- Sizin müziğe ilginiz nasıl başladı? Babanızın keman yaptığını ve çaldığını biliyorum...
- Babam, nadide eserler yapabilen bir marangozdu. Keman da yapardı. Babamın sanatçı yönü bana da geçti. Ben Batı müziğiyle bilimsel olarak da uğraştım mesela. Dini musikiyi çok iyi bilirim. Türk müziğini zaten çok iyi bilirim. Yıllarca profesyonel olarak tambur, ud çaldım... Piyano da çalarım.
- Bu işe başlamanız nasıl oldu peki?
- Profesyonel olarak sahneye çıktığımda, 19 yaşımdaydı. Memleketten kaçtım. Aynı filmlerdeki gibi. Elazığ, Maden'den. Liseden sonra okumadım. 'Ben gidiyorum. Saz çalıyorum, ekmeğimi bundan çıkaracağım, babama söyleme,' dedim anneme. Şimdi düşündüğüm zaman korkuyorum. Bundan 45 sene önce, nasıl bir cesaret ya. Bıyıkları daha yeni terleyen bir oğlan, başına her iş gelir... Vurdum kemanı koltuğuma, bindim trene İstanbul'a geldim.
- Ne yaptınız peki?
- İşte orada burada çalıştım. Organizasyon büroları vardı. Onları dolaştım, 'Ben keman çalarım, bağlama çalarım, şarkı söylerim,' diye iş arıyordum. Piyasa beni tanımaya başladı. O zamanlar bağlamayla çalıp söylemek modaydı. Gidiyorduk pavyonlarda, 7.5 liraya, 10 liraya program yapıyordum. Gazinoda Türkiye'nin en iyi sanatçılarına bağlama çalıyordum, gece geç saatte de pavyona gidip tek çalıp okuyordum filan.