Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Hayat bu koltukta...

Sevgili kardeşim Zeynep (Özyılmazel) şarkıcılıkta profesyonel olunca, harika kullandığı kalemini bir kenara bırakmıştı. Eve kapanınca yeniden eline almış.. Çok da iyi etmiş.. Bana, daha okurken sizinle paylaşma hissi veren nefis satırlarını yolladı.. Buyurun okuyun.. Okurken sizin de içinizde "Evde hayat var" günlerindeki yaşantınızı anlatma hissi doğarsa çekinmeyin, yazın ve bana mailleyin.
hincaluluc@sabah.com.tr

***

21 gün oluvermiş. Nasıl geçtiğini anlayamadım doğrusu. Ama dolu dolu ve duygusal olarak oldukça yoğun geçtiği muhakkak..
21 gün kuralını duymuşsunuzdur.
Yeni bir alışkanlık kazanmak için 21 gün boyunca tekrar etmeniz gerektiği söylenir. Bunu bilim insanları da destekliyorlar. Peki bana 21 günde neler oldu?
Ben hangi alışkanlıkları kazandım?
Yalnızlığıma oldukça değer veren biri olarak ilk günleri hiç yadırgamadım diyebilirim.
Ta ki 5'inci güne kadar!
O gün kişisel arihime "5. Gün Krizi" olarak geçebilir! Gördüm ki, tercihen yalnız kalmakla, zorunlu olarak yalnız kalmak arasında büyük fark var!
..Ve sonraki 10 gün isyanla, özlemle, pişmanlıklarla, bolca gözyaşıyla, zaman zaman inkarla, empati kurma gayretiyle, kendimi, insanlarla ilişki kurma şeklimi düşünerek, sık sık yargılayarak, bazen anlayarak, bazen anlamsızlıklar içinde kaybolarak geçirdim...
Sonra daha huzurlu hissetmeye başladım kendimi. Sanki madde bağımlısıydım da tedavi sürecindeki yoksunluk belirtilerini yaşamış, atmıştım bedenimden beni uyuşturan her şeyi...
Kabullenmiştim bu süreci...
Hatta sevmeye başlamıştım...
Duygularımın daha farkındaydım ve iyi/ kötü diye ayırmaksızın her birini sevmiştim. Bendiler çünkü. Daha önce hiç olmadığı kadar kendime konsantre olmuş, derinleşmiştim.
Mesela, saatlerce müzik dinlemeye başladım. Hani ergenlik çağında şarkılarda kendimizi bulmaya çalışarak dinleriz ya...
İşte öyle... Şarkıların derinlerine inerek, onları yazdıran yaşanmışlıkları hissetmeye çalışarak... Müzisyen olmama rağmen uzun zamandır bu şekliyle yoktu müzik hayatımda.
Mesela 11.00 kahvem var artık.
Güneş varsa minik balkonumun kapılarını açıyorum, yoksa kapalı tutup, önüne çekiyorum tekli koltuğu. Uzun uzun seyrediyorum dışarıyı.
Bazen sevdiğim birini arıyorum görüntülü, o da bana katılıyor.. Bazen yalnız... İçimden nasıl gelirse...
Olay da bu zaten!
İçimden nasıl gelirse!
İçimden ne geldiğiyle bağımın gittikçe kuvvetlendiğini hissediyorum ve bu nefis bir his!
Şiir okumaya başladım mesela. Onlardaki hüznü, özlemi, aşkı hissetmek bana her zamankinden daha çok hissettiriyor yaşadığımı..
Canım istediği zaman ağlıyor, istediği zaman dans ediyor, istediği zaman söylenip duruyorum. Verecek ne kadar çok sevgim olduğunu ve tam da bu halimle ne kadar sevilmeye değer olduğumu artık biliyorum.
Bence harika bir alışkanlık!
Eee!. Aslan burcuyum! Sonunda bu noktaya gelmem çok mu şaşırtıcı?
Peki ya siz ne durumdasınız?

***

Zeynep'in yerine ben sorayım. Pencere önüne atacak koltuğunuz, bir fincan kahveniz ve okunacak dizeleriniz var mı, sizin de?.
Mesela Zeynep'in harika şarkısı "Zaman olur"u müziksiz de olsa okumak istemez misiniz?.
Erkin Arslan'ın dizelerini yani..
Hani olur ya bazen, kendini bulamazsın
Hiç ummadığın bir an tesadüfen rastlarsın
Zaman olur bir sokakta, zaman olur bir şarkıda
Hayat geçip gider anlamazsın!.
Şimdi yaşadığını anlama zamanı, dostlar!..

***


Ağzı olan konuşunca...

Türkçemizde çok yaygın bir laf var.. "Ağzı olan konuşuyor" deriz.. Hele bu korona günlerinde ne çok "Konuşan ağız" var..
Yahu ilacı ve aşısı hala keşfedilmeyen bu hastalıkla baş etmek için bağışıklık sisteminin güçlü olmasına ihtiyaç var. Bu sistemin güçlü olması da kendimizi iyi hissetmemizle doğrudan ilişkili..
Ne kadar iyi hissediyorsak, o kadar güçlü savaşıyoruz.
Peki nasıl iyi hissedeceğiz?.
Moralimizi yüksek tutarak.. Evdeki günlerimizi iyi geçirerek..
Evdeki vakti iyi geçirmenin baş yollarından biri telefon.. Hele görüntülü arayabiliyorsanız.. Ama sevdiğinizin sadece sesini duymak bile güzel değil mi?.
Şimdi "Ağzı ve de yanında kalemi olan" bir Profesör Doktor hem de, "Bilim Günlüğü" başlığı altında yazmış..
"Telefonlar kanser yapar mı?." Yani milletin corona derdi ve düşüncesi yetmiyor, bir de elindeki telefondan korksun, onu da kafasına taksın ki, iyice dağılsın.
Bir yandan içinden sevdiğini aramak gelirken, öte yandan, telefonunu da 1.5 metre mesafeye koysun da, sosyal medya ile sosyalleşmesi de kalmasın..
Yani nerdeyse "Evde var olan" hayatı, hücre hapsine dönüşsün..
Koca Sağlık Bakanımız!.
Bugüne dek harika önlemler alarak, tam uyulmadığı halde bile, bizi corona ile en iyi savaşan ülkeler arasına sokmayı başardınız..
Bir şey daha yapın ne olur..
"Ağzı olanın konuşması"na ve kafamızı, moralimizi, bağışıklık sistemimizi bozmasına da yasak getirin, olur...

***


Öldürmeyen Allah!..

Bilim tamam... Ama inanç da şart..
"Öldürmeyen Allah öldürmez" deyişinin bir örneğine şahit olduk, Coronavirüs günlerinde...
Bill Lapschies tam 104'üncü Yaş Günü'nü kutladı. Tabii sevdikleri ile ama, 1.5 metre kuralını bozmadan...
Bill'in yaşadıkları, adamın adeta "Kedi gibi dokuz canlı" olduğunu ortaya koyuyor.
Doğduğunda Birinci Dünya Savaşı vardı. İkincisine asker olarak katıldı ve sağ kaldı.
1918 yılının korkunç İspanyol Gribi salgını milyonla can alırken hayatta kaldı.
O unutulmaz, romanlar yazdıran, filmlere konu olan 1929 krizindeki sefalet içinde hayatta kalmayı başardı...
...Ve en son... 104 yaşında iken "Coronavirüs" de buldu onu...
Yaşayacağına kimse inanmıyordu..
Kendisi inandı.
Başardı. İyileşti. Çıktı hastaneden...
"104 yaşında Coronayı yenen adam" olarak tarihe geçti...
Yani, Sevgili Okurlar?.. Yani!..

***


Yaşa Bahri Havadır!..

Bahri Havadır, bizim kuşak gazetecilerden sayılır. Yeni Çağ'da "Ekran Polisi" diye bir TV eleştiri köşesi var.. Zaman zaman benim de teşvikimle harika spor yazıları da yazıyor.. Ama TV eleştirileri de, sporcu deyimi ile 90'dan...
Pek çok TV yazarı dizi özetleri vererek sütun doldururken Bahri çok izliyor ve hedeften vuruyor. Bu yüzden tiryaki gibi okuyorum.
Bilirsiniz artık, hemen her gün okuma saatlerinde hep açık, hele bugünlerde çok açıktır, müzik kanalları... Derim ya ben sessiz evden nefret ederim. Şu anda alt katta, çalışma odamda yazıyorum, ama yukarda salonda, televizyon açık ve müzik sesi geliyor...
Çok sevdiğim alaturka müzik ve gerçek türkülerimizi dinleme şansı veren nerdeyse tek kanal TRT Müzik en başta...
Çok izlediğim için bir süre sonra, bazı kişilerin TRT Müzik'i parsellediklerini gördüm.
Bu ülkede televizyon ilk kurulduğunda, ben Cumhuriyet ve Tele Magazin'de "Televizyon haberleri ve eleştirileri" yazardım, bir yandan da kurumda (TRT tek o zaman) program sunardım. Yani haftanın en az 5 günü TRT koridorlarından olurdum.
O yıllarda bazılarının TRT ekranlarına nasıl çıktıklarını da çok iyi öğrendiğimden, bugün bazıları hakkında kafamda şüpheler oluştu.
Mesela...
Hayat boyu üçüncü sınıf gazino şarkıcısını (O da kendi malı bir meyhane kimseler bilmez, duymaz) haftada bir hem de "Ustadan İstekler" diye ve de en kıymetli cumartesi gecesi, saat 20'de, yani Aile İzleme Saatinde ekrana getirmek... Yetmiyor...
TRT Müzik'in hemen her programında, Nağmeler, Ezgiler, 30 Dakika gibi her programa çıkarmak... Hayatında bir tek gün "Assolist" olmayan birine "Assolist" özel programı yapmak.. Resmini Münirler, Müzeyyenler, Zeki, Behiye, Ajdalar arasına koyup program jeneriği yapmak...
Bir saysınlar sadece 2020'de kendi özel programı dışında, ayrıca kaç kez ve kimlerin yapımında yer aldı.. Gerçek anlaşılır!..
Bu muhterem dahil, TRT Müzik parselcilerini yazmak isterken, nedense erteledim durdum.
Hele Cumhurbaşkanı'nın "Başta ben, üst düzey yöneticilerin adlarımızı kullanarak kamu kurumlarına gelen olursa kovun" deyişinden sonra, umutla ve sabırla bekledim...
Ben beklerken, pazartesi günü Bahri yazdı işte... "Feraye cinayeti" diye...
Müzeyyen Senar'ın onunla anılan muhteşem zeybeğidir Feraye... Kızının da adı.
İşte o satırlar..
"Aynı şekilde TRT Müzik'teki "Ustadan İstekler" de, Mustafa Keser'in Feraye adlı şarkıyı icrası çok kötüydü. Türk Sanat Musikimizin sembolleri arasında yer alan şarkı hiç bir yayında böylesine kötü seslendirilmedi.
Eleştirmeye söz bulamıyorum. Kesinlikle Müzeyyen Senar'ı kabrinde ters döndürmüştür."
Birkaç isim daha var, böyle TRT Müzik'te parsel kurmuş. Soruşturdum.. Efendim bunlar "Torpilli" imişler...
Son günlerde arşivini doğru kullanarak çok güzel işler yapmaya başlayan TRT Müzik'in bu konuyu da açığa çıkarmasını, ya da temizlemesini biraz daha bekleyeceğim...

***


Brutus musun Şansal!..

Hem de Şansal... Şansal Büyüka!.. Bu ülkede futbolu işi gereği en çok izleyen, en iyi bilmesi gerekenlerin başında gelen Şansal Büyüka dostum "İdeali Aykut Kocaman" diye yazarsa, ben ne diyebilirim, "Sen de mi Brutus" tan başka?..
Yahu, Aykut, taraftarın isteği üzerine "Comolli/ Cocu düzeni yıkılırken" yepyeni bir Fenerbahçe kurmak üzere bu yönetim tarafından görevlendirilmedi mi?..
Ne yaptı peki?..
Fener'i sadece kendi emellerine alet etti ve "Yenemezsen yenilme" denen o utanç taktiği ile oynattı. Çünkü bu ülkede, yenemeyenin değil, yenilenin kovulduğunu biliyordu.
"Hele bir gol yemeyelim.
Arada bir tane atarsak kazanırız" taktiği Aykut'un da, Ali Koç'un da beklemediği bir sonuç verdi...
Taraftar, Fenerbahçe seyircisiz oynama cezası aldığı zaman bile, Fener Stadının etrafını çepeçevre saran ve içerdeki takıma "Biz buradayız, yanınızdayız" mesajı veren taraftar, kombinelerini bile çöpe atıp, tribünleri boşalttı. Maçın nerdeyse yüzde 80'ini kendi yarı sahasına çekilerek oynayan Fener'i tarih yazmamış, taraftar alışmamıştı.
Bu korkak futbolu Fenerbahçe adına ve formasına yakıştıramadılar.
Hazmedemediler ve gelmez oldular.
Aykut bu sebeple gönderildi Şansal... Sadece Fener'den değil, Konya'dan da bu sebeple gönderildi.
Şimdi, Hücum Futbolu oynatan Erol Bulut'un adı geçerken, denenmiş, nefret edilmiş ve kovulmuş, savunmacı Aykut nasıl "İdeal" olurmuş acaba?..
İşin ilginç yanına bakar mısınız?..
İkisi de Fener geçmişli bu hocalardan, savunma futbolcusu Erol, hücum oynatıyor, takımlarına...
Gol kralı olan Aykut da, savunma!..

***


Sevdiğim Laflar
"Güneşin doğuşunu göremeyenler, batışını romantizm sanır."
Friedrich Nietzsche

Tebessüm
Tanrı erkeği yaratmış. Bakmış... "Daha iyisini yapabilirim" demiş.
Kadını yaratmış... Bakmış ve ne demiş peki?..
"-Eskisi daha iyiydi!.."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA