Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Z Kuşağı’nın politik pazarı: Volume 2

"Z Kuşağı'nın politik pazarı, aslında bir yönüyle 'Y Kuşağı'nın politik pazarı başlıklı yazımın ikinci cildi gibi. Ve asıl çarpıcı bilgi ve analizler pazar günü yayınlanacak 'Volume 2'de olacak. Bir başka deyişle heyecanlı kısımları filmlerini 'Volume'ler halinde anlatan Tarantino gibi- son kısma bıraktım."

Bu yazıya giriş mahiyetinde olan ilk bölümü perşembe günü sabah.com.tr'de yayınlamıştık. Bu yazıyı okumadan önce onu okumanızı tavsiye ederim. (Yazının linki: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/site/ferhat-unlu/2021/05/06/z-kusaginin-politik-pazari-volume-1)

Gelelim, bu bölümde paylaşacağım bilgilere… İlk paylaşacağım makale, bir Amerikan bir blog sitesinden. Gençlere yönelik yayınlar yapan Tallo.com adlı bir blog sitesinde çıkan bu yazı, şayan-ı dikkat bir yazı. Malum, şeytan ayrıntıda gizlidir. Alt tarafı bir blog sitesi deyip geçmeyin, çünkü Amerikan seçimlerinde Z Kuşağı, seçimlerle ilgili bilgileri başta blog siteleri olmak üzere internet siteleri ve ondan sonra sosyal medya mecralarından almış. Bu yüzden onların beslendiği kaynaklardan alıntılar yaparak onları anlatmaya başlamak daha doğru olur.

Yazının tarihi 22 Ekim 2020. Başlığın direkt çevirisi, Z Kuşağı'na göre politikanın yeni çağı. Fakat metnin bütününe bakıldığında bunu, sadece gündelik politikalar değil, siyasa olarak da ele almak gerekiyor. İngilizce'de politika ve siyasa ayrımı bizdekine göre daha belirgindir. Siyasa (policy), politikadan farklı olarak siyasetin daha köklü bir yönüne, misal siyaset bilimine vurgu yapar.

Saha araştırmasına da dayanan bu makale, "Bu yıl Z Kuşağı'nın pek çok üyesi başkanlık seçimlerinde ilk kez oy verecek. Onların politik algıları ve genel olarak seçim, her zamankinden daha fazla önem arz ediyor" cümleleriyle başlıyor. Ve şöyle devam ediyorlar:

"Z Kuşağı'nın, konu siyasete geldiğinde kendine has bir fikri var ve kendilerini milenyum kuşağından ayırmayı sürdürüyorlar." Milenyum Kuşağı derken, Y Kuşağı'nı kast ediyor. Y Kuşağı'na Batı ülkelerinde Milenyum Kuşağı da diyorlar çünkü.

'FARKLI OY VEREN BİRİYLE SEVGİLİ OLMAM' DİYENLER…

Makalede Z Kuşağı'nın diğer jenerasyonlardan farklı olarak, politik partilerle bağ konusunda kendine has fikirlerinin olduğu belirtiliyor… Hatta haberleri nereden aldıklarına ilişkin olarak da…

Yazıyı yazmadan önce ABD'deki 3 Kasım başkanlık seçiminin etkilerini anlamak için 3 bin 375 Z Kuşağı üyesi ile anket yapmışlar. Ankete katılanlardan yüzde 70'i, ki hatırı sayılır bir çoğunluk, seçimin bugünkü ve gelecekteki kariyer planlarına etki yapacağını düşünüyormuş.

Ankete göre Z Kuşağı'nın yüzde 40'ı seçimin ya da daha genel ifadeyle seçimlerin kendi sosyal hayatlarında uyuşmazlık yaratacağı kanaatinde. Arkadaşlarıyla, aileleriyle, hatta sevgili ya da flörtleriyle… Bu nüans, sadece ABD için değil, küresel ölçekte de şu açıdan önemli: Z Kuşağı'nın yüzde 66'sı ABD'de aileleriyle birlikte onların korumasında yaşıyor. Böylece doğal olarak seçimler için aileleriyle ters düşmek istemiyorlar, ama gerekirse düşmeyi de göze alabilecek potansiyeldeler elbette.

Bu nüansın, ABD özelinde bir başka açıdan önemi şu: Araştırmaya katılan Z Kuşağı üyelerinin yüzde 12'si farklı bir adaya oy veren biriyle sevgili olmak istemediğini beyan etmiş. Emin olun, bizim ülkemizde de sadece Z Kuşağı'nda değil, Y Kuşağı'nda da benzer bir durum söz konusudur.

Yazıya göre, ABD'de Z Kuşağı'nın seçimlerde oy verme parametreleri, daha yaşlı nesillerin oy verme parametrelerinden farklı. Z Kuşağı'nın başkanlık seçimlerinde öncelikleri; Kovid-19 salgını, sağlık hizmeti ve ırksal eşitliksizlik imiş. Bunlara yaşlılardan daha fazla önem veriyorlar. Parametrelerin en dibinde ise ne yer alıyor biliyor musunuz: Dış politika ve yüksek yargı atamaları.

Yani ABD'nin güçlü ülke olması, dünyanın jandarmalığını yürütmeye devam etmesi falan onların belli ki umurlarında değil. Hariciden ziyade 'dâhili' önceliklerle oy veriyorlar.

'THINK TANK'TEN SONRA 'FACT TANK'

Devam edelim: Z Kuşağı dijital bir jenerasyon, bu herkesin bildiği bir şey. Tallo.com'un araştırmasına göre Z Jenerasyonu; aralarında blog sitelerinin de bulunduğu internet haber siteleri ve kablolu TV'lerin ardından Instagram, onun ardından Twitter, onun ardından da TikTok'tan haber alıyor.

Editöryal denetimsizliği, trollük ve dezenformasyon operasyonu haberlerini bir kenara bırakırsak bizim mesleğe, yani sosyal medyanın haber fonksiyonuna en yakın olan Twitter bile biraz geride, üçüncü sırada kalmış.

Tallo.com adlı popüler blog sitesindeki verilerin özeti böyle. Bunu fazla ciddiye almayacaksınız, ki bence almalısınız, daha kurumsal bir bilgi kaynağına başvurarak devam edelim. Bir başka deyişle X Kuşağı'nı ve daha üst kuşakları da ikna edecek bir kaynak burası; Pew Research Center adlı düşünce kuruluşundan söz ediyorum. Bu 'think tank' de 2004 yılında kurulduğu için 'Z Kuşağı'yla yaşıt. Pew Research, toplumsal ve politik meseleler hakkında araştırmalar yapıyor. Belirli bir 'politik' duruşlarının olmadığını göstermek için sitelerinin 'Hakkında' kısmına şöyle bir ibare koymuşlar: 'Nonpartisan fact tank'. 'Parti tutmayan olgu kuruluşu' diye çevirebiliriz. Düşünce kuruluşundan sonra (think tank), 'fact tank' de kavramlaşıyor iyi mi!

Bu araştırmanın ana fikri şu: 'Z Kuşağı, anahtar sosyal ve politik meselelerle tıpkı Y Kuşağı gibi bir hayli ilgileniyor'

Kim Parker, Nikki Graf ve Ruth Igielnik'in yazdığı bu makale; artık 20'lerini ve 30'larını deviren Y Kuşağı'ndan sonra Z Kuşağı'na odaklanıldığını belirterek başlıyor. Z Kuşağı, liberal tutumlar ve yeni sosyal trendlerle 'yetişkinliğe adım atıyormuş'.

Yazıya göre, Z Kuşağı, tıpkı Y Kuşağı gibi Trump'a ilişkin görüşlerde eski nesillerden farklı düşünüyor. Makalede Z Kuşağı'nın fikirlerinin nereye evrileceğini söylemek için erken olduğu belirtilmiş. Ancak Pew Research Center, bu müstakbel evrilme ya da evrim konusunda ipuçları elde etmek için yaşları 13, 17, 18 ve onun üzerindeki Z Kuşağı üyeleriyle anket yapmış.

Z Kuşağı'nın sadece yaklaşık üçte biri, (yüzde 29, yüzde 30'u) Trump'ın başkanlık görevini kotardığı kanaatinde. Fena bir oran değil diyebilirsiniz. Ama bir de Amerikalı X Kuşağı üyeleri ile Baby Boomers, yani Bebek Patlaması Kuşağı ve Sessiz Kuşağın üyelerinin aynı konudaki fikrine bir bakalım: X Kuşağı, yani bizim jenerasyon, yüzde 38 oranında "Trump işini yapıyor" diyor, Bebek Patlaması yüzde 43 oranda ve Sessiz Kuşak ise yüzde 54 oranda bunu söylüyor. İşte bu verileri göz önüne alınca Trump'ın 3 Kasım seçimlerini neden kaybettiğini daha iyi anlıyorsunuz.

Z Kuşağı ile önceki kuşakların hangi konulara farklı baktıklarını biraz daha derinleştirelim: Z Kuşağı üyeleri, ABD'de etnik farklılığının artışını ülke için iyi bir şey olarak görüyor. Ancak daha yaşlı kuşaklar bu konuda daha az ikna olmuş durumda.

Siz bu soruyu -Suriyeli göçmenleri de dâhil ederek- Türkiye'de Z ve daha yaşlı kuşaklara sorsanız ABD'dekinden farklı bir cevap alırsınız. Etnik farklılığa değil ama yeni göçlere karşı çıkanların sayısı eski kuşakta olduğu gibi yeni kuşakta da bir hayli fazla çıkacaktır. Yeri gelmişken… Bu tür araştırmaları Türkiye'deki düşünce kuruluşları, anket şirketleri ve üniversiteler de yapmalı. Partiler değil, öncelikle üniversiteler... Gerçi bir tane yapıldı, daha önce Y Kuşağı hakkında da benzer bir araştırma yapan Zeki Çetin tarafından... Ona ilişkin ayrıntıları yazının sonunda paylaşacağım.

ARAŞTIRMADAN ÇIKAN KAYGI VERİCİ SONUÇ

Gelelim Pew Research Center'ın araştırmasından çıkan kaygı verici sonuca…

ABD'deki araştırmadan çıkan ve bizleri de endişeye sürüklemesi gereken veri şu: ABD'deki Z Kuşağı üyeleri, ırklar arası ve 'cins içi' ya da daha açık bir deyişle 'eşcinsel evliliğe' yaşlı kuşaklara oranla daha 'pozitif' bakıyorlar. Buyur burdan yak.

Irklar arası evliliğe bakışlarında hiçbir sorun yok. Aksine doğru yerden bakıyorlar. Irklar arası evlilik, toplumları zenginleştiren bir faktördür. Hele de yüzlerce, binlerce yıldır bir arada yaşayan etnik yapılar için…

Bizde Türk, Kürt, Arap ve diğer etnisiteler, yer yer mezhepler arası evlilik öteden beri olagelmiştir ve bu, milletimize zenginlik kazandırmıştır. Bu, vatan sevgimizden bir şey azaltmıyor, aksine güncel politik ayrışmaları bir kenara bırakırsak bizi birbirimize daha çok bağlıyor. Hepimiz bu yönüyle bir parça 'melez'iz. Ben iki üst neslinde 'Kürtlük' bulunan Adanalı bir Türk'üm mesela.

Bunların bizim zenginliğimiz olduğu izahtan vareste.

Kaygı verici olan kısım şu: Yeni kuşaklar, sadece Z değil, zaman zaman Y Kuşağı da 'eşcinsel evliliğe' (neresi evlilikse onun) haddinden fazla liberal bakışla tolerans gösterebiliyorlar. Amerikan Z Kuşağı'nın yanlış bakış açısı bizde de az da olsa geçerli maalesef. Bu noktaya nasıl gelindi onu sorgulamak lazım. Uzun bir tek cümlede özetlemeye çalışayım:

Binlerce yıllık evrimsel kodları hiçe sayarak küresel ölçekte dolaşıma sokulan ve sistematik biçimde sürdürülen aşırı feminizasyon dalgası (Ki günümüzde kadın-erkek ilişkilerini zehirleyen faktörlerin başında geliyor) ve Netflix gibi mecraların da değirmenine şevkle su taşıdığı çarpık 'LGBT romantizmi'nin (!) yeni nesillerde ne tür bir fikri zehirlenme yarattığını ABD'deki anketin sonuçlarından anlayabilirsiniz.

Bu konuyla ilgili daha çarpıcı bir başka veriyi aktarayım: Efendim, Amerikalı Z Kuşağı üyelerinin yüzde 59'u, iş başvuru formları olsun, on line profiller olsun buralarda cinsiyet vurgusunda 'erkek' ve 'kadın'dan başka opsiyonların da bulunmasından yana. Amerikalı Y Kuşağı ise buna yüzde 40 oranında olumlu bakıyor. X, Bebek Patlaması ve Sessiz Kuşaklar ise elbette bundan daha az oranda.

Bu data; toplumsal cinsiyet denilen müphem, giderek ne idüğü belirsiz kavramın amacına ulaştığını gösteriyor. 'Gender'ı 'toplumsal cinsiyet' diye çevirirseniz

-hadi 'çarpık' bile demeyelim- farklı ve ana akım olmaması gereken, bilakis marjinal kalması gereken anlayışları meşrulaştırmış oluyorsunuz. Yanlış, başlangıçtaki kavramsallaştırmayla ilgili. (İtalyan şair yazar Cesare Pavese boşuna demiyor, 'Bütün yanlışlar başlangıçla ilgilidir' diye.)

Kavramsallaştırma, giderek isimlendirme çok önemlidir. İlkeller, ünlü düşünür Carl Gustav Jung'a göre adın ruh olduğuna inanırlardı. Elhak, haksız da sayılmazlardı. Bir şeye hangi kavramı, adı verirseniz onu taşımaya ve giderek ona dönüşmeye başlar.

HER KUŞAĞIN İYİSİ KÖTÜSÜ VARDIR

Gelelim, Z Kuşağı'nın politik pazarı Volume 2'de paylaşacağım yerli kaynağa… Z Kuşağı'nın politik düşünce ve davranışları üzerine politikacı, akademisyen Zeki Çetin ile Ersan Çırak'ın Arel Üniversitesi'nde yaptığı araştırmada haricinde kapsamlı bir akademik araştırma yok. Partilerin kendi çalışmaları vardır elbette, ancak ben bu konuda akademik çalışmaların daha önemli olduğu kanaatindeyim. Yine Zeki Çetin'in araştırmasından yola çıkarak yazdığım Y Kuşağı'nın politik pazarı başlıkla yazı, bu yazı serisinin ilk bölümü olarak ele alınması gerektiği için o yazıdan birkaç alıntıyla devam edeyim:

"Elbette her kuşağın iyisi kötüsü vardır. 'Her memleketin iyisi, kötüsü olduğu gibi'… Ama genel resimde bizim kuşağın bizden daha ideolojik 'Baby Boomers'lara oranla realist olduğu, iş hayatına daha uyumlu ve hayatın genelinde de diplomatik davrandığı söylenebilir. Bu nedenle kuşağın hedefini, para ve yüksek statü kavramlarıyla değil, genel olarak 'başarı' kavramıyla özetlemek yerinde olur.

Gelelim bizim alt kuşağa, yani tezin ve makalenin ana öznesi olan Y Kuşağı'na… Zeki Çetin'in makalesinden uzun bir alıntıyla devam edelim:

'Y Kuşağı, öncelikle kendinden evvelki tüm kuşaklardan farklı olarak sesini gürce çıkaran ve her türlü soruna başkaldırarak cevap verme niteliğini gösterebilen bir kuşaktır. Y'lerin, mobil iletişim araçlarıyla her türlü bilgiyi ve uygulamayı takip etmesi, pazarlamacıları, haklarını bilen ve gerektiğinde hesap soran aktif bir tüketici kitlesiyle karşı karşıya getirmiştir. Dürüstlükten uzak uygulamalar, şeffaf olmayan ve hesap vermekten kaçınan işletme yapıları, sosyal medyada hemen afişe edilerek kırmızı listeye alınmaktadır. Bu yüzden pazarlamacılar, her türlü mecradan tüketiciye ulaşırken, etik ve sorumluluk ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmak ve tüketiciye karşı dürüst olmak zorundadır."

Yazının son bölümünde ise şunları yazmıştım:

"Y Kuşağı, en az bizim kuşak kadar idealist, büyük hedefleri var. Ne var ki bizim kadar realist değiller. Bazen arzuları, imkânlarının ve hatta yeteneklerinin önüne de geçebiliyor. Ama kabul etmeliyiz ki nüfusun geniş bir kitlesini, üçte birini oluşturuyorlar. Yani ana akımlar… Diğer bütün jenerasyonlar nehrin kolları, bu kuşak ise gür, biraz da kontrolsüz akan bir nehrin ana yatağı gibi… Türkiye'yi politik tercihleriyle nereye götürecekleri bizi de ilgilendiriyor elbette." (Yazının tamamını okumak isteyenler için bkz: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/ferhat-unlu/2019/06/23/y-kusaginin-politik-pazari)

'Y KUŞAĞI BUGÜN, Z KUŞAĞI İSE YARIN…'

Zeki Çetin ile Ersan Çırak'ın Bir Seçmen Olarak Z Kuşağı ve Davranışları başlıklı akademik çalışmasından önemli gördüğüm kısımları parça parça paylaşarak yazıyı toparlamaya başlayayım. Araştırmada yer alan önemli veri ve kanaatlerden bazıları şunlar:

"Y Kuşağı, dönem olarak teknolojinin ve internetin doğması sürecine denk gelirken Z Kuşağı ise tamamen teknoloji ve dijital sürecin geliştiği dönemde doğmuştur.

Durum böyle olunca Z kuşağı dijital sürecin yabancısı değil, ev sahibi konumundadır.

Y kuşağı bu gün ise Z kuşağı yarınlardır. Yarınları şimdiden bilmek istiyorsak, o halde Z kuşağının kim olduğunu, taleplerinin ne olduğunu, yaşama dair bakış açılarının ne olduğunu iyi bilmek gerekmektedir.

Tamamen dijital yaşamın bir parçası haline gelmiş olan bu iki kuşak seçmenine sahip olmak için sadece onlara yönelik politika hazırlamak yetmeyecektir. Bunun yanında da bu kuşak mensuplarına yönetimlerde yer vermek başarı açısından önemli bir adım olacaktır.

Araştırma bulgularına göre Z kuşağının ülke içi sorunlara karşı oldukça hassas olduğu görülmektedir. Buna karşın politik gelişmelere karşı yeterli düzeyde ilgi duymamaktadırlar. Diğer taraftan lider, parti, parti politikaları ve kadrodan oluşan politik ürünlerin Z kuşağı üzerinde güdüleyici etkisi olduğu görülmektedir.

Z kuşağında eğitim düzeyi yükseldikçe ulusal ve küresel sorunlara ilgi artmakta, politik olgulara yönelimler başlamaktadır. Bir ülkenin eğitim düzeyinin yüksek olması, ülkede iktidar olmak isteyen siyasal partiler açısından önemli bir unsurdur. Bu bakımdan toplumsal bilinçlendirme faaliyetlerinin bir yöntem olarak kullanılması çerçevesinde politikaya ilgi artırılabileceği gibi, siyasi partilerin eğitim düzeylerine göre farklı kampanyalar düzenlemesi önerilebilir.

Bugün ve gelecek için önemli bir seçmen pazarı olan Z kuşağına yönelik pazarlama stratejileri geliştirmek üzere çalışmalar yapmalı, Z kuşağından üyeler kazanmalıdır. Bu çerçevede elde edilen üyeler sayesinde kuşak daha iyi tanınabilecek, daha etkin politikalar üretilebilecektir.

Bu bulgular göstermektedir ki seçmen statüsüne sahip Z kuşağında yaş, eğitim, gelir düzeyi ve sosyal medya kullanım alışkanlıkları politik tavrı şekillendirmektedir. Bu bağlamda siyasal partilerin Z kuşağına yönelik uygulayacağı stratejilerinin belirlenmesinde Z kuşağı mensuplarının görüşlerinin alınması, bu görüşler doğrultusunda Z kuşağı seçmen segmentine hitap edilebileceği söylenebilir. Z kuşağı üyelerinin sahip olduğu sanal kimliklerin dikkate alınması ve siyasal partilerin de kendi sanal kimliklerini bu doğrultuda şekillendirmesi gerekmektedir. Sonuç olarak teknolojik gelişmeler beraberinde kişilik ve davranış değişimlerini doğurmakta, siyasal partiler için de bu hıza ayak uydurmak kaçınılmaz olmaktadır."

FİLMİN FİNALİNDE GÖRÜLECEK HAKİKAT

Ve son olarak araştırmada yorumlanması gereken en önemli bilgilerden biri, belki de birincisi şu:

"Z kuşağı, toplum içinde saygı duyulan bir meslek sahibi olma konusunda oldukça isteklidir. Bol kazançlı ama esnek çalışılabilen, aynı zamanda özel yeteneklerini sergileyebileceği bir işte yüksek gelir sahibi olmayı tercih eden Z kuşağı, işin sıkıcı olmaması konusunda ise kararlı durmaktadır."

Vallahi herkes, 'bol kazanç ve esnek çalışma' ister. Özel yeteneklerini sergileyebileceği bir işte yüksek gelir sahibi olmak da isterseniz mezardan Sessiz Kuşak üyelerini kaldırıp getirin kimsenin, 'Hayır' diyemeyeceği bir idealdir. Ne var ki dünyada işler Z Kuşağı'nın hayal ettiği gibi yürümüyor.

Biz de X Kuşağı olarak çok şey istedik, istemekle kalmadık. Bu idealler, istekler için yoğun çaba da sarf ettik. En azından kahir ekseriyetimiz öyle yaptı. Çok şükür kendi yeteneklerimize uygun işler yapanımız da az değil. Ama buralara geliş, hele de her şeyi kendi çabanızla yapıyorsanız, onların sandığı kadar kolay olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Volume, yani Cilt 2'de -Arthur Schopenhauer'in deyişiyle- ömrün ikinci yarısında ve giderek filmin finalinde net biçimde görecekleri hakikat bu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA