Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Taklamakan

İnsan çoğu kez bir yalana inanır. Yalan artık gerçek olur onun için. Üstüne yapışır, derisi gibi olur. Ondan sonrası tam bir fecaattir. Rota kaybolur! Bir eğik düzlemde yokuş aşağıya yuvarlanır, düşer durur...
Düştüğünü görür, kendini durdurmak ister ama durduramaz. Hayat hakkında, yol hakkında, dünya adındaki yokuş hakkında bir bilgisi yoktur çünkü! Yalanlarla yaşamıştır, palavralara inanmıştır...
Yapacak tek şey kalır elinde. Bağırmak çağırmak, diğerlerine, yolun kendisine, hayata hakaret etmek, çıngar çıkarmak.
Sırf düşüşünü yavaşlatmak için başka yalanlar bulur, onları can havliyle savunur. Fakat ne yaparsa yapsın iniş durmaz! Düşüş devam eder. Elli yüzü sararır, toza toprağa bulanır, her taklada daha bir kendini kaybeder, daha çok panikler, daha çok yalana iftiraya sarılır. Daha çok hönkürür...
Ama boşuna!
Bu gezegende yerçekimi diye bir kanun vardır. Yalancıyı alır, en dibe çeker. Öyle koftiden kabadayılık boş, çırpınmak faydasızdır. Gümbedenek gidersin! Gözünde kan oturmuş bir nefret, ağzında tehditkâr vaveyla, ödün patlayarak aslında!
Gidersin tepe üstü...

***

Muhalefet cephesinin durumu budur...
Dünyanın gördüğü en demokratik seçim yapılmış. Yüzde 87 katılım sağlanmış. Kavgasız gürültüsüz, güvenlikli bir deneyim yaşanmış. Açık şeffaf bir şekilde oylar sayılmış. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları çağdaş bir vakarla gidip milli iradeyi belirlemiş.
Ama ne fayda!
Yalan rüzgarları acilen devreye sokulur hemen. Yok çalındı, yok şu, yok bu. "Abi bu Erdoğan öyle bir mühür icat etmiş ki, nereye basarsan bas ona yazıyor!"
Dünya Psikiyatrisiler Kongresine konu olacak irrasyonel işler, şizofrenik tripler...
En fenası depremzedelere yapılanlar.
"Size yardım gönderdik, bize oy vermediniz, bundan sonra nah alırsınız!" demeler. Orada durmamalar, Tekirdağ'da otelden atmalar...
Yalancının sakladığı kalpsiz egoizm ortalığa saçılır.
O kalp işaretleri de Sahtekârlar Kulübünün üyelik defterine büyük harflerle yazılır...

***

Bütün emperyaller senin arkanda durur, karşı tarafa nefret saçarken, Charlie Hebdo dergisi denen ihtiyar ergenler en galiz küfürleri ederken, milyonlarca hesap İstanbul Borsasına saldırırken, sen çocuk gibi "Beni tutuklayın!" diye bağırırken, abuk sabuk çelik yeleklerle kendini rezil ederken...
Karşındakiler, hiç oy alamayacaklarını bildikleri yerlere koca hastaneleri diker, hayatları yıkılan insanlara koşar, ışık hızıyla evler inşa ederler...
Sen orada kendi yalanlarınla paldır küldür dibe doğru yuvarlanırken, onlar kollarını açar, şu görüş bu görüş demeden bağrı yanıkları sarar, sarmalar, güven verir, kucaklarlar...
Çünkü bu iş yalandan helalleşmeyle olmaz! İnsan bir kere yalana inanır onu karakteri yaparsa gün gelir peçesi bir şekilde düşer. Yalan, çürük bir diş gibi insanın tipine siner. İnsan, yalanla âbâd olmaz.
Gün gelir foyası akar.

***

Devletin milleti değil, milletin devleti diye yürüyenler, insana yönelen Müslümanlar, Türkiye aşığı vatanseverler, insaflı sekülerler, şefkatli modernler, 10 yıllık algı yönetimine rağmen ırkçılığa asla prim vermeyenler, kimsesiz sığınmacılara bir tas çorba verenler...
Osmanlı coğrafyasının mazlum halklarına el verenlerin ülkesindeyiz. İnsanlığın son kalesinde!
Nerede yaşadığımızı idrak etmek mühim mesele...

***

İnsan diyorum, tepe taklak düşmekten, kendini kepaze etmekten anca karakter haline getirdiği yalanla yüzleşerek kurtulur. O yalan ki onu çürütmüştür.
Fakat zordur bu işler. Yalana alışır insan.
Ama üzgünüm, maalesef işte böyle: Yalana alışan, başına gelenlerden ders almayan düşer böyle taklamakan!
Düşerler hep, an be an...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA