Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Kendini “Telef etme” Ömür!..

Habere bakın, haber diline bakın.
"Silivri'de bir aracın çarptığı at olay yerinde telef oldu."
Telef olmak nedir arkadaş?
O canı insandan ayırmak için mi kelime değişikliği yapıyorsunuz? İnsan telef olmuyor da at mı oluyor?
"İnsan telef oldu" deyince hakaret sayılıyor da bir hayvan için sayılmıyor mu?
İnsan ölüyor da at ölmüyor mu?
Nedir bu kendimizi diğer canlılardan üstün, farklı görme gösterme çabası? Ben kabul etmiyorum bu ayrımcılığı, ikiyüzlülüğü.
Öldüğüm gün "telef oldu" dersiniz.

***

Okuduğunuz satırlar benim değil tabii.. Muhtemelen duymuşsunuzdur ama, ben gene de söyleyeyim..
Hayvan Hakları savunuculuğunda ipin ucunu zaman zaman kaçıran Sevgili Ömür Gedik kardeşimin sütunundan bire bir..
Sevgili Ömür,
Önce bir Türkçe notu:
Halkın kullanımında "Telef olmak"la, "Ölmek" arasında bir nüans vardır. Telef olmak, "Ziyan olmak" düşüncesini de içerir.
Yani hayvanın telef olması için, birinin malı olması gerekir.
Diyelim, sel bastı.. Ormanda yaşayan bazı hayvanlar, kaplumbağalar, tilkiler, tavşanlar ölürler.. Ama köylünün koyunları telef olur.
Çünkü koyunlar adı üstünde, köylünün malıdırlar. Ziyan olan maldır, servettir.
Dahası. O koyunları otlağa götüren Karabaş da telef olmaz. Ölür. Onun sahibi de çoban olduğu halde, Karabaş ölür.. Fark nerden?.
Karabaş ile insan arasında bir duygusal bağ vardır, ordan. Onun için özel adı vardır zaten.
O köpek değil, Karabaş'tır.
Koyunun telef olur. Ama Karabaş'ın ölür..
Dahası Ömür!. Koyunlarına saldıran kurdu vurursan, kurt telef olmaz. Öldürülmüş olur.. Çünkü onun ölümü kimseye ziyan değil, hatta tüm köye kârdır.
Çocukluğum köyde geçti Ömür..
Hayvan bir şekilde ağır yaralandı diyelim.
Mesela boğalar, keçilerden biri kavga ederken.. Ya da inek yardan düştü.
Ölecek gibiyse, hemen keserlerdi.
"Telef olmasın" diye. Ölü hayvanın eti yenmez çünkü.. Ölmeden kesilirse yenir, yani o zaman telef olmaz..
Yani "Telef olmak" ile "Ölmek" dilde, halk dilinde nüansı da geçen önemli farklar taşırlar.
Yani sen ölürsen "Telef olamaz"sın.
Olman için birinin malı olman gerekir.
Kölelik devri olsaydı, o zaman belki..
Hani o Amerika'nın zengin, zalim çiftlik ağaları "Dünkü selde 30 kölem telef oldu" diyebilirlerdi..
Senin sahibin var mı, Ömür? Kaybın kime, hangi "Maddi" ziyan?.

***

Sevgili Ömür,
"Hayvan hakları" savaşını saygı ile karşılıyorum.
Dünyamıza, her ama her hak konusunda böyle savaşçılar gerek.. Ama bak, bir "Savaşçı" olarak yaptığın çok güzel şeylerin yanında ipin ucunu bazen öyle kaçırıyorsun ki, geçmişte ayni işi sırf kendi reklamları, kendi tatminleri için yapan ve en hayvan severi bile çıldırtanlar vardı, onlara benziyorsun zaman zaman..
Ölçülü olmak, sana ve savaşına çok daha fazla taraftar kazandırır. İnsanlar seni daha can kulağıyla dinler, çok daha ciddiye alır ve daha candan, maddi, manevi destek olurlar.
Bunu hiç unutma..

***

..Ve asıl önemlisi..
İster yaradılışçı ol, ister evrimci..
Doğa bir denge üzerine kurulmuştur.
Her varlık bir sebeple vardır. Her varlık bir sebeple de yok olur.
Var olurken, başka türlerin yaşamasını sağlar. Yok olurken gene başka türlerin yaşamasına yol verirler.. Öyle bir dengedir bu..
Ormandaki aslan, tavşanları, tilkileri yiyerek yaşar mesela.. Tilki de kuşları, köye inerse tavukları..
Tavuklar, solucanları..
Peki ya yok olurken..
Bilim adamlarıyla konuş Ömür..
Dinozorlar, mesela o göktaşının yeryüzüne çarpması sonucu yer yüzünden yok olmasalardı, biz insanlar var olamayacaktık.
Dinozorların yok olması insanlar başta pek çok türün var olmasına imkan sağladı.
Yok olan her türün başka türlerin doğmasına ya da devamına sebep olduğunu söyler, bilim..
Var olmak da, yok olmak da doğanın dengesi meselesidir.

***

Tarihler, insanın en büyük düşmanının "Sıtma" olduğunu yazarlar.
Sıtma gelmiş geçmiş tüm ölümlerin yüzde 50 (Elli) sebebidir.
Bir başka korkunç ölüm, nerdeyse yok olma sebebi "Kara ölüm" denen vebadır. Avrupa nüfusunun nerdeyse yarısı gitmiştir.
Şimdi düşünelim..
Bugün 8 milyar nüfuslu dünyamızın en büyük sorunu, sayımız değil mi?.
Hızla tükenen su ve gıda kaynaklarımız bu nüfusa yetmiyor. Bilim bir yandan nüfus planlamasıyla uğraşırken, bir yandan denizlerden ucuz içme suyu yaratmaya, bir yandan da genetiği değiştirerek, kolay, ucuz ve bol gıda temin etme yolları arıyor. Şimdi düşünün..
Anofel sineklerinin taşıdığı sıtma ve sıçanların ve pirelerin yaydığı veba afeti olmasa, bugün nüfusumuz kaç milyar olur, kaçımız açlık ve susuzluktan ölürüz ki, bugün bile ölüyor, Afrika'da..
Gene de Stephen Hawking "En kısa zamanda taşınacak yeni bir dünya bulamaz ve gidemezsek, insanlık yok olacak. Çünkü bu dünyanın, gıda, su ve oksijen kaynakları bitiyor" diyor.
Yani kalmamız, türümüzün devamı, "Aklımıza" sadece insan denen hayvan türünde olan "Akla" bağlı.
Aklımız çözmeye yeterse, dünya en azından dünyalılar kurtulacak.

***

Tekrar ediyorum.. İster yaradılışçı, ister evrimci ol..
Doğa bir denge üzerine kurulmuştur.
İnsanın sadece insanın akıllı olması da bunun içindedir.
Niye Tanrı, ya da evrim, bir akıllı hayvan daha yaratmadı acaba?.
Niye bir tek "İnsan"ı hepsinden farklı, hepsinden özel "Akıllı" yarattı, ya da geliştirdi?.
Cevabı ister din, ister bilim adamı, ama filozof gibi düşün..
İnsanın farklı olması, bir ilahi, ya da evrimsel seçimdir.
İnsanı "Biz" farklı yapmadık. Tanrı farklı yarattı. Ya da evrim farklı geliştirdi.
İnsan farklıdır!.
Onun için insan ölür.. Telef olmaz, Ömür!.
Kendini, vaktini, köşeni boşuna telef etme!.

***


Harika!..

Beni nasıl mutlu etti, arka arkaya iki davranış..
Birincisi, öğleden sonra okuma saatim ya.. Kapım çaldı. Caner elinde harika bir çiçek saksısı ile geldi.
Arkasında bir hanım.. Songül Özsan..
Songül Hanım, beş yıl Alkent komşumuzmuş. Şimdi emlak yatırım işleri yapıyormuş.
Hani "Cebimi çöplüğe çevirenler" diye şikayet etmiştim ya, benden izinsiz mesaj atmaya başlayanlardan.
Remaxmia diye yollayan oymuş.
Yazımı okuyunca, özür dilemeye böyle gelmiş, eski komşum.
Güzelliğe bakar mısınız?.
Bu arada.. Hayatta en sevdiğim, en hayran olduklarımın başında gelen, bir dev üniversite ve bir muhteşem Eskişehir yaratan, dostum, kardeşim Yılmaz Büyükerşen'i defalarca yazdım bu sütunlarda..
Haftada 10 defa cebime dalan Ahmet Ataç'ı da yazmıştım. O Eskişehir'in Tepebaşı ilçe başkanının adı da Ahmet Ataç..
Sevgili Sıtkı Ustam'ın kızı Nida'ya, Kütahyası sahip çıkmayınca "Buraya Eskişehir'e gel" diyen Başkan oymuş. Nida aradı.. "İsim benzerliği.. Ahmet Başkan çok üzgün" dedi.
Bu tatsız benzerliğin yarattığı üzüntü için bu defa ben Eskişehir'e gelirim, Ahmet Başkan..

***

İkinci güzelliği, bu sabah.. Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı yarattı.
"Kendi ayağına kurşun sıkmak" yazımda, Klasik Pazarlar Kahve Konserleri" sırasında dünya güzeli manzarayı kapatmak istercesine park edilen vapuru yazmıştım.
Oraya vapur bağlamayı zorunluluk haline getiren operasyonel nedenleri anlatıyorlar önce..
Sonra da "Güzel İstanbul'umuzun görüntüsünü engelleyen bağlama yapılmaması konusunda titiz olacağız.
Daha güzel bir İstanbul için sizler başta olmak üzere, her İstanbullu'nun öneri, görüş ve düşüncelerinizi dikkate almaya, büyük özen göstereceğiz" diyorlar.
Teşekkür İmamoğlu Başkan!.

***


Sevdiğim Laflar
"Hangi günü gördük akşam olmamış. Hangi insanı gördük yara almamış..."
Yaşar Kemal (Teşekkürler Venüs)

Tebessüm
Küçükken kendimi kadın vücudunda hapsedilmiş bir erkek olarak hissederdim. Sonra.. ..doğdum!.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA