Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Yaşamayı istemek ve doktoruna inanmak!.

Bugün sizlere bu satırları yazabiliyorsam eğer, hayatımı sayılmayacak kadar doktora, operatöre borçluyum.
Başta zamanın Gülhane Askeri Tıp Akademisi Başhekimi General Prof. Dr. Lütfi Vural..
Sonra at nalı, yani tıpkı kangal sucuk gibi birbirine yapışık böbreklerimden iflas etmiş ve vücudumu zehirlemeye başlamış olanını, 24 saatlik ömrüm kalmışken mucize bir ameliyatla alan, o zaman yedek subay doktor Prof. Dr. Orhan Göğüş.. İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş. Orhan Hocam da askerliğini yapmak için Amerika'dan gelmiş, dünyanın ilk böbrek naklini yapan ekiptendi, iyi mi?
Sonra, iltihaplanan kalın bağırsağımın büyük bir bölümü alan Prof. Doktor Sabri Devecioğlu..
Sonra doğuştan delik olan diyaframımdan yukarı kayan, kalbimi sıkıştıran ve gittikçe büyüyen yağ topunu alan ve deliği dikerek kapayan Prof. Dr. Yüksel Bozer..
Sonra nerdeyse gün aşırı (İki yılda 14 kez) kanayan midemi harika bir müdahale ile 24 saatte iyileştiren (Son 20 yılda midem bir daha kanamadı ve hiçbir perhizim yok) Dr. Mustafa İşcan.
Sonra, durmadan tekleyen kalbime iki stent takan Vedat Hocam..
Sonra, sol kolumda dayanılmaz ağrılara sebep olan boyun fıtığımı gene akıl almaz bir ameliyatla düzelten Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu.. Siyatik sinirim, omurlar arasından taşan kıkırdağa örgü gibi sarılmış. Omurlar çürümüş. O sinire zarar verildiği anda boyundan aşağı felç olacağım. O ameliyatı yaptı işte Azmi Hocam ve bozulmuş üç boyun omurumu, titanyumdan yapılmış üç takma omurla değiştirdi. Şu anda kafamı bu takma omurlar taşıyor ve sağa sola döndürüyor.
Geçirdiğim irili, ufaklı ameliyatlar (14 tane galiba) saymakla bitmez..
Hocasından, asistanına.. Hemşiresinden, paspasçısına, laborantına, hayatımı borçlu olduğum sağlık çalışanları, yüzlerce, belki binlercedir..
Bu ülkede sağlık çalışanlarının değeri, benim kadar yakından bilen, onlara benim kadar minnettar olan kimse yoktur yani..
Ama içlerinde biri var ki, bugünlere geldiysem eğer, en ama en başta onun sayesindedir.
Albay Dr. Yusuf Yazıcı..
Ameliyat mı etti?
Hayır!.
Teşhis koyup tedavi mi buldu?.
Hayır!.
Peki ne yaptı?.
Suratıma "Geber o zaman" diye bağırdı..
İşte onu anlatmak isterim..
O böbrek ameliyatı için 15 günlüğüne girdiğim Gülhane'den tam bir senede çıkmıştım ya..
İşte o günler.. 15 gün sonra taburcu olmayı beklerken, o sabah bir ateşle uyanıyorum.
Bir sorun.. İlaçla tedavi sonuç vermiyor. Ameliyat gerek. Hadi ameliyat.
Tam çıkacağım sabah gene 39 ateşle uyanıyorum.
Hadi bir ameliyat daha..
Bu kaç defa tekrar etti bilemezsiniz.. Bir de durmadan nakledilen kanlardan sarılık da kapmam mı?.
Tabii onca ameliyat, serum, onca diyetle yaşamak ve de iştahsızlık derken, 39 kiloya düştüm.. 1.80 boyla 39 kilo.. Kelime anlamıyla tam da "1 deri, 1 kemik" vaziyetindeyim.
Zombiye bakar gibi oluyorum diye banyodaki aynayı kaldırdım. Öyle perişanım.
Sonunda inandım ki, ben bu hastaneden çıkamayacağım..
Her sabah kapım açılıyor, içlerinde ruh doktorları da olan 40'a yakın Prof., Doçent, Doktor, Asistan odama geliyor. Vizite için. Gördükleri manzara şu?.
İçinde nerdeyse kabarıklık bile olmayan bir nevresim, tepeme kadar çekilmiş. Yani saç kılım bile görünmüyor. Nevresimi yavaşça aşağı çekiyor, benimle konuşuyorlar. Duymuyorum bile..
Boş boş tavana bakıyorum o kadar..
Günlerce, ama günlerce her sabah bu sahne..
Bir sabah gene kapımın açıldığını duydum, nevresimin altına saklanmışım ya.. İçeri giren kalabalığın ayak sesleri..
Sonra, bir ses..
"Hepiniz çıkın lütfen.. Beni Hıncal'la yalnız bırakın.." Ayak sesleri.. Çıktılar. Kapının kapanma sesini duydum. Sonra bir elin üzerime örtülü nevresimi öfke ile çekip yere attığını gördüm..
Karşımda yattığım İkinci Hariciye Kliniğinin Şefi Albay Dr. Yusuf Yazıcı..
"Bak Hıncal" diye bağırdı. Aynen öyle..
Öfkeyle bağırdı.
"Koskoca Gülhane Hastanesi, 54 profesörü, doktoru, asistanı, hemşiresi ile seni yaşatmak için çırpınıyor. Ama sen onlara güvenmiyor, daha kötüsü, yaşamak istemiyorsun. Doktoruna inanmayan, yaşamak istemeyen birisini kurtaracak tıp henüz keşfedilmedi. Bu genç yaşında ölmek istiyorsan, öl!. Geber o zaman!."
Bir şey dememe fırsat bırakmadan kapıyı çarptı, çıktı gitti odamdan..
Ben de 3 ay sonra o hastaneden çıktım.
Sizce beni kim ve nasıl kurtardı, en başta, Sevgili okurlar?

*

Odamda yalnız kalınca tavana baktım.
Bembeyaz tavana.. Hani derler ya, ölmeden önce insanın hayatı film gibi akarmış gözlerinde..
Tavan beyaz perde. Bekliyorum, film başlasın..
Yok ki?. Yaşanmış bir şey yok ki gencecik yaşımda, film gibi akmaya değer..
"Oğlum Hıncal, bu yaşta hiç yaşamadan ölünür mü" dedim..
O oldu işte..
O hastaneden çıkmam gerektiğine ve çıkacağıma o fırçayı yiyince inandım. Baygına atılan tokat etkisi yaptı bende.. Ayıldım ve..
İnandığım için, tıp beni, işte o zaman kurtardı ve çıktım.
Film hikayesi gibi değil mi?.
Hem de ne film!.
Düşünün şimdi, bugünlerde bu yaşanmış öykümü niçin anlattım?.

***


Görev SABAH'a düşüyor!.

Sadece Türkiye değil, dünya kritik günler yaşıyor.. Dünya koronavirüs illetinden, bir, beraber, dayanışma içinde olursa kurtulacağını biliyor.
Çin, İtalya'ya, biz Amerika'ya yardım ediyoruz, düşünün.
Çünkü düşman ortak.. Çünkü düşman, Çinli, Amerikalı, siyah, beyaz, Türk, Rus diye ayırmıyor. Hepsine her koldan saldırıyor.
O zaman birleşmek gerek, salgını birlikte yenmek gerek.
Şimdi soruyorum..
Çin'den İtalya'ya giden, bize gelen yardım kargolarını duyunca mutlu olmuyor musunuz?.
Bizden Amerika'ya kalkan uçak içinizi rahatlatmıyor mu?.
Rahatlatıyor.. Çünkü Çin biliyor ki, kendi ülkesinde yendiği koronanın kökünü kazısa bile yetmez. Dünyanın bir yerinde kalırsa, ordan geri gelebilir..
Onun için, "Çinli" değil, "Dünyalı gibi düşünmek ve hareket etmek" gerek..
Bir de bizim halimize bakın!.
Hâlâ paramparçayız.. Hâlâ siyaset.. Hâlâ korona günlerinden kendimize oy, pay çıkarma gayreti içindeyiz.
Günlerden beri muhalefeti ve muhalefet medyasını "Bir ve beraber olmamak ve felaketten tiraj, reyting ve oy çıkarma gayretleri içinde bulunmak"la itham ediyorum.
Şimdi iğneyi kendimize batırma zamanı..

*

Babam bir gün köyde masa başında toplanmış yemek yerken anlatmıştı çocukken..
Çiftçi genç oğluna sabanla çift sürmeyi öğretiyormuş.
Traktör kuşakları bilmez.
Bir saban vardı ve iki öküz çekerdi.
Tarlada izlerin ve düz ve paralel olması gerek, ekin için..
Küçük öküz sağda bağlanır sabana.. Sağına kayar, izi bozar gibi olunca, babası elindeki üvendire ile (Sivri uçlu sopa) büyük öküzü dürtermiş..
Akşam oğul sormuş..
"Baba hatayı küçük yapıyor. Sen küçüğü dürtüyorsun.." Babası kafasını sallamış..
"Küçük öküz hattan çıkınca, büyüğü dürtmek gerek evlat. O güçlü.. O sorumlu.
O düzeltmeli hattı da, küçük öküzü de.."

*

Muhalefet gazete ve TV'leri halkın moralini bozmak için her türlü haberi ve köşe yazısını kullanıyorlar.
Ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Peki bugün ülkeyi yöneten ve tüm kararları alan iktidarı destekleyen biz, "Biz" olabiliyor muyuz?. Onlara örnek olabiliyor muyuz?
"Biz bize yeteriz" diyor Başkan.. "Gün birlik, beraberlik günü" diyor, belediye başkanlarına hitap ederek..
Başkanın dediklerini yapmak için önce "Biz" olmamız gerekmiyor mu? Peki "Biz olma" ya örnek olmak kime düşüyor?.
Başkanı destekleyen bize, tabii..
"Teke tek, ama 'Biz' olacağız" diyor Sağlık Bakanı. Onun sözlerine hepimizin uyması gerek. "Biz" olursak ancak, hepimiz uyarız..
Peki, her biri ayrı telden, kendi menfaatine göre çalan sazları "Biz" yapma ve örnek olma görevi kime düşüyor?.
Bize.. SABAH'a..
Çünkü güçlü olan, Yönetimin yanında olan "Biziz!." Yönetimin başarısı "Biz" olmaya bağlı ise, ki öyle, en önce "Biz" biz olmalıyız.
Peki, biz, Başkanı ve Sağlık Bakanımızı dinliyor muyuz?.
SABAH "Biz" oldu mu?. Örnek oldu mu?.
Bazılarını utandırdı mı?.
Ne gezer..

*

Cuma sabahı gazetemi açtım.. Baştan sona CHP'li Büyükşehir Belediyeleri aleyhine haberler..
İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana belediye başkanlarını yerin dibine sokan başlıklar.. CHP'li olduklarının altı çizilerek..
Günaydın ekimiz de boş durmamış. Onlar da Antalya Belediye Başkanı'nı yetiştirmişler..
Tuba Kaçlık imzalı şu habere bakar mısınız?.
"Böcek virüs dinlemiyor." Birinci sayfadan anons şöyle..
"Antalya'nın CHP'li Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Şehir Tiyatroları'ndan bir kişiyi daha işten attı. Bir isme de ihtarname çekti." Yani şu korona günlerinde, gazetenin eki olarak görevi insanlara birkaç dakika keyif vermek, okuyanın kendisini iyi hissetmesini sağlamak olan Günaydın ekimizde birinci sayfa haberi, Şehir tiyatrolarından atılan birisi.
İnsanlar ölürken, Antalya'da işten atılan biri haber..
İçerde manşet yanı verilen yazısını okuyalım..
"Sosyal medya hesabında bol bol 'Biz birlikte yaparız', 'Zor günleri birlikte el ele aşacağız' cümlelerini kullanan Muhittin Böcek'ten bahsediyorum.. Şimdi 'Yine mi Böcek hakkında yazıyorsun?' dediğinizi duyar gibiyim. Evet, farkındayım bu köşede kendisinin kulaklarını çok çınlattık ama öyle büyük iddialar geliyor ki Antalya'dan, yazmazsam olmaz. En son yaptığı, eğer iddialar doğruysa, gerçekten çok büyük bir insafsızlık.."
Gerisine gerek var mı?.
Aslında adama taktığını adeta itiraf ederek başlıyor ve birinci sayfadan "Haber" anonsu yapılan yazısına "İddialar doğruysa.." diye giriyor.. Yani haber yok, sadece iddia varken kaleme sarılmış..
Yani Tuba'nın iddiayı araştırma gücü yok. Ya da zahmetine bile girmiyor.. Yahu Sabah'ın Antalya muhabiri yok mu?.
Ondan haber gelmiyor da Tuba Hanım İstanbul'dan "iddia"yı haber diye yazıyor öyle mi, birlik, beraberlik ve biz olma günlerinde..
Peki söyler misiniz "Biz" nasıl ve ne zaman "Biz" olacağız..
Biz, Sabahçılar "Biz" olmazsak, "Örnek" olmazsak, hepsinden önemli inandırıcı olmazsak, başkalarının "Biz" olmasını nasıl bekleriz?
Bekleme hakkımız olur mu?.

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"Lafta ölçü bilmeyen, edepsizlikte sınır tanımaz...!!" Sadi Şirazi

TEBESSÜM
Öğretmen elindeki cetveli Küçük Temel'e uzattı ve bağırdı..
"Bu cetvelin ucunda bir aptal var!.."
Küçük Temel cevap verdi ve üç gün uzaklaştırma aldı.
"Hangi ucunda?."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA