Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BATU COŞKUN

Bennett’in Abu Dabi Ziyareti ve Yeni Bölgesel Hizalanma

İbrahim Anlaşmalarının imzalanmasından beri İsrail başbakanının Birleşik Arap Emirlikleri'ni ziyaret etmesi bekleniyordu. İsrail'in 2020'de içinden geçtiği çalkantılı siyasi iklim ve pandemi, bu ziyaretin sürekli ertelenmesine sebep oldu. Sonuçta İbrahim Anlaşmalarının mimarlarından Benjamin Netanyahu Abu Dabi'yi ziyaret edemese de halefi Naftali Bennett bu önemli ziyareti gerçekleştirdi. İbrahim Anlaşmalarının bölgede yarattığı paradigmanın esasında halen devam ettiğinin en somut tezahürü olan bu ziyaret, İsrail ve BAE'nin bölgedeki hedeflerine dair ipuçları barındırıyor. Aynı zamanda ziyaret esasında bölgede "yeniden hizalanma" olarak irdeleyebileceğimiz yeni bir döneme işaret ediyor. Ortadoğu'nun post-Amerikan bir realiteyle yüzleşmesi ve çeşitli aktörlerin güvenlik algısını arttırma veya ikili ilişikleri normalleştirme yoluyla yeniden hizalanması bu dönemin parametreleri olarak görülebilir.

2021'in başından beri bölgede Basra Körfezi merkezli olmak üzere yükselen bir tehdit algısı mevcut. İbrahim Anlaşmaları İran'ın kendi doğal etkinlik alanı olarak gördüğü Körfez'de İsrail'in stratejik varlığının artmasına sebep oldu. İran ise bu durum karşısında bölgedeki müttefikleri vasıtasıyla İsrail üzerindeki baskıyı arttırmış gözüküyor. Lübnan Hizbullah'ının İsrail'e karşı sınır ötesi operasyonları ve İsrailli bir iş adamıyla bağlantılı bir geminin İran tarafından Basra'da hedef alınması buna örnek gösterilebilir. Buna karşılık İsrail'in de İran'ın nükleer altyapısına yönelik sabotaj girişimleri ve bilhassa BAE ve Bahreyn üzerinden İran'a gözdağı vermesi bu yükselen tehdit algısını iyice pekiştirmiş durumda.

Bu yüzden her ne kadar Bennett'in Abu Dabi ziyareti ekonomik işbirliğini pekiştirme amacıyla yapılmış gözükse de, Abu Dabi veliaht prensi Muhammed bin Zayed ve Bennett arasında İran meselesinin etraflıca değerlendirildiğine kesin gözüyle bakılabilir. Bennett'in İran stratejisini Körfez'deki yeni müttefikleriyle koordine etmek istemesi şaştırcı olmaz. İsrail sadece BAE ile değil, ABD ile de İran tehdidini yeniden konumlandırmak için görüşmelere ivme kazandırmış durumda. İran ile Batı arasında yürütülen nükleer müzakerelerin sonuç vermekten uzak olmasından ötürü de İsrail olası bir kırılmada İran'a karşı nasıl adım atabileceğini değerlendiriyor. Şüphesiz ki Körfez de İsrail'in geliştirdiği strateji içerisinde önemli bir konuma sahip. İsrail'in İran'ın komşuları üzerinden bölgede boy göstermesi uzun yıllardır devam eden İsrail-İran çekişmesinde yeni bir sayfa açmış durumda.

BAE ise her ne kadar İbrahim Anlaşmalarının yarattığı ekonomik ve politik realiteleri tümüyle özümsese de itidalli yaklaşımından taviz vermiyor. Emirliklerden yetkililer, MBZ'nin kardeşi ve ulusal güvenlik danışmanı Tahnun bin Zayed de dahil olmak üzere, İranlı üst düzey yetkililer ile geçtiğimiz haftalarda bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Esasında BAE'nin bu konudaki yaklaşımı İbrahim Anlaşmalarının hayata geçirilmesinden beri aynı. Dönemin dışişlerinden sorumlu bakanlarından Enver Gargaş anlaşmalar ilk imzalandığında kesinlikle İran'a karşı bir hamle olmadığı yönünde açıklamalar yapmıştı. Abu Dabi ve Tahran arasında devam eden diplomasi trafiği de esasında BAE'nin İran ile ilişkileri İsrail uğruna heba etmek istememesini ve İran'dan gelebilecek olası bir güvenlik tehdidine karşı halen teyakkuzda olduğunu gösteriyor.

BAE'nin bu açıdan Bennett'in Abu Dabi'yi ziyaret ettiği hafta İran ile bir dizi anlaşmayı ve yenilenmiş bir işbirliği düzlemini neticelendirmesi tesadüf olarak görülemez. BAE aynı zamanda yukarıda da bahsettiğim yeniden hizalanma olgusu altında İran'a ek olarak Türkiye ile ilişkilerini de uzun süre devam eden gerginliklerden sonra normalleştirmiş durumda. ABD'nin bölgedeki etkinliğini bilinçli olarak azalttığı bu dönemde ABD'nin müttefiklerinin de kendi aralarında yeni bir hizalanmaya girişmesi esasında durumu en basit şekliyle özetliyor.

BAE, İsrail ve buna ek olarak Türkiye de belirsizliğin ve güvensizliğin halen egemen olduğu Ortadoğu'da ABD'nin artık güvenlik garantörü olarak hareket etmeyeceği bilinciyle münhasır hamlelerle stratejik rotalarını ayarlıyor. Bennett'in Körfez üzerinden İran'a karşı yeni bir cephe alması ve Abu Dabi yönetiminin hem İran hem de Türkiye ile çok yönlü normalleşme adımları atması bu motivasyon ile açıklanabilir.

İsrail bu yeni dönemde Körfez ortaklarıyla ilişkilerini pekiştirdiği gibi ABD'ye de İran konusu üzerinden baskı yapmaya devam edecektir. ABD'nin bölgede artan etkisizliği aslında İsrail için son derece ciddi bir güvenlik problemi teşkil etmekte, bu yüzden İsrail'in yeni ortaklık ve ittifak arayışları hızla devam edecektir. İsrail'e karşı en somut tehdit artık Arap dünyasından ziyade Tahran'dan gelmekte ve İsrail'in çok boyutlu güvenlik stratejisi İran'ın ve müttefiklerinin etkinliğini sınırlamak üzerine kurulu. Bu açıdan İsrail'in İbrahim Anlaşmaları paradigmasını genişletmek istemesi ve Türkiye dahil bölgedeki diğer ülkelerle de normalleşme hamlelerini atması İsrail dış politikasının önümüzdeki dönemde ana parametreleri olacaktır. İbrahim Anlaşmaları her ne kadar çok boyutlu bir değişim olsa da İsrail dış politikasının kalbinde halen güvenlik öncelikleri ve tehdit unsurlarının etkisizleştirilmesi yatmakta.

BAE'nin yeni dönemdeki rolu İsrail'in aksine güvenlik merkezli bir bakış açısıyla değil, elde edilen kazanımları muhafaza etmek ve sakin dış politika ortamını korumak üzerine kurulu olacaktır. Bu açıdan Abu Dabi, İsrail ve İran arasında oldukça hassas bir denge siyasetini gütmeye devam edecektir. Türkiye ile ilişkilerini de olumlu bir düzleme taşıyan BAE bu kazanımların en iyi nasıl şekilde korunabileceği ve çatışmaların nasıl en aza indirilebileceği bakış açısını benimsemiş gözüküyor. Güvenlikten ziyade pragmatizmi öne çıkaran BAE önümüzdeki aylarda İran ile ne denli sağlıklı bir ilişki kurabileceğini kanıtlama fırsatını mutlaka yakalayacaktır.

Nihayetinde Bennett'in Abu Dabi ziyareti bölgenin yeni ruhunu oldukça iyi yansıtan bir gelişme oldu. İsrail'in güvenlik stratejsini çeşitlendirdiği ve BAE'nin cambaz diplomasisi yürütmek zorunda kaldığı bu yeni dönem Ortadoğu'nun etkin bir süper güç olan ABD'nin çekilmesiyle nasıl yeniden hizalandığını apaçık şekilde gösteriyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA