Tüm hayatım zayıf, hatta çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım bildiğiniz çiroz olarak geçince; son bir kaç yılda aldığım 10 kilo beni çok ama çok mutsuz ediyor. Aynada yabancısı olduğum bir bedenle karşılaşıp mutsuz olmam dışında bir de istisnasız her karşılaştığım tanıdığın "Ya, sen ne olmuşsunnn!" cümlesine maruz kalıyorum. Ve şişmanlıkla zoru olanları artık daha iyi anlıyorum. Tamam karşı taraf 'Bizim iyiliğimiz için' böyle söylüyor ama işte söylemeyin kardeşim!
DURUMUN FARKINDAYIZ
Kör de değiliz, salak da! Farkındayız durumun. Gidişat hayırlı değil. Bir de sizin hatırlatmanıza gerek yok. Bir insanı daha görür görmez, "Merhaba" demeden, "Ay çok kilo almışsın sennnn" diyenlere karşı geliştirdiğim bir savunma sistemim var ama henüz uygulamaya geçirmedim. Ancak biraz daha görüntümle ilgili saldırıya maruz kalırsam, düğmeye basmam an meselesidir. Daha yüzüme bile bakmadan pörtleyen göbeğime, yanlara doğru genişleyen kalçama bakıp süzerek ve de adeta acıyarak "Kızım n'aptın sen? Biraz az ye, çok şişmanlamışsın" diyenlere, hemen içimdeki küçük çocuğu çıkaracağım: "Senin de dişlerin çok çirkin!" "Hıh! En azından benim yüzüm güzel..." "O kadar rüküş giyiniyorsun ki, sen zayıfsın da ne oluyor?" "Seni de karın şişman bi adamla aldatıyor." "Kocan da zayıf seviyor demek ki, geçen gün yanındaki ilik gibi hatundan belli, bak zevkleriniz birmiş!" Falan, falan, falan demek istiyorum. Evet, ben de baştan söyledim zaten, seviye ilkokul...
ÇARŞAMBAYI BEKLEYİN
İyi de bir insanı görür görmez kilosuyla ilgili yorumda bulunmak çok mu olgun, efendi bir durum? Aman neyse ya, biz o kiloları öyle veya böyle veririz. Ne demişler, "Rezillik gelip geçici, sana bi'şey olmasın." Hah işte bize bi'şey olmasın. Dert, tasa, hastalık, mutsuzluk, keder yükleneceğimize, keyfimiz yerinde, tuzumuz kuruymuş ki homini gırtlak yiyip durmuş, kilo kilo yağ yüklenmişiz. Sefamız olsun da, bir de ipin ucunu fena kaçıranlar var. Son yazdıklarım onları ilgilendirmiyor çünkü onlar obeziteyle ciddi savaş veriyorlar. Konya'daki Fatma Çukur gibi... Rahmetli 1.57 boyla 109 kiloya ulaşınca artık canına tak etmiş ve bir doktorun kapısını çalmış. Doktoru bir zayıflama yöntemi olarak(!) Fatma Hanım'ın bağırsaklarını kısaltmış ve uzatmayalım, kadıncağız bir hafta acı çektikten sonra ne yazık ki ölmüş. Hedefim ameliyatı yapan doktor değil. Benim canımı sıkan, zayıflama uğruna iç organların operasyonla pantolon paçası kısaltır, elbise daraltır gibi kesilmesi, biçilmesi, küçültülmesi... Sade bir vatandaş olarak (aslında az şekerli) bu tür müdahalelerin bir insanlık suçu olduğuna inanıyorum. Çünkü midesi küçültülen, bağırsağı kırpılan, kelepçe takılan o insanlar ölmese de, evet zayıflıyorlar ama hayatları da tam bir işkenceyle geçiyor. Bitmeyen bir işkence üstelik... Çünkü bundan sonra istedikleri şeyleri değil tabak tabak yemek, tadamıyorlar bile. Bu ameliyatların her birini deneyen tanıdıklarım, arkadaşlarım var. Onlarla yemeğe çıkmak benim için bir eziyet. Çünkü karşımda, önüne serilmiş yiyeceklere yutkunarak bakan ve ancak belirli olanları, o da 'çatalının ucuyla' tadabilen bir insan oluyor. Gel de şimdi onun karşısında ekmeği salatanın suyuna şamandırala! Lafı çok uzatmadan, bu tür operasyonlardan medet umanlara "Çarşambayı bekleyin" diyorum. Size dev bir genç kadının nasıl sırım gibi bir güzele dönüştüğünü anlatacağım. Kesilmeden biçilmeden ama tabii yine tıbba sırtını dayayarak... Az bekleyin bakalım.