Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'ndan Kriter dergisine önemli açıklamalar!
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu KRİTER dergisine konuştu. Çavuşoğlu “ABD halkı kimi seçerse seçsin Türkiye olarak biz, ABD yönetimiyle yakın işbirliği içinde çalışmaya devam etmeye hazırız” ifadelerini kullandı. Çavuşoğlu ayrıca dünyanın geldiği noktada Türkiye ve ABD ilişkilerinin daha kritik bir seviyeye evrildiğini de belirterek “Mevcut bölgesel ve küresel konjonktür, ikili ilişkilerimizi daha da önemli kılmıştır. Önceliğimiz, sorunlarımızı çözüme kavuşturmak ve mevcut fırsatlardan azami derecede faydalanmak olacak” dedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "ABD halkı kimi seçerse seçsin Türkiye olarak biz, ABD yönetimiyle yakın işbirliği içinde çalışmaya devam etmeye hazırız" dedi.
Mevlüt Çavuşoğlu; Kriter Dergisi'nde Burhanettin Duran'ın sorularını yanıtladı. Çavuşoğlu, "ABD seçimleri 3 Kasım'da yapılacak. Ne öngörüyorsunuz, özellikle Türk-Amerikan ilişkileri bakımından kimin kazanması daha pozitif bir tablo oluşturur?" şeklindeki soruya şöyle cevap verdi:
"Bu defaki seçimler, koronavirüs salgını, bunun ekonomi üzerindeki etkisi ve ırkçılıkla ilgili tartışmaların etkisiyle, ABD toplumunun belki de en fazla bölünmüş olduğu bir ortamda gerçekleşecek. Bu itibarla seçim sonuçlarına dair, şimdiden bir öngörüde bulunmak çok gerçekçi değil. Bizim bu konuda şu veya bu yönde bir tercih veya beklenti dile getirmemiz de söz konusu olamaz. Bu karar sadece ABD halkına aittir ve herkesin buna saygı göstermesi gerekir. Bir başka deyişle, ABD halkı kimi seçerse seçsin Türkiye olarak biz, ABD yönetimiyle yakın işbirliği içinde çalışmaya devam etmeye hazırız.
Ülkemiz geçmişte hem Cumhuriyetçi, hem de Demokrat yönetimlerle müttefiklik ruhuyla uyumlu bir şekilde yakından çalışmıştır. Bu itibarla, bugün de ABD'yle köklü ilişkilerimizin, ABD Başkanı'nın siyasi kimliğinden bağımsız olarak gelişmeye devam edeceğine inanıyoruz. Mevcut bölgesel ve küresel konjonktür, ikili ilişkilerimizi daha da önemli kılmıştır. Önceliğimiz, sorunlarımızı çözüme kavuşturmak ve mevcut fırsatlardan azami derecede faydalanmak olacak."
Mevlüt Çavuşoğlu'nun, Burhanettin Duran'ın sorduğu sorulara verdiği cevaplar şöyle:
Ortadoğu'dan Akdeniz'e ve Kafkasya'ya uzanan Türkiye'nin etrafında hareketli bir hat var. Çöken devletler, çatışma alanları ve terör örgütleri görünür durumda. Bu dinamik sürecin birbiriyle ilişkisini ve Türkiye boyutunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye sınamalarla dolu bir coğrafyanın merkezinde yer alıyor. Bu coğrafyaya baktığımızda bugün çevremizdeki çok sayıda ülkenin toprakları üzerinde tam olarak hâkimiyet sahibi olmadığını görüyoruz. Çevremiz, çatışma, büyük insani krizler ve zoraki göç üretiyor.
Pek çok faal ve donmuş ihtilafla çevriliyiz. Aslında ihtilaflar arasında "sıcak" ve "donmuş" şeklinde yapılan ayrımların da suni olduğunu düşünüyorum. Neticede donmuş olarak sınıflandırılsa da ihtilafların her an yeniden sıcak çatışmalara yol açması bir kıvılcım ve an meselesi. Bunun en son örneğini Yukarı Karabağ'da gördük.
Dünyada ve bölgemizde devletlerin kırılganlığı, jeopolitik rekabet, silahlı çatışma olgularının yükselişe geçtiğini görüyoruz. Konumumuz itibarıyla çevremizdeki tüm olumsuzlukların etkilerini yakından hissediyoruz. En az 30 civarında yurtdışı temsilciliğimiz doğrudan kriz ve çatışma bölgelerinde faaliyet gösteriyor.
Koronavirüs salgınının olumsuz etkileriyle birlikte etrafımızdaki kırılganlıklar daha da arttı. İyi yönetişim, devlet kapasitesi ve kriz yönetiminin ne kadar önemli olduğunu gördük. Türkiye son dönemde her alanda sergilediği performansla bu çalkantılı coğrafyada istikrar üreten bir ülke olarak ön plana çıktı. Çok boyutlu sınamalar ve yeni tehditler karşısında, milli menfaatlerimiz doğrultusunda sahada ve masada güçlü bir dış politika izliyor, etkin diplomasi ortaya koyuyoruz. Yumuşak ve sert güç unsurlarından dengeli bir şekilde istifade eden akılcı bir politika uyguluyoruz. Buna "Girişimci ve İnsani Dış Politika" diyoruz. Bu yaklaşımla oyun kurucu bir aktörüz. Öte yandan, Türkiye'yi hedef alan tertipleri akamete uğratarak aleyhimize kurgulanan oyunları bozmaktan da geri durmuyoruz.
Nitekim, bölgemizdeki en önemli istikrarsızlık unsurlarından biri de, Yunan/Rum ikilisinin gerek ülkemizin gerek KKTC'nin hakları hilafına Doğu Akdeniz'de bize karşı bir ittifak oluşturma gayretleridir. Bunun en somut örneği Doğu Akdeniz Gaz Forumu'dur. Bu tür projelerin başarılı olma şansı yoktur.
Doğu Akdeniz'de en uzun kıyı şeridine sahip Türkiye'nin ve Kıbrıs Türkleri'nin içinde olmadığı hiçbir proje, gerçek ve sürdürülebilir bir işbirliğine işaret etmez. Nitekim bu anlayışla, Sayın Cumhurbaşkanımız KKTC dahil tüm Akdeniz ülkelerinin iştirakiyle bir "Doğu Akdeniz Konferansı" toplanmasını önerdi. AB tarafından da kabul edilen bu fikrin hayata geçirilmesi için çalışmalarımız sürüyor.
Benzer şekilde, Ermenistan'ın, Yukarı Karabağ'da yaklaşık 30 yıldır devam eden işgali de bölgemiz için istikrarsızlık kaynağı. Bugüne kadar uluslararası hukukun uygulanmaması Ermenistan'ı, Kafkasya'nın şımarık çocuğu haline getirdi. Ermenistan'ın saldırıları karşısında Azerbaycan, halkını korumak, toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmek için uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakkını kullanıyor. Azerbaycan, askeri harekâtını uluslararası tanınmış sınırları içinde kendi topraklarında icra ediyor. Uluslararası hukuk ve BM Güvenlik Konseyi kararları açısından bu topraklar Azerbaycan toprağıdır. Bunun tartışmaya açık bir yanı yok. 28 yıldır barış yoluyla toprak bütünlüğünü tesis etmek için müzakere eden Azerbaycan'ın sabrı taştı. Biz burada da kurgulanan oyunları görüyor, doğrulara işaret ediyoruz.
AZERBAYCAN'A DESTEĞİMİZ TAM
Azerbaycan, Ermenistan tarafından yaklaşık 30 yıldır işgal altında tutulan Yukarı Karabağ'daki topraklarını kurtarma çabasında. 27 Eylül'den beri bölge sıcak. Çatışmalar devam ediyor. Türkiye bu sürece nasıl yaklaşıyor ve önümüzdeki süreçte nasıl pozisyon alacak?
Türkiye, başından beri Yukarı Karabağ ihtilafının uluslararası hukuk, ilgili BM Güvenlik Konseyi ve AGİT kararları temelinde Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü ve uluslararası tanınmış sınırlarının dokunulmazlığını teminat altına alan barışçıl bir çözüme kavuşturulmasını destekledi.
Ancak, AGİT Minsk Grubu Eş-Başkanlarının uhdesinde yürütülen müzakere süreci, çözümsüzlükten fayda sağladığını düşünen Ermenistan nedeniyle bugüne kadar elle tutulur somut bir sonuç vermedi. Ermenistan müzakere sürecini istismar etti. Ermenistan'ın amacının, sonuç odaklı samimi bir müzakere yürütmek değil, çözümsüzlük sayesinde işgalini kalıcı kılmak, statükoyu pekiştirmek olduğu görüldü. Bugün gelinen noktanın müsebbibi Ermenistan'dır. Sahada yeni gerçekler mevcuttur.
Azerbaycan'ın tercih edeceği çözüm, bizim de kabulümüzdür. Azerbaycan'a desteğimiz tamdır. Azerbaycan, kardeşimiz olmasının yanısıra uluslararası hukuk indinde de haklı olan taraftır.
