İbnü’l-furât nâsırüddin

735'te (1335) Kahire'de köklü bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Aile fertlerinden çok sayıda kişi vezirlik ve kâtiplik yapmıştır. İlmî hayata zamanın ulemâsından hadis ve fıkıh tahsil ederek başladı. Ebü'l-Ferec İbn Abdülhâdî ve Ebû Bekir es-Sannâc'dan hadis öğrendi. Zehebî, Ebü'l-Hasan el-Bendenîcî ve Necmeddin Yûsuf ed-Dülâsî'den icâzet aldı. Öğrenimini tamamlayınca Kahire'deki Muizziyye Medresesi'nin hatipliğine tayin edildi. Daha sonra kendini çok ilgi duyduğu tarih ilmine verdi ve meşhur eserini yazdı. 1 Şevval 807'de (2 Nisan 1405) Kahire'de vefat etti.

Bir dünya tarihi olarak tasarlanan Târîḫu'd-düvel ve'l-mülûk'ün (Târîḫu İbni'l-Furât el-Ḥanefî, eṭ-Ṭarîḳu'l-vâẓıḥu'l-meslûk ilâ terâcimi'l-ḥulefâʾ ve'l-mülûk). Müsveddelerinin 100 cüzü bulduğu söylenir. Ancak İbnü'l-Furât bunların sadece yirmisini temize çekebilmiştir ve 501-799 (1107-1397) yılları arasını kapsayan günümüze ulaşmış nüshaların da bazı kısımları eksiktir. Kitap, Franklar'ın Suriye'deki hâkimiyetinden bir asır sonra yazılmasına rağmen özellikle Haçlı seferleri ve Memlük tarihi için başvurulacak ana kaynaklardan biridir. Bugüne kadar gelmemiş kaynaklardan istifade etmiş olması eserin önemini arttırmaktadır. Kitapta Yakındoğu'da yaşanan bütün tarihî olaylar ele alınmış, ayrıca dünyanın diğer bölgelerindeki müslümanlarla, bazan hıristiyanlarla ilgili olaylara dahi yer verilmiştir. Müellif, kendi topladığı bilgilerle yetinmeyip önceki tarihçilerin malzemelerini de nakletmiş, bu arada bazı kayıtları belgelendirerek ve bazılarını açıklayarak daha güvenilir hale getirmiştir. Onun resmî arşiv belgelerinden ve antlaşma metinlerinden de faydalanmış olması birçok açıdan kapsamlı bir senteze varmasını kolaylaştırmıştır. Belgeleri kullanırken daima düzenli biçimde tarihlerini verdiği, en eski kaynağı tercih ettiği, alıntılarını da değiştirmeden ve kısaltmadan aynen yaptığı görülür.

İbnü'l-Furât, olayları genelde İslâm tarih yazıcılığı geleneğine sadık kalarak kronolojik bir sırayla anlatır. Önemli bulduğu bir olayı naklederken o konunun tarihçesini, gelişme seyrini de özetler; meselâ Mısır'da bir yenilik olarak dört kadı yerine bir kadı seçilmesi münasebetiyle ülkedeki hukuk sisteminin gelişmesini, Ezher Camii'nin onarımından söz ederken külliyenin tarihçesini, Suriyeli Haşhaşîler'in kalelerinin ele geçirilmesi bahsinde de İsmâiliyye mezhebinin tarihini verir. Yâkūt el-Hamevî ve İbnü'l-Esîr gibi daha önce yaşamış tarihçilerin kullandıkları ortak kaynaklarda (meselâ Belâzürî'nin Fütûḥu'l-büldân'ı) yer alan bilgileri kendi yazdıklarıyla karşılaştırarak aktarmıştır. Ancak onun açıkladığı, edebî değeri olan aynı konudaki bu farklı bilgi ve görüşler Nüveyrî gibi daha önceki tarihçilerin eserlerinde gereksiz bulunarak çıkarılmış veya kısaltılmıştı. İbnü'l-Furât her yılın sonunda o yıl ölen ünlü kişilerden de bahsetmiştir. Bunu yaparken de çağdaşları gibi siyasîlerin hayatı için sadece tarih belirtmekle yetinmemiş, toplumsal ve kültürel hayatın çeşitli yönleriyle ilgili bilgiler de vermiştir; meselâ tüccarların giydikleri kıyafetleri tanıtmış, 678'de Mısır'da halkın şiddetli ihtilâf ve şüphe üzerine ramazan ayından bir gün önce (4 Ocak 1280) oruca başladığını bildirmiştir.

Konuların takdim ve tertibinde devrin tarihçilerinin üslûbuna uyan İbnü'l-Furât'ın yaygın olan kelime ve ibareleri seçtiği, hatta o zaman yanlış imlâ ile yazılan kelimeleri dahi aynen kullandığı görülür. Bazı yazarlar onun fâhiş hatalarına ve amiyane ifadelerine dikkat çekmişler, fakat önemi dolayısıyla eserini yine de muteber kabul etmişlerdir. Kelimelerin imlâsındaki ihmal ve dikkatsizlikler, anlatımdaki uzatma, aşırı ayrıntıya girme ve süsleme metnin anlaşılmasını güçleştirmektedir. Bu sebeple kaynaklarına başvurmadan eseri okumak zordur. Genellikle kaynaklarını, çok defa onların da kaynaklarını verir. VI. (XII.) yüzyılın büyük bir kısmı Mısırlı İbnü't-Tuveyr ve Halepli İbn Ebû Tayy'in eserleriyle İbn Nazîf'in el-Keşf ve'l-beyân fî ḥavâdis̱i'z-zamân gibi bugün mevcut olmayan kaynaklardan yazıldığı için önemlidir. Ayrıca Azîmî'nin tarihinden ve İbn Vâsıl'ın Müferricü'l-kürûb'undan, özellikle I. Baybars dönemi için İzzeddin İbn Şeddâd'ın Târîḫu'l-Meliki'ẓ-Ẓâhir ve İbn Abdüzzâhir'in tamamı günümüze ulaşmayan er-Ravżü'ẓ-ẓâhir fî sîreti'l-Meliki'ẓ-Ẓâhir adlı eserleriyle Nâsırüddin Şâfi' b. Ali el-Askalânî'nin Naẓmü's-sülûk'ünden ve İbn Dokmak'ın Nüzhetü'l-enâm'ından, Kalavun dönemi ve sonrası için de Cezerî'nin Ḥavâdis̱ü'z-zamân adlı eserinden faydalanmıştır. Bunlardan başka Ebü'l-Fidâ, Baybars, Yûnînî, Belâzürî, İbn Havkal, İmâdüddin el-İsfahânî, Ali b. Ebû Bekir el-Herevî, Ebü'l-Kāsım İbn Asâkir, İbn Hamdûn ve İbn Münkız gibi tarihçilerden de istifade etmiştir (diğer kaynaklar için bk. Ashtor, s. 22-24).

İbnü'l-Furât, eserinin çeşitli yerlerinde önemli ya da önemsiz birçok Arap tarihçisini kaynak olarak zikretmesine rağmen Bahrî Memlükleri'ni anlatırken hiçbir şekilde Nüveyrî'nin ve Nihâyetü'l-ereb'inin adlarını anmaz. Fakat eserin büyük kısmının Nüveyrî'nin bir asır önce yazdıklarıyla tamamen örtüştüğü, hatta onu aynen tekrar ettiği görülür. Bu durum dikkate alındığında İbnü'l-Furât'ın tarihine hak ettiğinden daha fazla değer verildiği söylenebilir. Ancak İbnü'l-Furât, Nüveyrî'ninkilerle paralellik gösteren pasajlarda daha doğru ve daha fazla ayrıntılı bilgi vermiş ve ayrıca onun kullanmadığı kaynakları da kullanmıştır. Öte yandan Nihâyetü'l-ereb gibi sık sık başvurduğu Baybars el-Mansûrî'nin Zübdetü'l-fikre'sinde ve özellikle Cezerî'nin Ḥavâdis̱ü'z-zamân'ında çok geniş yer ayrılan, İslâm tarihi açısından önemli Gāzân Han'ın İslâmiyet'i kabulü olayından yok denecek kadar az bahsetmesini anlamak da güçtür. Buna karşılık söz konusu kaynaklarda hiç temas edilmeyen mahallî hükümdarlara gönderilmiş mektupların metinlerini vermesi ise onun özelliğidir.

Sehâvî'ye göre İbnü'l-Furât'ın vefatından sonra eserinin müsveddesini, oğlu Kadı İzzeddin temize çekilmesinin meşakkatini göze alamadığı ve tarih ilmine vâkıf olmadığı için satmış, daha sonra eseri Şeyhülislâm Zekeriyyâ el-Ensârî'nin torunu Şerefeddin eline geçirerek I. cildinin 516 yılı sonuna (28 Şubat 1123) kadar olan kısmını temize çekmiştir. Kitabın en önemli nüshası, Fransız şarkiyatçıları tarafından Ezher'den alınarak Paris'e götürülen ve yarım asırdan uzun bir süre sonra Wien Nationalbibliothek'e intikal eden, büyük kısmı müellif hattıyla ikişer kısımdan oluşan dokuz ciltlik yazmadır (nr. A. F. 117-125; Ahmed eş-Şâmî, X/2 [1984], s. 64, 67). Mevcut ciltler Muharrem 501 - Muharrem 799 (Ağustos 1107 - Ekim 1396) tarihleri arasını kapsamaktaysa da 522-543 (1128-1149), 625-659 (1228-1261) ve 687-788 (1288-1386) yıllarına ait sayfalar eksiktir. Aslı Fas'ta bulunup mikrofilmi Beyrut Amerikan Üniversitesi'ne gönderilen bir yazma 625-638 (1228-1241), Vatikan Kütüphanesi'ndeki (nr. 726) bir başkası ise 639-659 (1241-1261) yılları arasını ihtiva etmekte ve böylece eksik parçaların bir kısmı tamamlanmaktadır. Paris Bibliothèque Nationale'de (nr. 1595, 5990) ve Londra British Museum'da da (nr. Or. 3007) eserin diğer bazı parçaları bulunmaktadır. Viyana'daki dokuz ciltten IX/1 ile (789-792) VII (672-682) Kostantin Züreyḳ (Beyrut 1936; Beyrut-Kahire 1942), IX/2 ile (793-799) VIII (683-696) Kostantin Züreyḳ – Neclâ İzzeddin (Beyrut 1938, 1939), IV/1 (563-586), IV/2 ile (587-599) V/1 (600-615) Hasan Muhammed eş-Şemmâ' (Basra 1967, 1969, 1970) ve VI (639-671) J. S. C. Riley-Smith – U. M. C. Lyons (I-II, Cambridge 1971) tarafından neşre

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA