Cem Yılmaz İtalyanca parçalamaya başlamışken, hemen sorayım... İtalyanca kolay mıydı, zor muydu?
Sette de böyle eğleniyor muydunuz, yoksa Ferzan Özpetek çok mu disiplinli bir yönetmen?
Bu durumda kendinizi ikinci plana atılmış gibi hissettiniz mi?
Filmin konusuna gelelim... Bu fikir nereden aklınıza geldi?
Peki, bu iki dünyayı birleştirmek kolay mıydı, zor muydu?
'Keşke eve gitsem de hayaletler görüp konuşsam' gibi mi?
Filmin başında bir parça gerilim var ama!
SON GÖSTERİ SİNEMA PROJESİ
Cem, gösterini bitiriyorsun. Yeni bir proje var mı, dinlenecek misiniz?
Mayıs'ta Avrupa turnem var, bayağı yoğun bir turne. 20 küsur günde 19 oyun oynayacağım! Ocak'a kadar da, bu son gösteriyi sinema perdesine çıkaracağım.
Nasıl bir şey olacak?
Yani bu 'Fundamentals' oyununu sinemada izleyebilecek insanlar. Bu bizde çok yapılmış bir şey değil ama Amerikan örnekleri var; insanlar gösterinin bir kaydını izleyecekler. Seyirciye bir yılbaşı hediyesi olacak. Çünkü benim fiziken artık seyircinin beklentisini karşılamam mümkün olmuyor. Çok sayıda oyun oynuyorum.
Hakikaten bu çok yorucu olmuyor mu senin için?
Çok yoruluyorum. Uzun zamandır, haftada beş gün sahneye çıkıyorum ve biletlerim de maşallah yok satıyor. Bu yüzden de geçen sene hiç Anadolu turnem olamadı; İstanbul'u bırakamıyorum ki. Biraz da bu yüzden, bu oyunu bütün Türkiye geneline, çok sayıda insana ulaştırmak için sinema perdesine çıkaracağım
TÜRKİYE İLE İLGİLİ FİLM YAPMAK BENİ GERİYOR
L'unita isimli bir İtalyan gazetenin eleştirmeni şöyle yazmış: "Özpetek'in bu filmi İtalya'nın gerçekleriyle yüzleşmesini sağlıyor. Peki, yönetmen kendi ülkesinin gerçekleriyle yüzleşmesi konusunda ne diyecek, merak ediyoruz." Ne diyorsunuz?
C.Y.: Çok faşizan! İtalyan orada tribe girmiş, gerilmiş. (Kahkahalar)
F.Ö.: Aslında çok güzel bir eleştiri ama şöyle bir şey var sanırım: İtalyanlar, Türkiye'de film yapmam konusunda 'Acaba ne yapacak?' diye bekliyor, bu da biraz beni geriyor açıkçası.
C.Y.: Bana düşmez ama benim gözlemim şu; Ferzan çok ahlaklı bir sanatçı. Eğer Türkiye'yle ilgili bir film yapacaksa, ona vakit ayırması ve gerçekten konusuna yoğunlaşması ve yaşaması gerekiyor meseleyi
ROLÜM FAZLA OLSA ALTINDAN KALKAMAZDIM
Hikayeyi ilk duyduğunda ne düşündün Cem?
C.Y.: "Kendine gel Ferzan, daha ele avuca gelen bir şey yok muydu?" dedim. (Gülüyor)
'Ben bu filmde nasıl olurum, nasıl dururum?' diye düşünmedin mi?
C.Y.: Arkadaşımın bana bir hediyesi olarak bakıyorum meseleye. Ben, Ferzan'ın filmlerini seyirci olarak takip eden biriyim; hep renkli, coşkuludur, duyguları yüksek yerlerde gezer onun hikayeleri. O bir şey anlattığı zaman yakın hissediyorsun hep. Hele içinde olma durumu zaten büyük bir lüks.
Yani rolün küçüklüğü, büyüklüğü seni çok ilgilendirmedi; Ferzan Özpetek filminde olmak, o sette olmak mı öncelikliydi?
C.Y.: Elbette öyle. Hatta daha küçük olsaydı rolüm; daha konforlu, daha eğlenceli olabilirdi. Ama daha fazla olsaydı, benim altından kalkamayacağım bir yere doğru giderdi. Ben İtalyanca'yı ancak arkadaşlarımı taklit ederek konuşabilirim, bilmiyorum ki İtalyanca!
F.Ö.: Filme başladığımız zaman rolü daha azdı, çekimler ilerledikçe rolü arttı Cem'in.
C.Y.: Önemli bir detay var burada, onu söyleyeyim hemen... Benim filmin içinde olmamı herhangi bir ticari aktivite gibi sunmamak, "Ben de oynuyorum, haydi koşun gelin" dememek için gayret ediyoruz. Arkadaşımın filmi bütünüyle güzel ve biz hileye başvurmak istemedik. Yani 'rolü ne kadar küçüktü, büyüktü' durumlarıyla ilgilenmeyen bir seyircimiz olması temennisindeyiz.
YEMEKTEN KISMALIYIZ
CEM YILMAZ: "Ferzan'ın setiyle bizimkileri karşılaştırırsak, yemekleri farklı bir kere! Ferzan'ın filmlerindeki yemek sahneleri meşhurdur ama ya arkadaş, birazcık da çalışanlara yemek verilsin! Sabahları bir pizza geliyor; neli dersin? Hiçbir şeyli! Tuzlu bir hamur! Dostlar, buradan sesleniyorum; İtalyan sinemasından çok ilerideyiz biz... Benim setimde, ayıptır söylemesi, çıkan yemeklerden figüranlar ölüyordu! Millet, sigara böreğinin peynirini burnundan çıkarıyordu. Bu film boyunca ise yedi kilo verdim. Yani biz ikramdan, yemekten kısarsak iyi film yapma ihtimalimiz artacak! (Kahkahalar)
MONICA'YA "SEN YILMAZ ERDOĞAN'I ARA" DEDİM
Bu filmi yapmaya karar verdiğinizde 'bunun içerisinde Cem Yılmaz mutlaka olmalı' diye mi yola çıktınız yoksa onu bir filminizde görmek istiyordunuz, denk mi geldi her şey?
F.Ö.: Filmin ilk konusu yazıldığında; filmde bir İngiliz oyuncu vardı, bir Fransız, bir Türk, bir de İtalyanlar vardı. Bir aksilik oldu, İngiliz oyuncu değişti. Birlikte çalışmayı çok istiyorduk ama o Oscar aldı ve hayatı allak bullak oldu...
Colin Firth mü acaba o kişi?
F.Ö.: Evet...
C.Y.: Bizden koptu o arkadaş!!
F.Ö.: Londra'ya gittik geldik, görüştük ama üç haftası vardı sadece, olmadı.
C.Y.: Ben zaten boştaydım. (Gülüyor)
F.Ö.: Yani hayat bu, bakarsınız Cem'le beraber karşılıklı oynarlar. Belli mi olur böyle şeyler!
Daha önce de Cem Yılmaz ve Monica Bellucci'yle bir film hikayeniz vardı. O rafa mı kalktı?
F.Ö.: Rafadan yumurta yaptık onu. (Gülüyor) Cem de, Monica da görüşmek için Londra'ya geldi, çok konuştuk ama...
C.Y.: Anlaşamadık! Elektriğimiz tutmadı. (Kahkahalar) Ben ona Yılmaz Erdoğan'ın telefonunu verdim, dedim "Sen git, onu ara." (Kahkahalar)
F.Ö.: O Yılmaz, öbürü Yılmaz; kadının kafası karıştı. Zaten o filmi yapmış olsaydık bile bunu da yapacaktık Cem'le. Şu anda kafamda Cem'le yapmak istediğimiz çok hoş başka bir proje var.
Bu birliktelik devam edecek yani?
F.Ö.: İnşallah edecek.
C.Y.: Çok güzel olur, keşke olsa.
Yurt dışına açılmana Ferzan Özpetek ön ayak oluyor diyebilir miyiz bu durumda?
C.Y.: Ben öyle düşünmüyorum...
F.Ö.: Bir İtalyan yönetmen seni görüp filminde oynatmak istese, kıyameti koparırım!
C.Y.: Yönetmenler kıskanç olur (Kahkahalar) Yavuz Abi (Turgul) sağ olsun filmi izledi, sonra da "Hımmm, demek Ferzan'la beraber böyle güzel filmler ha?" dedi. Yönetmenlerle oyuncular arasında böyle tatlı bir şey vardır.
F.Ö.: Ben de kıskanırım, içim titrer benim oyuncularıma.