Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Nihat Özdemir’in yapması gereken şey, istifa etmekti!..

Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir, 2020-21 sezonu sona erer ve 2021- 22 sezonu açılırken, önemli açıklamalar yaptı. Medyada gerektiği kadar yer bulmadı söyledikleri.. Yeteri kadar analiz eden ve eleştiren de çıkmadı..
Bu mevsimde sayfalarının yüzde 80'ini atmasyon transfer haberleri ile doldurmaya bayılan spor medyamız için, Türk futbolu açısından çok önemli bu kararları tartışmak için ne yer, ne de zaman var, bu palavralar yüzünden, biliyorsunuz artık..
Yalan olduğunu bile bile yazıyor ve söylüyorlar hiç sıkılmadan.. Bizden bir örnek vereyim..
"Spor kanallarında izleyecek canlı bir olay var mı" diye kanalları tıklıyorum, sıra ile.. ASpor'a geldim ki, "Fenerbahçe'nin yeni teknik direktörü kim olacak?" diye konuşuyor 4 kişi.. Biri de bizim Fotomaç Genel Yayın Müdürü Zeki Uzundurukan.
Zeki, "Fener'in hocası belli.. Çok büyük bir yabancı. İyi biliyorum. Birazdan açıklarım" deyince kaldım. Ben de yazıyorum ya "Belözoğlu olmaz. Adı çok büyük bir yabancı olmalı" diye.
Merak etmem mi?.

Ama on dakika falan geçti. Ne Zeki açıklıyor, ne de oturumu yöneten soruyor..
Geçtim gittim.. Gece Ender Müdür'ü aradım, "Zeki kimi açıkladı?" diye soracağım. Cevap vermedi. Haber büyük. ASpor'da açıklandığına göre, internete düşmüştür mutlak.. Google "Zeki Uzundurukan, Fener, Yabancı Hoca" yazdım, tıkladım..
Yaklaşık beş yıldır hemen her sene Zeki, "Fener'e yabancı hoca geliyor, ben biliyorum" demiş ama bildikleri hiç gerçek olmamış. 2021 ise hiç yok..
Ender Müdür'ü nihayet buldum.
Soruşturdu, döndü..
"Zeki bu lafı etmiş ama, hiçbir açıklama yapmamış programda" dedi.
Anladım tabii. Böyle bir şey sallarsan, senin programının reytingi düşmez. Millet sonuna dek bekler, öğrenmek için..
İçlerinde benim de 10 dakika süresince olduğum seyircileri, reyting uğruna eşek yerine koymak televizyonculuk oluyor.
Gazetelerden örneğe gerek yok. Bugünkü tüm gazeteleri açın ve transfer haberlerine bakıverin, yeter..
Neyse..
Ben Özdemir Başkan'ın açıklamalarına geleceğim, ama önceden bir lafım var..
Nihat Özdemir, yeni sezon için alınan kararları değil, "istifa"sını açıklamalıydı.
Bir defa başkanlığı netameliydi çünkü. Onu seçen kongrede kulüpler değil, devlet temsilcileri çoğunluktaydı. Özdemir bir bakıma seçilmedi, atandı.
İkincisi, başkanlığı boyunca kararların çoğunu, federasyon ve heyetleri değil, Ankara ya da başta üç büyükler, kulüpler aldılar. Özdemir, ayni baskılarla, aldığı, ilan ettiği kararları da değiştirmek zorunda kalınca güvenilirlik ve saygınlığı sıfıra indi. Hele yanına MHK Başkanı'nı da alıp gittiği Zorlu toplantısında Fener Başkanı Ali Koç'la buluşması ve ardından olanlar işi iyice bitirdi.
Bu ülkenin en başarılı işadamlarından, o dünya çapında Yusufeli Barajı'nı tamamen Türk eseri olarak tamamlayarak dünya baraj inşaatları tarihine geçen, kazandığı paraların önemli bir bölümünü spor ve sanata destek olarak Türk halkına iade eden, mesela Limak Senfoni Orkestrası'nı kuran saygın ve sevilen adama, bir Federasyon Başkanlığı unvanı için kukla haline düşmek yakışmıyordu.
Ama kuzen M. Ali Ağabey'in (Kışlalı) dünürü, o istifa kararını almadı.
Bilmem. Belki de alamadı.
Gelelim açıklamalarına..

*

Yeni sezona 20 takımla başlayacak Süper Lig'in, iki sezon içinde eskisi gibi 18 takıma ineceğini açıkladı. Fevkalade yerinde ve doğru karar. Ama Özdemir bu kararında direnmez, hatta yeni sezona 25 takımla başlarsa şaşmam.. Ligde Ankara takımı kalmadı. Ankaralı siyasiler harekete geçerlerse, Süper Lig, final oynayan iki takım Altay ve Altınordu'nun ikisinin de yükselmesiyle 26 takıma çıkarsa ve Hürriyet'in döşediği zemin üzerine, 13'erli iki gurupta oynanırsa siz şaşar mısınız, peki?.
Kenan Evren'in emriyle, düştüğü ikinci ligden birinciye alınmadı mı, Ankaragücü geçmişte.. Nazlı Ilıcak Tercüman'da başyazı yazmıştı "Evrenspor" diye de, Tercüman süresiz kapatılmıştı.
Şimdiden "Niye 18" diye 20-22'lik ligi destekleyenler çıktı bile..

*

"Yabancı sayısının yeni sezondan itibaren 14'ü sözleşmeli, 8'i sahada" diye indirileceği açıklanmıştı. Özdemir bu karardan dönüldüğünü açıkladı.
Sebep 1. Pandemi.. Ey pandemi, senin kadir olmadığın, karışmadığın tek konu yok mu?. Paçası sıkışan suçu senin üzerine atıyor.
Sebep 2. Yabancı sayısı kısıtlanınca yerli futbolcunun fiyatı artıyormuş. Yahu Özdemir, sen bu ekonomi bilginle mi bu ülkenin dolar milyarderlerinden biri oldun?.
Şimdi Yusufeli Barajı'nı tamamen Türk mimar, Türk mühendislerle yaptın da, ülkede mimar, mühendis ve işçi maliyetleri mi arttı?. Diyelim arttı..
Verdiğin bütün paralar Türkiye'de kaldı, dolara dönüşüp yurt dışına transfer edilmedi. Ülke döviz kaybına uğramadı.
Yerli futbolcunun fiyatı artarsa ne olur, hiç düşündün mü, Özdemir?.
Kulüpler altyapıya önem verirler ve kendileri yetiştirmeye başlarlar, ucuz olsun diye, bir. İkincisi..
Bu yabancı çöplüğüne dönen ülkemizde, tek gelirleri sattıkları yeni oyuncular olan küçük, özellikle de Anadolu kulüpleri bu gelirden mahrum kalır, altyapıya para ayıramaz, gençlere yatırım yapamaz olurlar.
Türkiye'nin futbolcu yetiştiren kaynakları kurur..
Üçüncüsü.. İşte önünde.. Hocan Şenol Güneş Milli Takım'a kendi kulüplerinde oynamayan gençleri çağırmak zorunda kaldı. Neden?. Hiç düşündün mü?. Çünkü kulüpler, Afrika ve Güney Amerika çöplüklerinden toplanan çok ucuz, bedava ve "güya" futbolcu(!) paçavralarıyla dolu.. Çünkü ilan ettiğin o 14 yabancı için hiçbir kayıt yok bizde.. Son yıl içinde milli olma şartı gibi..
Belli bir yaşın altında olma kaydı gibi..
Bu ülkenin parası bu çöplere gitse iyi.. Adı menecer olan soyguncuların aldığı açıklanan paraları söylesene millete.. El altından yan cebe ya da yurt dışına gönderilenler değil.. Yani o ucuz(!) çöplerden senin gencine yer ve fırsat kalmıyor. Efendim bunu Avrupa'da derece almak için yapıyormuşuz palavrası..
Maşallah.. Senelerdir Avrupa'da ilk turu geçebilen Türk takımı yok.
Dördüncüsü..
Dünyanın gözü önünde seni kandırıyorlar, hiç çekinmeden..
"Gık" diyemiyorsun.
İşte Emre Belözoğlu.. Teknik direktörlük yapma hakkı yok. Fenerbahçe, diploması olan birinin adını senin federasyonuna bildirmiş. Sen de kabullenmişsin. Ama kenarda Emre duruyor. Maç sonunda yayıncı kuruluşa Emre çıkıyor. Oysa ikisi de yasak. Ama minare-kılıf meselesi. Para ile diploma satan adam, her maç öncesi hastalanıyor(!)..
Rapor alıyor. O zaman Emre'ye hem kenarda durma, hem de maç sonrası konuşma hakkı doğuyor. Sen de yutuyorsun. Sıkıysa yutma Özdemir!. Sıkıysa yutma da müdahale et. Sıkmaz!.
Hele Fener'e hiç sıkmaz, ikimiz de biliyoruz.
Beşincisi.. Bu gözlerini kör gibi yumma huyun yüzünden, Süper Lig, Süper Sahtekârlar Ligi'ne döndü. Bu sene geleceklere baktım. Altay veya Altınordu'ya.. Daha gelmeden öğrenmiş gencecik adamlar.. Futbolu değil, sahtekârlığı.. Topu kaybeden, top vuramayan ya yüzünü ya da ayak bileğini tutarak, "Aaaaahhh" diye öbür mahalleden duyulacak çığlık atarak, yerde üç tur yuvarlandıktan sonra yüzükoyun durunca, boşta kalan eli ile çimleri döverek "Ölüyorum, ambulans çağırın" rolü oynayan sahtekâr, kenara çıkar çıkmaz, hemen içeri dönüyor ve tazı gibi koşmaya başlıyor.
Her ama her maç böyle.. Peki sen ne yaptın bu sahtekârlar için?..
Demirden, çimentodan çalan bir sahtekâr senin şirketinde çalışabilir mi?. Peki futbol sahaları sahtekârlar ringine dönerken, bakma dışında ne yaptın, en büyük sorumlu?.
Umurunda olan koltuk, Türk futbolu değil ki!.

*

Bir şey yapmazsın. Yapmana da gerek yok. Üç büyükler, sırasıyla Fener, Galatasaray ve Beşiktaş uşağı medyanın işine gelir, senin kulüpler önünde hazırol durumda beklemen.
Alkışlamasa bile, eleştirmez..
Ülke sporuna sahip bir medya olsa, bu Nihat Özdemir, değil 2 sene, 2 hafta başkanlık yapabilir miydi?.
İşte güya yeni kararlar açıkladın ki, hepsini her an gene değiştirebilirsin, medya aldırış bile etmedi.
Böyle medyaya, böyle Başkan çok bile.. Sefan olsun Özdemir.. Keyfine bak!.

***


EUROVİSİON'A KATILMAK ŞART!..
Medyamızın "Türkiye Eurovision'a dönmeli" konusunda birleşmesi beni nasıl mutlu etti, bilemezsiniz..
Biz 1974'te Semiha Yankı'nın "Seninle Bir Dakika"sı ile başladığımız yarışmadan, 2013 yılında çekilmiştik.
Gerekçemiz, sempati ve antipatilere göre yapılan oylamalarda uğradığımız açık haksızlıktı.
Oysa Eurovision, "Kazanmak değil, iyi yarışmak önemlidir" olimpik ilkesi ile yapılıyordu. O yılın öfkesi içinde hiç düşünmedik. Ataların "Öfke ile kalkan, zararla oturur" lafı da hatırlanmadı.
Çok zarar ettik, 2013'ten beri..
Hayır.. Bugün "Dönelim" diyenlerin ileri sürdüğü "Türkiye'nin dış tanıtımı" değil zararımız.. Asıl büyük kayıp içerde..
Eurovision'a katılmak için Türkiye seçmeleri yapardık..
Her seçmeler, yüzlerce yeni şarkı kazandırırdı bize.. Onlarca da yeni şarkıcı..
Dahası.. Alaturkadan ve türkülerden uyarlanmış şarkılar sayesinde, gençler kendi müziklerine de ısınırlardı.
Türkiye için bir pop müzik fabrikasıydı Eurovision seçmeleri adeta..
Asıl bu fabrikayı kapatmakla neler kaybettiğimiz son 8 yılda ortaya çıktı..
Hatadan dönmeliyiz.
TRT olmadı mı?. Bir başka kanalın ülkemizi temsil etmesinin yolunu bulmalıyız. Mesela, en büyük reytinglerini yarışmalarla yapan Acun Ilıcalı ve kanalları bu işi çözer gibi geliyor bana..

***


ETEM ÇALIŞKAN!..
93 yaşına girmiş Sevgili Dostum, 1961'de beraber çalışmaya başladığımız Etem Çalışkan.. Yeni kurduğumuz Öncü gazetesinin ressam, çizer kadrosundaydı. Özellikle, köşe yazılarının ve tefrikaların sabit başlıklarını çizgi ve yazı ile hazırlardı. O zaman bugünkü kolaylıklar, hazır harfler nerde.. Hepsini teker teker yaratırdı Etem..
Hattatlığı böyle başladı. Latin harfleriyle hat yazılabileceğini kanıtlayanlardandı.
Durmadan sergiler açtı..

Yetmedi.. Nutuk'u iki cilt olarak Latin harfleri hat yazısıyla kelime kelime yazdı. 3 sene süren çalışmanın son sayfasını tamamladığı gün, odama "Bitti Hıncal" diye koşarak, coşku ve gururla girişini unutamam..
Numaralanmış baskılardan birini imzalayıp bana verdi..
Yaş 80'e vurunca, ben de o hazineyi ilkokuldaki yeğenim, Serpil'in torunu, ailenin sevgilisi Leylüş'e verdim ki, o muhteşem ve sayılı eser, benden sonra kapanın elinde kalmasın..
Nutuk'la beraber, Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasını da kendi hat tekniğiyle stilize etti. Gördüğünüz onun çalışması..
93 yaşındaki Etem Çalışkan ki, ben bu yaratmaktan yorulmayan, durmadan yaratan adama "Tembel Etem" derdim, "1 Haziran'da açılacak ArtContact İstanbul Sanat Fuarı"nda bir özel konserle anılacakmış.
Sanatçı Ege Gür, Etem için özel bir beste yapmış. Onu da dinleyecek izleyiciler. 2 Haziran Çarşamba saat 15.00'teki konseri, Etem'in birlikte çalıştığı Galeri Schmidt organize etmiş. 4 Haziran Cuma 14.30'da da gene Etem ayni yerde "Renk ve Yazı" konulu bir konferans verecekmiş.
Bütün bunları yazan, duymama sebep olan Sevgili Doğan (Hızlan) Ağabeyime de sonsuz teşekkürler..

***


TEBESSÜM
Temel hayatında ilk defa trene binecekti.
Dursun onu uğurlamaya geldi ve uyardı..
"Sakın son vagona binme. Yapılan istatistiklere göre, kazalarda en büyük zararı son vagonlar görüyor, en çok zayiat son vagonlarda oluyormuş." Temel kafasını iki yana salladı..
"Bunu madem biliyorlar da, son vagonları niye hâlâ trenlere takıyorlar, o zaman?."

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"Hoşnutsuzluk, bir insanın ya da ulusun, ilerlemek için attığı ilk adımdır." Oscar Wilde

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA