Maceramız birkaç ay önce başladı. Televizyonda hep çok izlenen Mustafa Keser'i bir de sahnede dinlemek üzere Keser Müzikhol'ü aradım. Cuma gecesi gitmeyi planlıyorduk ve günlerden salıydı. "Bu hafta yer yok," yanıtını alınca "Peki, sonraki hafta olsun," dedim ama çabam boşaydı. Ancak dört hafta sonrası için rezervasyon yaptırıp telefonu kapadığımda şaşkındım. Nihayet o gün gelip çattı... 'Ağzına kadar dolu' gazinoda müşterilerin Mustafa Keser'i nasıl karşıladıklarını görünce, durumun ciddeyitini anladık. Mustafa Keser gerçek bir stardı, hatta bir fenomen olmuştu artık. O gece sahnede bir çeşit stand-up gösterisi izledik. Keser bir yandan fıkraları ve esprileriyle gülmekten kırıp geçiriyor, bir yandan kâh türkü kâh en teferruatlı Türk müziği parçalarıyla izleyicisini mest ediyordu. Önce kadınların, ardından erkeklerin 'eller havada' kendilerini ortaya atması gecikmedi. Keser'in, argo konusunda da hiçbir sıkıntısı yoktu. Ama yadırgatmadan güldürecek kadar... İlerleyen saatlerde ortaya bir çilingir sofrası kuruldu, erkekler rakılarıyla birlikte sofraya davet edildi, türküler gırla gitti... Artık kendisiyle görüşmenin şart olduğunu düşündüm. İşte Mustafa Keser'le bu şöhretinin nasıl oluştuğunu, sahne performansını, televizyon programlarını, müziğe bakışını ve daha pek çok konuyu konuştuğumuz sohbetimiz...
- Keser Müzikhol'ü ne zaman açtınız?
- Gazinoyu 15 yıldır çalıştırıyorum.
- İşler nasıl?
- 'Bu kriz döneminde dükkânı açık tutalım yeter,' diyordum bu sene için. Ama geçen senelere göre daha bile iyi iş yaptık. Bir de beni dinlemeye gelenlerin yüzde 50'den fazlası 30 yaşın altındaki insanlar. Demek ki biz bu gençlere bir şey verebiliyoruz ki geliyorlar.
- Siz çıkmadığınız zamanlar ne oluyor?
- Mort oluyor abla.
- Hafta içi açmıyorsunuz yani...
- Hayır. 2001 krizinden önce haftada altıyedi gün çalışıyorduk. Çarşamba da kadınlar matinesi yapıyorduk, geçen seneye kadar.
ARTIK ÇOK YORULUYORUM
- Kadınlar matinesini de mi kriz yüzünden yapmıyorsunuz?
- Yok, ondan değil. Kaldıramıyorum artık. Çok yoruluyorum. Haftanın bir günü televizyon, iki günü gazino programım var. Bir gün de ekstraya çıksam dört gün. Yani birkaç gün de dinleneyim, ben 18 yaşımda değilim. Bir de fark ettiyseniz, başkasının sahnesinin beş misli yoruluyorum ben. Askerin kanının son damlasına kadar çarpışması misali... Ben şarkı söylerken hiçbir zaman müzikle dalga geçmem. Oynuyoruz, makara kukara bir yandan ama müzikte hiç makara kukaram olmaz. Ben öyle gülerken oynarken bile bütün hissiyatımla okurum, bu da beni çok yoruyor, helak oluyorum. Ayrıca o espriler, fıkralar, beni şarkı söylemekten daha fazla yoruyor.
- Ama bu arada siz de çok eğleniyor görünüyorsunuz...
- Ben eğlenmiyorum. Ben işimi sevdiğim için öyle oluyor. Bir de o sahnede bir hikmet var abla. Ben bir işe gitmeden üç-dört saat önce beni afakanlar basar. O sahneye sanki ölüm gidiyor. Artık bıkmışım abla, 45 senedir o sahnedeyim. Hani bir medyum transtan çıkar, helak vaziyette, ben sahneden indiğimde böyle harap vaziyette oluyorum, o stresten... Ama o sahnede bir hikmet var. Orada 25, inince 65 yaşımda oluyorum.
- Hiç göstermiyorsunuz maşallah...
- Yok, elmanın kurdu içinde. İyiyim ama Allah'a şükür, yaşıtlarıma göre.