Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Tahammül

Kaldırımsız yollarında ezilmeden yürümeye çalıştığım Bodrum'da lağım kokusu kesilince, sanırım beynime oksijen gittiği için, zaman zaman aklıma geliyor.
Acaba Bodrumlular, yıllardır kanalizasyon, su kesintisi, arıtma, yol gibi sorunlarını çözemeyen dahası yemyeşil güzelim yarımadayı çirkin bir beton yığınına çeviren, denizi kirleten partiden niçin vazgeçemiyorlar?
Bu seçimde de Bodrum'un bugünkü halinden sorumlu olan Mehmet Kocadon'un partisi CHP'den birini seçtiler.
Yeni başkanla tanıştım. Genç ve samimi bir adam.
Hevesli de. Ancak Bodrum'un durumu ortada. Başkanın da mevcut işleyişle yapabilecekleri sınırlı.
Ankara'dan destek gelmezse gündelik hayat her geçen gün kötüye gidecek. Bu güzelim tatil cenneti de Marmaris gibi Kuşadası gibi garabete dönüşecek Bu soruyu sohbet ettiğim insanlara da soruyorum. "Niçin tercihinizi değiştirmiyorsunuz" diyorum?
İlk söyledikleri şu:
"AK Partili belediye gelirse içkiye sınırlama getirir. Barlara restoranlara içki ruhsatı vermez." Ne var ki özgürlük talebi gibi görünen bu gerekçenin sahipleri çok uzatmadan sözü başkalarının özgürlüğüne getiriveriyorlar:
"Zaten her tarafı türbanlılar sardı. Denize bile giriyorlar" diye yakınıyorlar...
Kendi yaşam tarzından farklı pratikleri olandan, Lost dizisindeki 'the others' (diğerleri, onlar) karakterleri gibi korku ve nefretle bahsedene özgürlükçü denilmeyeceği ortada.

***
Daha çok kıyı bölgelerde varlığını hissettiren bu pozisyonun, ötekileştirdiği kesim içinde de bir simetrisi var elbette.
Bu konumdakiler de kendileri gibi yaşamayan sekülerlere "the others" diye bakıyor.
Alkol fiyatlarındaki fahiş artışın evde içki yapımını tetiklemesi ve bunun da ölümlere kadar varan sağlık sorunları doğurması mı tartışılıyor?
En ortasından giriyorlar tartışmaya, kesip atıyorlar:
"Gebersin" diyorlar. "İçki zararlı, kötü bir şey niye içiyor zaten!" Bu bakış açısının da başkalarının tercihlerine saygıyı ve tahammülü barındırdığı söylenemez değil mi?
***
Yaşam tarzları arasındaki farklılaşma üzerinden yürüyen bu aidiyet kavgası şüphesiz ki bize özgü bir durum değil.
Avrupa'dan ABD'ye kadar dünyanın her yerinde herkes yanında yeninde kendisine benzemeyeni görmek istemiyor. Gidip cami basan manyak bile var.
Ve nüfuz hareketleri durulana kadar da bu çatışma farklı düzeylerde sürmeye devam edecek.
Bize düşen siyasetin popülizme sapıp iş yapmayan, çözüm üretmeyen bir mekanizmaya dönüşmesinden yakınırken önce dönüp kendimize bakmak...
Çünkü taleplerimizle, tercihlerimizle yakındığımız bu siyaseti biz şekillendiriyoruz.
Biz ne kadar akılcıysak o da o kadar rasyonel. Tahammül seviyemiz onun farklılıklara mesafesini de belirliyor.
Bereket bu topraklara özgü hoşgörü DNA'mıza öylesine iyi işlemiş ki, büyük hatalara düşmeden hâlâ bir arada yaşayabiliyoruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA