Nokta Dergisi eski yayın yönetmeni ve gazeteci Alper Görmüş, 10 Ekim'de 102 kişinin ölümüyle sonuçlanan Ankara katliamında Hürriyet, Milliyet ve Radikal gazetelerinin haberlerini mercek altına alarak yapılan algı operasyonunu deşifre etti. Gazeteci Görmüş, Al Jazeera için kaleme aldığı yazısında "Dün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara katliamını gerçekleştiren canlı bombalardan birinin Yunus Emre Alagöz olduğunu doğruladı.
BİR BABAYA EVLAT ACISI YAŞATMAK!
Fakat basında günlerdir "ikinci canlı bomba" diye duyurulan, yetmeyip babasıyla "oğlunuz öldü, ne diyorsunuz?" söyleşileri yapılan Ömer Deniz Dündar'la ilgili iddiaları doğrulamadı. Bu durum bizi bir kez daha cinayet gibi, terör gibi olaylarda birinin ölümünü ilân ederken ya da birini "katil" vb. sıfatlarla suçlarken, gazetecilerin ne büyük bir sorumluluk taşıdığı gerçeği üzerinde düşünmeye sevk ediyor." diyerek Hürriyet ve Radikal'i Ankara katliamının faillerini polisten alınan bilgilere dayanarak ilân edip, oğlu muhtemelen ölmemiş bir babaya "evlat acısı" tattırmakla suçladı. Görmüş, bu haberleri polis içinden birilerinin dezenformasyonuna gelen habercilik serüveni olarak niteledi.
SİYASİ AÇIDAN KULLANIŞLI HABER
Alper Görmüş, Hürriyet'in ilk yaptığı haberinde ikinci bombacıyla ilgili bir bilgiye yer vermezken aynı gün Arda Akın'ın özel haberinde ("İkinci bombacı da listeden") ikinci canlı bombanın kimliğinin de kesinlik kazandığı belirtilen bir haber yayınladığını ve bu haberin de iki gün sonra (16 Ekim) yine Hürriyet'te, Fevzi Kızılkoyun'un manşet haberiyle ("İhmalin son üç günü") ayrıntılandırıldığını kaydetti. Görmüş Hürriyet'in olayı nasıl bir algı operasyonuna çevirdiğini de şöyle izah etti: "İki gazete dışındaki medya (özellikle de hükümet karşıtı medya) gelişmeleri Milliyet'in değil Hürriyet'in haberlerini esas alarak duyurdu okurlarına... Bunun iki nedeninin olduğunu düşünebiliriz. Birincisi: Hürriyet'in haberinde tablonun tamamı açıklanıyordu, Milliyet'inkinde yarısı... İkincisi: Hürriyet'in haberi siyasi açıdan daha kullanışlıydı. Çünkü ikinci bombacının da 21 kişilik aranan bombacılar listesinden çıkması, hükümetin katliamdaki sorumluluğunu daha da büyüten bir algı yaratacaktı. Nitekim yalnız Hürriyet değil, haberi onun üzerinden okurlarına aktaran gazeteler, başlık ve spotlarında hep bu temayı kullanmışlardı. (Hürriyet'in haberde kullandığı spot: "Ankara'daki terör saldırısında ikinci bombacı da 21 kişilik arananlar listesinden...")"
HÜRRİYET'E BİLGİ VEREN POLİSLER KİM?
Alper Görmüş "Tam bu noktada şu soruyu sormalıyız kendimize: Hürriyet ve Milliyet'e bilgi veren polis kaynakları farklı mıydı ki, haberler arasında bu kadar büyük bir fark oluştu? İkinci canlı bombanın kimliği kesinleşmediği halde, Hürriyet'e bilgi veren polisler neden sanki kesinleşmiş gibi davrandı? Üçüncü ve son soruyu da Hürriyet muhabirleri ve Hürriyet gazetesi kendi kendilerine sormalılar: "Kaynaklarımız bizi dezenformasyona mı uğrattı?" sorusunu yöneltti.
Gazeteci Görmüş, yazısıın şöyle bitirdi: Radikal gazetesi, Hürriyet'in ilk "kesin" haberinden hemen sonra, 14 Ekim'de Ömer Deniz Dündar'ın babasına oğluyla ilgili haberleri nasıl değerlendirdiğini sordu. Baba M. D. şöyle dedi: "Ömer Deniz evliydi. Ömer Deniz'in bir çocuğu vardı. Ömer Deniz'le sekiz aydır hiç konuşmuyorduk. Şimdi ben ne yapacağım? Oğlumun böyle bir saldırı yaptığına dair emniyetten bana bir bilgi verilmedi."
Babanın cevabı, özellikle de "Emniyet'ten bana bir bilgi verilmedi" sözleri, "kesin" haberlere rağmen kederini seyreltecek bir yol bulabildiğini gösteriyor. Fakat öyle haberler karşısında kaç baba bunu becerebilir?
Tarihinde yukarıdaki "kült" örnekleri yaşamış bir medyanın, bir babaya "çocuğunuz öldü" haberini vermeden önce göstereceği performans bu mu olmalıydı?"