Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Kendi bacağına kurşun sıkmak!..

Bacağa kurşun sıkmak, mafya işidir. 1994'te benim bacağıma sıktıkları gibi.. Ama bir de "Kendi bacağına kurşun sıkmak" vardır. Yaptığı işi yüzüne gözüne bulaştırma anlamına kullanılır..
Örnek!.
İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuvarı öğrencileri, Kadıköy İskelesi'nin teras katındaki İstanbul'un dünyaca ünlü manzarası Sarayburnu'na, Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet'e bakan, İstanbul Belediyesi'ne ait İstanbul Kafe ve Kitabevi'nde İstanbul Belediyesi Kültür Dairesi organizasyonuyla bir İstanbul şarkıları konseri düzenlediler, pazar sabahı ailecek keyif yapmak isteyen İstanbullular için..
Ne güzel değil mi?.
Güzel değil.. Harika.. Ama İstanbul Belediyesi Şehir Hatları, tam da bu dünyanın en güzel manzaralı terasın önünü, koca Boğaz, Haliç ve Marmara'da başka yer kalmamış gibi haftalardır, vapur parkı olarak kullanıyor. Öne yanaşıp kalkan Kadıköy vapurlarını seyretmek de hoş (Bir nolu resim) ama tam kafe ve terasın yanında bütün gün, boydan boya park eden vapurlar yüzünden, mesela bu konserlere her pazar giden benim, haftalardır gördüğüm manzaraya bakar mısınız?. (İki nolu resim).
İstanbul Belediyesi'nin İstanbul Kafe ve Kitapevi'ndeki harikulade terasta, İstanbul Belediyesi Kültür Dairesi bir harika İstanbul Konseri düzenliyor ve İstanbul Belediyesi'nin Şehir Hatları, tüm güzelliğin, ambiyansın içine tükürüyor..
"Kendi ayağına kurşun sıkmak" işte tam da bu..
Dahası. Belediye bu işi haftalardır yapıyor. Dayanamadım, yazdım, İmamoğlu Başkanı uyardım..
"Bir pazar sabahı, çay, kahve, ya da çay simit parasına ailecek hoşça vakit geçiren İstanbul halkının keyfini berbat etme. Şehir Hatları İşletmene emir ver, o vapuru park edecek bir başka yer bulsunlar" dedim..
Beylikdüzü Başkanıyken önce hayranı, sonra dostu olduğum İmamoğlu, Büyükşehir Başkanı olunca değişti. Başka hesaplara düştü. Kendi hayat planı, kendi bilir..
Ama hesabındaki seçimi kazanmanın yolu İstanbul'u kazanmaktan geçiyor. Hayır, İstanbul seçimini değil.. Seçildikten sonra, yaptıkları ve ettikleri ile, İstanbul halkının kalbini kazanmaktan geçiyor!.
1994'te yüzde 24 oyla, İstanbul Belediye Başkanlığı'nı rakip oylar bölündüğü için, o da kıl payı kazanan Recep Tayyip Erdoğan, 4 yıllık icraatıyla öyle kalpler kazandı ki, bir daha hiçbir seçim kaybetmedi ve 2014'te yüzde 51.7 ile Cumhurbaşkanı, 2018'de yüzde 52 oy alarak Başkan oldu.
İmamoğlu Başkan..
Seni İstanbul'a ilk seçildiğin zaman, dostum olarak bana verdiğin cebinden aramış ve bir pazar sabahı, kendi konserine davet etmiştim, Beylikdüzü'ndeyken sen beni harika konserlere davet ederdin, koşar giderdim. Şimdi patronu olduğun bu harika kitapevi ve kafeyi görmeni ve burada her pazar sabahı düzenlenen Klasik Sabahlar Kahve Konserleri'ni izlemeni, ben istemiştim.
"Çok isterdim ama, bugünüm çok yoğun" dedin. Son görüşmemiz oldu. O telefonu daha sonra denediğimde, baktım başkasının elinde. Not bıraktım. Dönmedin. Mesajı aldım, bir daha aramadım.
Köşemde yazdım, konuları, sorunları.. Bir ama bir tekine zahmet edip cevap vermedin. Eeee!. Çok yoğundun tabii.. Ve tabii eski dostlarla da işin bitmişti, öyle değil mi Başkan..
Yolun açık olsun!..
Olsun da özellikle Kadıköy halkının en ucuz aile eğlence ve sosyalleşme yeri, bana Los Angeles'ta saatlerce vakit geçirdiğim kitabevi/ kafeleri hatırlatan, senin İstanbul Kafe ve Kitabevi'ni, gene senin Şehir Hatları'nın sabote etmesine, halkın ucuz ama harika keyfinin içine tükürmesine engel ol..
Zahmete girmen de gerekmez. Özel kalemine telefonda söylesen, anında düzelir. O kadar basit..
O kadar basit, tabii, İstanbul'u oyları için değil, yüreğinden seviyorsan!.
.. Ve iki, eski dost hatırlatması.. Hatırla ki, "İstanbul kafe de ne olacak" diye düşünmeye kalkma..
1- Mükemmellik, ayrıntılarda gizlidir.
2- Sinek ufak ama mide bulandırır.

***

İki neşeli konser!..

Pazar sabahı bir, pazartesi akşamı iki, hoş, çok hoş iki konser izledim..
Biri, İstanbul Kafe ve Kitabevi'nde.. İTÜ'lü öğrenci dostlar, artık yakın dost olduğumuz Rabia, Berke, Ömer ve Mustafa, İstanbul Şarkıları sundular bize..
Adına en çok şarkı yazılmış dünya kentidir belki, güzel İstanbulumuz.. Üç gün üç gece söyle bitmez. Bu yüzden, en fazla bir saat süren bizim klasik sabahlara seçim zor..
Berke kardeşime bir ağabey tavsiyesi.. Repertuvar yere ve izleyici kitlesine göre yapılır.
Cemal Reşit Rey'de (CRR) başka, İstanbul Kafe ve Kitabevi'nde başka izleyici vardır. Birinde oraya konser izlemeye gelen ağzının içine bakanlar. İkincisinde, bir pazar sabahı ailesi ve dostları ile vakit geçirmeye gelmiş ve tesadüfen size rastlamış sıradan insanlar..
Birincide ne kadar sanatsal eserlere ağırlık verirsen, ikincide o kadar popüler olanı seçmek zorundasın ki, başlar sana dönsün. Millet sana eşlik etsin.
Finale doğru popüler eserlere geçince, bütün kahvenin nasıl coştuğunu gördünüz değil mi?.
CRR'de üç keman ve bir çellodan oluşan Paganini Dörtlüsü'ne giderken fevkalade eğleneceğimi düşünüyordum. Aynen öyle oldu.
Dörtlü, klasik müziğin "öcü" olmadığını öyle güzel kanıtladı ki.. Bir yandan, en sevdiğimiz, en bildiğimiz, en popüler "Light/ Hafif" diyebileceğimiz klasikleri, hem de nasıl hakkını vererek çaldılar. Bir yandan da olağanüstü mizansenleri ile birbirinden komik sahneler yaratarak, sahneyi zaman zaman sirke döndürüp cambazlıklar yaparken bile çalarak seyirciyi kahkahalara boğdular.
Böyle konserler, Klasik Müziğe yeni meraklılar yaratır. CRR'yi bu seçim için kutlarım!.

***

Feminist (!) Melekler!..

Efendim öküz altında buzağı arama modası mı desem nedir?.
Charlie'nin Melekleri, yıllar yıllar önce, gençliğimizin (1976-81) tek kanal, ama harika TRT'sinin insanları eve kapayan hoş dizisiydi. Sonra yeni dizileri, filmleri yapıldı.. Yıllar sonra hatırlanmış.. Yeni bir Charlie'nin Melekleri yapmış Hollywood..
Hele Hollywood yaptı mı, ille altında bir hinlik arama adeti var ya, eleştirmenlerimizin.
Bu eğlencelik, kahramanı güzel kızlar olan aksiyon filmi, meğer bir feminist devrimmiş..
Orijinal dizide, hiç görünmeyen, sadece sesi duyulan (Toprağı bol olsun John Forsythe konuşurdu) Charlie Townsend'in dedektif acentesini Şef Bosley, ofisinde oturduğu yerden yönetirdi. Melekler de ölümüne koşar da koşarlardı.. Kadın istismarı yani..
Şimdi, günün modasına uygun "Feminist Melekler" iş başında..
Bu defa Bosley de kadın ve ofiste değil, sahada o da.. Dahası.. Film bitip de son jenerik başlayınca araya giren sahneden anlıyoruz ki, Charlie de erkek değilmiş meğer. Ya Forsythe'ın sesi ne oluyor?.. O son sahnede görüyoruz ki, telefonda duyulan erkek sesi aslında, ilk meleklerden benim en sevdiğim Jaclyn Smith'e ait. Bir elektronik simülatörle erkek sesine dönüşüyormuş meğer, telefonda..
Yani kötüleri yenen, bu filmde olduğu gibi dünyayı kurtaranların hepsi kadınmış..
Hem de biri siyahi, öteki çekik gözlü, yani hiçbir ayrım gütmeden seçilmiş dört kadın.. (Bosley dahil, ordan dört..)
Erkeklerin hepsi de kötü adam filmde.. Eee!. Feminist ya!. Kahrolsun erkekler.. Merak etmeyin, oluyorlar zaten..
Gülüyorsunuz değil mi?.
Boş verin.. Bırakın buzağılar anneleri öküzlerin memelerini emsinler.. Siz Charlie'nin Melekleri'ne gidin, hoşça vakit geçirin, eğlenin, çıkın ve unutun.
Ne var ki, "Feminist Melekler" de, erkek filmi son tahlilde.. Çünkü kahramanlarımız yakışıklı erkekler değil, birbirinden güzel ve seksi kızlar.. Hele biraz mazoşist erkekler için birebir..

***

TEBESSÜM

"aclatpaadahad " sözcüğü size aptalca gelebilir. Tersinden okuyun..
Daha da aptalca!.

***

SEVDİĞİM LAFLAR

"Kusurlarınızı söyleyen arkadaşlar edinin.. Dikkat edin! Kusurlarınızı yalnızca size söyleyen..."
Lao Tzu
( Teşekkürler Venüs)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA