Peki Volkan'ın dalışı penaltı ve kırmızı kart değil mi?
Bülent Yıldırım kardeşime ben şimdi soruyorum; Fenerbahçe 2-1 mağlup durumda olsaydı ve rakip kaleci Alex'e böyle dalsaydı penaltı ve kırmızı kart anında çıkar mıydı? Burada niye 'devam' kararı çıktı?
Üstüne yürüyen Emre'yi herkes seyretti. Bülent Yıldırım gitsin Digiturk'e; o sahneyi seyretsin. Yalvardı ya!.. 'Yapma Emreciğim. Beni müşkül durumda bırakma.' Daha maçın 3. dakikasıydı! Hakemlerin ödleri patlıyor Emre'den! Bütün hakemlerin... Hepsi birden olur mu ya? Ben böyle şey görmedim. Sanırsın Emre Al Capone! Ona dokunan akşam evine gidemez. Öyle korkuyorlar. Adam da bütün hakemlerin kendisinden korktuğunu biliyor. Hepsine bağırıyor, çağırıyor her şeyi yapıyor. Hiç de bir şey olmuyor.
Hayır mesele de Emre değil. Mesele Fenerbahçe, mesele Galatasaray, mesele Beşiktaş... Bu üçü olacak Play-Off'ta. Ne olursa olsun!..
Bu hakemlerle Türkiye'de futbol maçlarını yorumlamak günah! Ama bak medyaya hiçbir şey olmamış gibi. 'Utanmadın mı bu puandan Galatasaray' diyen bir tane başlık gördün mü ya da 'Fenerbahçe' diyen!.. 'Necati Ateş şöyle coşmuş' da 'Alex böyle harikaymış!' İnsanda utanma olur ya!
Her şeye rağmen hakemi de yeniyordu Pedriel... O topu boş kale yerine auta vurmasa... Ne yazacaklardı ertesi gün? Yine bu destanları mı yazacaklardı? İnanamıyorum! Bu nasıl bir medyadır!.. "Bunlar skor yazarı" diyordum; skor yazarlığını da geçtik.
Futbolcun şike yapıyor resmen; hakemi aldatmaya uğraşıyor. Hakem şike yapıyor resmen; büyük takımları tutuyor. Medyan resmen şike yapıyor; büyük takımların sözcüsü gibi... O zaman nedir bu dava! Çağlayan'daki şike davası nedir! Türkiye'de şike yapmayan yok. Herkes bir oyunun içinde, herkes bir günahın bir aldatmacanın, bir suçun içinde... Ondan sonra orada 3 kişi yargılanıyor. Niye?
Yaptığı sahtekârlıkla Barış'ı attırıp Galatasaray'a üç puan kazandıran Selçuk sekiz not alıyor; Aziz Yıldırım 'Para ile maç aldı' diye içeride... Yok ya! Hani Fair-Play hani spor ahlakı!
Küçük kulüplerin yöneticileri de oyunun içindeler. Bakma sen antrenörün maçın sonunda 'Biz hakeme yenildik' dediğine... Böyle olur mu ya?
Şimdi Yıldırım Demirören ismi gündemde; Fenerbahçe'nin de desteklediği... Niye destekliyor; bana sorarsanız, Yıldırım Demirören'in bir demeci var: Gerekirse "2-3 sene Avrupa'dan ümidimizi keselim. UEFA'ya, FIFA'ya kafa tutalım."
UEFA'ya, FIFA'ya kafa tutuyor olmak, şike davasının önemli sanıkları Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın lehine... Çünkü eğer ceza alacaklarsa hep birlikte ceza almış olacaklar.
Bu şu demek; Beşiktaş, şike davasından temize çıksa bile bütçesi yüzünden Avrupa lisansı alamaz, Türkiye şampiyonu olsa bile Avrupa'da oynayamaz. O zaman bunun hesabını Beşiktaş camiası, Demirören'den fena halde sorar. O zaman bütün Türkiye, üç sene ceza alırsa; Yıldırım Demirören üç sene kazanır!
Burada önemli olan şu: Sayın Demirören, açık bir defa, iki önemli gazetenin patronu olarak medyadaki gücünü kullanıyor. Sadece kendi gazetesinde olanlar üzerinde değil... Ben Milliyet'te, Vatan'da değilim. Oradaki arkadaşlardan da şu ana kadar bana yönelik bir şikayet gelmedi; 'Hıncal ağabey şu konuda baskı altındayız' diye... Hayır... Öyle bir şey yok... Ama ben Vatan ve Milliyet'in gerek Beşiktaş gerek federasyon gerekse Kulüpler Birliği konusunda, eleştiriler 'görmezden geliniyor' gibi geliyor bana...
Bu iki gazetenin dışındaki arkadaşlardan gelen şikayetleri duydum: 'Aynı mesleğin içindeyiz. Günün birinde ocağıma düşersiniz.' Bu tabii özellikle genç arkadaşlarda bir otosansür unsuru... 'Ben bugün çalıştığım gazeteden ayrılmak zorunda kalırsam. Gideceğim iki gazete var: Biri Vatan, biri Milliyet... Onun patronu da Yıldırım Demirören. Ben Demirören'e karşı biraz ölçülü olayım' diyebilirler. Demirören bunu kullanıyor.
Ayrıca 'Ben Başbakan'ın adayıyım' havası var fena halde... 'Şenes Bey çekilince, Başbakan beni seçti' havası yayıyor etrafa... Bu pek çok yerden cumartesi ve pazar günü bana geldi.
Başbakan bu işe doğrudan müdahale etmeyecek kadar akıllı bir adam. Çünkü kirli bir iş... Bu kir çok rahatlıkla siyasal iktidara bulaşabilir.
Diyelim: Çağlayan'da devam eden mahkeme, Yıldırım Demirören'i suçlu buldu. Sormazlar mı o zaman; 'Bu suçlu adamı sen tayin ettin' diye... Ya da FIFA ve UEFA, 'Bu davanın en büyük sanıklarından birini federasyon başkanı seçtiniz. Biz Türkiye'yi tanımıyoruz' diyebilir.
Başbakan bu meselenin dışında kalmaya çok özen gösteriyor. Toplantılar yapıyor, gelenler, gidenlerle konuşuyor ama Şenes Başkan dahil 'Benim adayım' demedi. Başbakan'ın demediği lafı, başkalarının etmesi, 'Biz Başbakan'ın adayıyız' demesi Başbakan'ı rahatsız eder.
Onun için bu sınırın keskin çizilmesi lazım. Halen federasyon özerk... Özerk federasyona siyasal iktidar atama yapabilir mi? 2- İşte her hafta, hemen hemen her gün dinliyoruz. Başbakan Türkiye'nin en pervasız adamlarından birisi... Düşüncesini açık açık söylüyor. Böyle bir niyeti olsa söylemez mi! Duyan var mı; 'Benim adayım Yıldırım Demirören'dir' dediğini! Niye kulaktan kulağa fısıltı gazetesi ile yaysın? Ben Demirören'in Başbakan'ın adayı olduğuna inanmıyorum.
Seçime bir hafta kaldı bir çıkış yolu görüyor musunuz?
Bu adaylardan Demirören dahil hiçbiri Türk futbolunu bir yere götürmez. Son ana kadar bir aday çıkar mı, çıkmaz mı bilemiyorum ama erteleme kararı da alınabilir. Her şey olabilir. Ama bu adaylardan biriyle seçime gidilirse bir kaos ile karşı karşıya kalabiliriz.
Şike davası, Fenerbahçeli taraftarların müthiş desteği altında görülmeye devam ediyor. Yıldırım henüz savunmasına başlamadı ama dava aralarında yaptığı açıklamalar ile gündemde...
Aziz Yıldırım, başından beri olayla ilgili gerçekten takdir ettiğim dik duruşunu sürdürüyor. Ama öfkesine kapılıyor. Öfkesini kontrol edemiyor. Federasyon eski Başkanı Mehmet Ali Aydınlar hakkında söylediği sözleri herhalde bugün 'Keşke söylemeseydim' diye kendi kendine düşünüyordur.
Genç yaşta trafik kazasından ölen bir evladı dahi bu işe karıştırmak Aziz Yıldırım'ın dik duruşu ile aldığı puanları büyük ölçüde kaybettirdi.
Galatasaray kötü yönetiliyor. Şu dönemde Galatasaray fevkalade kötü yönetiliyor. O kıyametlerin koptuğu; Galatasaray'ın piyasadaki mevcut hisse senetlerinin değerini neredeyse sıfırlayan bir karar var. Ben ekonomiden pek anlamam. Ama kıyamet kopuyor camiada... Çünkü bu alınan bu karar büyük hissedarların zararına olmaz ama küçük hissedar bu sermaye artırmana katılamadığı için kendi elindeki hisse senedinin çok değersizleştiğini görür.
Ben bunu yaşadım. Asil Nadir beni Gelişim Yayınları'ndan kovduğu zaman tazminatıma karşılık 4.5 milyon liralık Vestel hissesi vermişti. O günkü değeri 4.5 milyon liraydı satıp bankaya koysaydım. Ama aldım bir kenara koydum. Ondan sonra Vestel habire sermaye artırımı yaptı. Alakam yok. Ben anlamam ticaretten, ekonomiden... Şimdi evde çöp var. Yani, kağıt toplayıp kiloyla satıyorlar ya değeri işte o kağıtlar kadar... Kaç gram geliyorsa o hisse senetleri!.. 7-8 kuruş eder belki!
Ünal Aysal gidiyor, ben geliyorum kulübün başkanlığına... 'Bundan sonra Galatasaray localarını, bu kulübe çok büyük hizmet edenlere armağan edeceğim' diye karar alıyorum. 'Edemezsin. Onlar satıldı' diyorlar!
Tersine bir karar alıyorum. Ben geliyorum; o sene Galatasaray Avrupa şampiyonu oluyor. 'Arkadaşlar Avrupa şampiyonu takımın locaları kıymetlendi. Ben bu locaların fiyatını 50 bin dolardan, 300 bin dolara çıkarıyorum, artırmaya koyuyorum.' 'Yapamazsın!' 'Niye?' 'Onlar satıldı. Seninle alakası yok.'