Nasreddin Hoca, dikkat çeken hayatı ve en komik fıkraları ile günümüzde hala dillerden düşmeyen isimlerden birisidir. Türk mizah kahramanı olan Nasrettin Hocanın fıkraları herkesin çocukluk döneminde çok özel bir yer edinmiştir. Hem güldüren hem düşündüren hem de öğüt veren fıkralar ile çocuklara güzel örnek olmuştur. En güzel, kısa, uzun, az bilinen ve çok komik fıkralar için ayrıntıları inceleyebilirsiniz. Nasrettin Hoca fıkraları için en güzel ve en çok güldüren seçeneklere aşağıda yer verdik. İşte, fıkra oku denildiğinde akla ilk gelen Nasrettin Hoca'nın fıkraları…
NASRETTİN HOCA FIKRALARI
Nasrettin Hoca'nın yaşadığı dönem, ölümü, doğumu, tarihi kişiliği ve ailesi ile ilgili net olmamakla birlikte pekçok bilgi yer almaktadır. Yaşadığı döneme ilişkin en önemli kanıtlar Akşehir'deki türbesi, soyundan geldikleri söylenen kişilere ait mezar taşı kitâbeleri ve adına kurulmuş olan vakıfla ilgili Fâtih Sultan Mehmed devrine ait bir arşiv belgesidir.
Nasreddin Hoca hazırcevap ve kendisiyle alay etmeyi seven bir yapıya sahipti. Türk mizah kahramanı olan bu önemli isim özellikle fıkraları ile günümüzde hayat bulmaktadır. Güldüren, düşündüren ve öğreten komik fıkralar ile herkesin çocukluk döneminde bir iz bırakmayı başarmıştır.
NASRETTİN HOCA FIKRALARI OKU
Nasrettin Hocanın en komik fıkraları başta olmak üzere az bilinen, hem güldüren hem de düşündüren en güzel fıkraları için doğru yerdesiniz. Kısa, uzun, az bilinen, en komik fıkralar şöyle;
Nasrettin Hoca Fıkraları 1: Parayı Veren Düdüğü Çalar Fıkrası
Çocuklar, pazara gelen Nasreddin Hoca'nın etrafını sarmış. "Hoca, bana düdük al!" demiş biri. "Bana da, bana da!" demiş bir diğeri.
Diğerleri de sırayla:
– Ben de düdük isterim!
– Bir tane de bana!, demişler.
İçlerinden sadece biri Nasreddin Hoca'ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş.
Hoca, akşam pazardan dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.
Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:
– Hani bizim düdüğümüz?
Nasrettin Hoca gülerek,
– Parayı veren düdüğü çalar, demiş
Nasrettin Hoca Fıkraları 2: Ya Tutarsa Fıkrası
Nasreddin Hoca bir gün gölün kıyısına gider. Elinde koca bir kaşık yoğurdu da yanına almış.
Nasreddin Hoca, kaşığındaki yoğurdu göle sokmuş ve yoğurdu göle boşaltmış.
O sırada köylülerden biri onu görmüş ve şaşkınlıkla:
– Hoca ne yapıyorsun, diye sormuş.
Hoca gülümseyerek:
– Gölü mayalıyorum, ne yapayım, demiş.
Adam, Hoca'ya bakmış ve kahkaha atarak:
– Ne diyorsun be Hoca, çıldırmış olmalısın. Koskoca göl hiç maya tutar mı?, demiş.
Hoca gülümsemesini hiç bozmadan:
– Peki ama ya tutarsa, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 3: Kazan Doğurdu Fıkrası
Bir gün Nasreddin Hoca, komşusundan bir kazan ister. İşini bitirince kazanın içine küçük bir tencere koyup geri iade eder. Kazan sahibi tencereyi görünce:
– Bu nedir? Diye sorar. Hoca cevap verir:
– Müjde! Kazanınız doğurdu. Bu haber komşusunun hoşuna gider.
– Pekala! diyerek tencereyi kabullenir. Hoca yine bir gün komşusundan kazanı ister. Alır ama bu sefer iade etmez. Sahibi bir süre bekler. Kazanın gelmediğini görünce, Hocanın evine gelir, kazanı geri ister. Hoca üzüntülü bir çehre ile:
– Sizlere ömür, kazan öldü! der. Komşu hayretle:
– Aman Hocam, hiç kazan ölür mü? Deyince, Hocanın cevabı hazırdır:
-Kazanın doğurduğuna inanırsın da, öldüğüne niçin inanmazsın? Hoca, daha sonra kazanı iade eder. Zaten maksadı, çıkarına çok düşkün olan komşusuna, iyi bir ders vermektir.
Nasrettin Hoca Fıkraları 4: Gönlüm Razı Olmadı
Nasreddin Hoca, kasabadan Kur'an-ı kerim, tefsir ve ilmihal gibi bazı kitaplar almış. Bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı sırtına almış, eşeğine binmiş köyüne doğru gidiyor.
Yada Hoca'yı görenler :
- " Bre Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın ?" diye sormuşlar.
- "Ne yaparsın" demiş Hoca, "zavallı hayvan zaten benim bütün kahrımı çekiyor. Kendi bindiğim yetmiyormuş gibi çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı."
Nasrettin Hoca Fıkraları 5: Bugün Ayın Kaçı? Fıkrası
Nasreddin Hoca bir gün bir işi için Konya'ya gitmiş. Yolda giderken bir adam Hoca'yı durdurmuş:
– Pardon Amca, bugün ayın kaçı biliyor musun?, demiş.
Hoca:
– Ne bileyim yahu! Ben buraların yabancısıyım, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 6: Allah'ın Rahmetinden Kaçılmaz Fıkrası
Günün birinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır. Elbette yağmur yağdığı vakit ya koşulur, ya da bir yerlere sığınılır. Nasreddin Hoca da yağmurun yağışını ve sokakların yalnızlığını pencereden seyrederken bir de bakar ki yağmurdan kaçan bir adam… Hoca biraz dikkatli baktığında bunun bir komşusu olduğunu anlar ve pencereyi açarak;
"Komşu, komşu, utanmıyor musun, niçin Allah'ın rahmetinden kaçıyorsun?" deyince adam koşmayı bırakır ve yavaş yavaş evine doğru gider. Bu arada adamın da ıslanmadık yeri kalmaz.
Ertesi gün hava yine yağmurludur. Bu defa Hoca Efendi alışveriş için sokağa çıkmıştır. O, işini bitirip de hızlı adımlarla evine doğru giderken bir gün önceki komşusunun evinin önünden geçer. Bu sefer komşusu;
"Hoca Efendi, Hoca Efendi, sen dün bana 'Allah'ın rahmetinden kaçılmaz. ' demiştin; bak şimdi kendin kaçıyorsun." deyince, Hoca komşusuna doğru döner ve;
"Be adam! Ben Allah'ın rahmetinden kaçmıyorum, Allah'ın rahmetini çiğnememek için koşuyorum." der.
Nasrettin Hoca Fıkraları 7: İp Olur Fıkrası
Nasreddin Hoca'nın yaşadığı köyde yaşayanlar Eyyübi kelimesini bir türlü doğru söyleyemiyorlarmış.
Bazısı Eyip, bazısı İyip, bazıları da İyp diye yanlış bir şekilde söylüyorlarmış.
Buna artık dayanamayan Hoca vaazında:
– Ey komşular sakın ola ki oğlunuz olursa adını Eyyûb koymayın. İnsanlar onu söyleyemez çocuğun adı olur İp, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 8: Bana Görünme de Kime Görünürsen Görün Fıkrası
Ahbapları Hoca'yı çirkin bir kadınla evlendirirler. Akşam olunca Hoca evlendirildiği kadını görünce şaşkınlığını gizleyemez ama yapacağı da fazla bir şey yoktur. Sabah olunca, Hoca evden ayrılırken hanımı sorar:
"Hoca Efendi, yakınlarından kime görüneyim, kime görünmeyeyim?"
Bu söz karşısında Hoca;
"Hanım hanım, bana görünme de kime görünürsen görün." deyiverir.
Nasrettin Hoca Fıkraları 9: Rüyada Gözlük Fıkrası
Gece yatağında mışıl mışıl uyuyan Nasreddin Hoca aniden uyanmış. Hemen kapısını uyandırmış:
– Hanım kalk gözlüğümü bulamıyorum.
Kadıncağız uykulu bir şekilde:
– Hoca gözlüğü uykuda ne yapacaksın?, demiş.
Hoca gözlüğünü bulmuş ve gözüne takarken:
– Rüyada daha iyi göreceğim, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 10: Hırsızın Ardından Fıkrası
Nasreddin Hoca ile kapısının evine bir gece hırsız girmiş. Hırsız her şeyi toplamış ve çuvalına doldurmuş. Hoca bunları yaparken hırsızı görmüş ve sesini çıkarmamış.
Hırsız sessizce evden çıkıp kendi evine doğru yola çıkmış. Hoca da onu takip edip arkasından evine girmiş.
Hırsız onu fark edip:
– Sen de kimsin?, demiş.
Hoca:
– Bir az önce evimdeki her şeyi toplayıp buraya getirdin. Ben de buraya taşındığım için seninle geldim, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 11: Mevsimlerden Yakınanlara Fıkrası
Bir gün köyde bir grup adam toplanmış sohbet ediyorlarmış. Önce havadan sudan sohbet etmişler. Konu sonunda sıcak ve soğuğa gelmiş ve içlerinden birisi:
– Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar, demiş.
Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca:
– Öyle deme cahil adam, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı?, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 12: Tarhana Çorbası Fıkrası
Günlerden bir gün Nasreddin Hoca'nın canı tarhana çorbası çekmiş. Üzerine ekmek doğrayıp çorba içmeye hayali kurarken kapısı çalınmış.
Yan komşunun oğluymuş gelen.
– Hocam annem çok hasta, yemek yapamadık. Bir tas çorban varsa verebilir misin?, demiş.
Bunu duyan Hoca kendi kendine:
Bu komşular da bir alem! Kurduğum hayalin bile kokusunu almayı beceriyorlar, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 13: Hepsinin Tadı Aynıdır Fıkrası
Nasrettin Hoca,
bağdan topladığı üzümleri eşeğine yükler.
Evine giderken yolda çocuklar peşine takılır.
– Hoca Efendi bize de üzüm verir misin, dedikleri zaman Hoca çocuklara bakar.
Bu kalabalık çocukların her birine bir salkım verse, üzümler bitecek.
Tutar, her birine bir tane üzüm verir.
Çocuklar sızlanmaya başlar.
– Ama Hoca efendi, çok az verdin.
Nasrettin Hoca:
– Canım niye ısrar ediyorsunuz. Ha bir tane ha on tane ne fark eder.
Nasıl olsa hepsinin tadı aynı değil mi, diyerek gider.