Ama benim de bir ağzım, bir burnum, iki kulağım, iki gözüm var...
Ben de öyle biriyim işte...
Ya Fulya?
Hâlâ gözümün önünden gitmiyor, o heyecanı, telaşı, titreyen elleri.
Cumartesi günü Bayrampaşa Forum İstanbul'daki D&R'da imza günüm vardı. Hem ikinci albümüm 'Sıfır Makyaj'ı imzalayacaktım hem hayranlarımla buluşacaktım.
Yani bu alemde onlara 'hayran' deniyor ama ben müziğimi, yazılarımı seven arkadaşlarım olarak görüyorum onları.
BAK BENİM DE BURNUM VAR
Bu 'hayran' durumunu anlayamıyorum.
Hep beraber eğlenelim, şarkılar söyleyelim istiyorum.
Neyse, gittim, D&R'da bana ayrılan masaya oturdum.
Masa üstünde CD'lerim, imza kartlarım, bir boş bardak, bir şişe su, iki kalem mevcut.
Bir anda etrafım doluyor, tıklım tıklım...
İçim coşuyor, keşke hepsiyle tek tek konuşabilsem. Mesela hangi şarkılarımı daha çok seviyorlar, ben ne yazdığımda nefes almadan okuyorlar, hayalleri ne, âşıklar mı kıvamında binbir tane soru sorabilsem.
Kalabalık arasından üç genç kız yaklaşıyor. Ortada duranın ifadesi dondurulmuş gibi.
O kadar tatlılar ki...
Esmer kız diyor ki; "Arkadaşım size çok hayran, konuşamıyor heyecandan, adı Fulya."
Fulya o kadar güzel ki, sarı saçları, kocaman gözleri var. Ama bayıldı bayılacak. Gözleri titriyor, elleri titriyor... "Sizi çok seviyorum" gibi bir şeyler söylüyor.
Donup kalıyor. Ben de donup kalıyorum. Şaşkınım. "Kimse ama hiç kimse bana böyle bakmamıştı" desem yalan olmaz.
Ellerini tutuyorum, söz bulamıyorum; "Bak benim de ağzım, burnum var işte. Aynıyız" tadında, çaresizce bir şeyler geveliyorum.
Bütün imza günü boyunca kenarda durup bana bakıyor. Öyle güzel ki, masum ki...
Hem mutlu oluyorum hem anlamakta zorluk çekiyorum. Çünkü ben sadece sevdiğim ve istediğim işleri yapıyorum. Üstelik özel hayatımda kimse bana hayran değildir yani, sürekli duvara toslarım, dikkat çekmeye çalışırım falan.
Peki nedir olayım? Şarkılar yazarak kendimi anlatıyorum, ne olacak.
Çok çalışıyorum. Klipler, fotoğraflar, kostümler, bitmeyen dersler, yazılar, röportajlar, okumalar, dinlemeler...
Devamlı işim için bir şeyin peşindeyim yani.
Beğenilmek çok güzel.
Beğenilmek, sevilmek esas ama beni görünce bir genç kızın elinin ayağının kesilmesi de çok acayip be usta.
SEV AMA TEPELERE KOYMA
Ona sarılıp, onu kucaklayıp sakinleştirmek; "Sen zaten çok güzel ve kıymetlisin, beni sev ama alıp da en tepelere koyma, yoksa ben ne yapacağımı bilemem" diyebilmek isterdim.
Gerçi tüm bunlar klasik şov dünyası tavırlarına uymuyor. Zaten uymasa da umurumda olmuyor.
Benim canım öyle istiyor, içimde başka müzik çalıyor.
Ben de öyle biriyim işte.
Kaygıları, korkuları, hayalleri, üzüntüleri, coşkuları, depresyonu, sevinci, telaşı olan, sevilmek isteyen biri işte.