Nasrettin Hoca Fıkraları herkesin çocukluğunda mutlaka bir yer edinmiştir. Anadolu Selçuklu döneminde yaşamış olan Türk mizah kahramanın Nasrettin Hoca'nın güldürücü ve güldürürken düşündürücü fıkraları geçmişten günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Kısa Nasrettin Hoca Fıkraları arasında en komik fıkraları derleyip bu başlık altında sizlere sunduk. Hem kısa hem uzun çok komik fıkralar dendiğinde akla ilk gelen Nasrettin Hoca Fıkraları ile sevdiklerinizle birlikte gülebilirsiniz. Nasrettin Hoca'nın 20 tane kısa fıkrası, 5 tane uzun fıkrası ile eğlenceli anlar yaşayabilirsiniz. İşte kısa kısa Nasreddin Hoca'nın en komik fıkraları!
NASRETTİN HOCA FIKRALARI
Nasrettin Hoca'nın Fıkraları arasında en çok güldüren ve beğenilen hikayeleri için doğru yerdesiniz. Nasrettin Hoca'nın az bilinen fıkralarının yanı sıra unutulmayan ve hala dillerde dolaşan fıkrası için en komik seçeneklere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
KISA NASRETTİN HOCA FIKRALARI 20 TANE
Nasrettin Hoca Fıkraları 1: Parayı Veren Düdüğü Çalar Fıkrası
Çocuklar, pazara gelen Nasreddin Hoca'nın etrafını sarmış. "Hoca, bana düdük al!" demiş biri. "Bana da, bana da!" demiş bir diğeri.
Diğerleri de sırayla:
– Ben de düdük isterim!
– Bir tane de bana!, demişler.
İçlerinden sadece biri Nasreddin Hoca'ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş.
Hoca, akşam pazardan dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.
Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:
– Hani bizim düdüğümüz?
Nasrettin Hoca gülerek,
– Parayı veren düdüğü çalar, demiş
Nasrettin Hoca Fıkraları 2: Ya Tutarsa Fıkrası
Nasreddin Hoca bir gün gölün kıyısına gider. Elinde koca bir kaşık yoğurdu da yanına almış.
Nasreddin Hoca, kaşığındaki yoğurdu göle sokmuş ve yoğurdu göle boşaltmış.
O sırada köylülerden biri onu görmüş ve şaşkınlıkla:
– Hoca ne yapıyorsun, diye sormuş.
Hoca gülümseyerek:
– Gölü mayalıyorum, ne yapayım, demiş.
Adam, Hoca'ya bakmış ve kahkaha atarak:
– Ne diyorsun be Hoca, çıldırmış olmalısın. Koskoca göl hiç maya tutar mı?, demiş.
Hoca gülümsemesini hiç bozmadan:
– Peki ama ya tutarsa, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 3: Kazan Doğurdu Fıkrası
Bir gün Nasreddin Hoca, komşusundan bir kazan ister. İşini bitirince kazanın içine küçük bir tencere koyup geri iade eder. Kazan sahibi tencereyi görünce:
– Bu nedir? Diye sorar. Hoca cevap verir:
– Müjde! Kazanınız doğurdu. Bu haber komşusunun hoşuna gider.
– Pekala! diyerek tencereyi kabullenir. Hoca yine bir gün komşusundan kazanı ister. Alır ama bu sefer iade etmez. Sahibi bir süre bekler. Kazanın gelmediğini görünce, Hocanın evine gelir, kazanı geri ister. Hoca üzüntülü bir çehre ile:
– Sizlere ömür, kazan öldü! der. Komşu hayretle:
– Aman Hocam, hiç kazan ölür mü? Deyince, Hocanın cevabı hazırdır:
-Kazanın doğurduğuna inanırsın da, öldüğüne niçin inanmazsın? Hoca, daha sonra kazanı iade eder. Zaten maksadı, çıkarına çok düşkün olan komşusuna, iyi bir ders vermektir.
Nasrettin Hoca Fıkraları 4: Gönlüm Razı Olmadı
Nasreddin Hoca, kasabadan Kur'an-ı kerim, tefsir ve ilmihal gibi bazı kitaplar almış. Bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı sırtına almış, eşeğine binmiş köyüne doğru gidiyor.
Yada Hoca'yı görenler :
- " Bre Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın ?" diye sormuşlar.
- "Ne yaparsın" demiş Hoca, "zavallı hayvan zaten benim bütün kahrımı çekiyor. Kendi bindiğim yetmiyormuş gibi çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı."
Nasrettin Hoca Fıkraları 5: Bugün Ayın Kaçı? Fıkrası
Nasreddin Hoca bir gün bir işi için Konya'ya gitmiş. Yolda giderken bir adam Hoca'yı durdurmuş:
– Pardon Amca, bugün ayın kaçı biliyor musun?, demiş.
Hoca:
– Ne bileyim yahu! Ben buraların yabancısıyım, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 6: Allah'ın Rahmetinden Kaçılmaz Fıkrası
Günün birinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır. Elbette yağmur yağdığı vakit ya koşulur, ya da bir yerlere sığınılır. Nasreddin Hoca da yağmurun yağışını ve sokakların yalnızlığını pencereden seyrederken bir de bakar ki yağmurdan kaçan bir adam… Hoca biraz dikkatli baktığında bunun bir komşusu olduğunu anlar ve pencereyi açarak;
"Komşu, komşu, utanmıyor musun, niçin Allah'ın rahmetinden kaçıyorsun?" deyince adam koşmayı bırakır ve yavaş yavaş evine doğru gider. Bu arada adamın da ıslanmadık yeri kalmaz.
Ertesi gün hava yine yağmurludur. Bu defa Hoca Efendi alışveriş için sokağa çıkmıştır. O, işini bitirip de hızlı adımlarla evine doğru giderken bir gün önceki komşusunun evinin önünden geçer. Bu sefer komşusu;
"Hoca Efendi, Hoca Efendi, sen dün bana 'Allah'ın rahmetinden kaçılmaz. ' demiştin; bak şimdi kendin kaçıyorsun." deyince, Hoca komşusuna doğru döner ve;
"Be adam! Ben Allah'ın rahmetinden kaçmıyorum, Allah'ın rahmetini çiğnememek için koşuyorum." der.
Nasrettin Hoca Fıkraları 7: İp Olur Fıkrası
Nasreddin Hoca'nın yaşadığı köyde yaşayanlar Eyyübi kelimesini bir türlü doğru söyleyemiyorlarmış.
Bazısı Eyip, bazısı İyip, bazıları da İyp diye yanlış bir şekilde söylüyorlarmış.
Buna artık dayanamayan Hoca vaazında:
– Ey komşular sakın ola ki oğlunuz olursa adını Eyyûb koymayın. İnsanlar onu söyleyemez çocuğun adı olur İp, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 8: Bana Görünme de Kime Görünürsen Görün Fıkrası
Ahbapları Hoca'yı çirkin bir kadınla evlendirirler. Akşam olunca Hoca evlendirildiği kadını görünce şaşkınlığını gizleyemez ama yapacağı da fazla bir şey yoktur. Sabah olunca, Hoca evden ayrılırken hanımı sorar:
"Hoca Efendi, yakınlarından kime görüneyim, kime görünmeyeyim?"
Bu söz karşısında Hoca;
"Hanım hanım, bana görünme de kime görünürsen görün." deyiverir.
Nasrettin Hoca Fıkraları 9: Rüyada Gözlük Fıkrası
Gece yatağında mışıl mışıl uyuyan Nasreddin Hoca aniden uyanmış. Hemen kapısını uyandırmış:
– Hanım kalk gözlüğümü bulamıyorum.
Kadıncağız uykulu bir şekilde:
– Hoca gözlüğü uykuda ne yapacaksın?, demiş.
Hoca gözlüğünü bulmuş ve gözüne takarken:
– Rüyada daha iyi göreceğim, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 10: Hırsızın Ardından Fıkrası
Nasreddin Hoca ile kapısının evine bir gece hırsız girmiş. Hırsız her şeyi toplamış ve çuvalına doldurmuş. Hoca bunları yaparken hırsızı görmüş ve sesini çıkarmamış.
Hırsız sessizce evden çıkıp kendi evine doğru yola çıkmış. Hoca da onu takip edip arkasından evine girmiş.
Hırsız onu fark edip:
– Sen de kimsin?, demiş.
Hoca:
– Bir az önce evimdeki her şeyi toplayıp buraya getirdin. Ben de buraya taşındığım için seninle geldim, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 11: Mevsimlerden Yakınanlara Fıkrası
Bir gün köyde bir grup adam toplanmış sohbet ediyorlarmış. Önce havadan sudan sohbet etmişler. Konu sonunda sıcak ve soğuğa gelmiş ve içlerinden birisi:
– Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar, demiş.
Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca:
– Öyle deme cahil adam, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı?, demiş.
Nasrettin Hoca Fıkraları 12: Tarhana Çorbası Fıkrası
Günlerden bir gün Nasreddin Hoca'nın canı tarhana çorbası çekmiş. Üzerine ekmek doğrayıp çorba içmeye hayali kurarken kapısı çalınmış.
Yan komşunun oğluymuş gelen.
– Hocam annem çok hasta, yemek yapamadık. Bir tas çorban varsa verebilir misin?, demiş.
Bunu duyan Hoca kendi kendine:
Bu komşular da bir alem! Kurduğum hayalin bile kokusunu almayı beceriyorlar, demiş.
NASRETTİN HOCANIN ÇOK KOMİK FIKRALARI
Nasrettin Hoca Fıkraları 13: Hepsinin Tadı Aynıdır Fıkrası
Nasrettin Hoca,
bağdan topladığı üzümleri eşeğine yükler.
Evine giderken yolda çocuklar peşine takılır.
– Hoca Efendi bize de üzüm verir misin, dedikleri zaman Hoca çocuklara bakar.
Bu kalabalık çocukların her birine bir salkım verse, üzümler bitecek.
Tutar, her birine bir tane üzüm verir.
Çocuklar sızlanmaya başlar.
– Ama Hoca efendi, çok az verdin.
Nasrettin Hoca:
– Canım niye ısrar ediyorsunuz. Ha bir tane ha on tane ne fark eder.
Nasıl olsa hepsinin tadı aynı değil mi, diyerek gider.
Nasrettin Hoca Fıkraları 14: Doksan Dokuza Da Razıyım Fıkrası
Nasrettin Hoca bir gece garip bir rüya görür.
Rüyasında avucuna doksan dokuz altın para koyarlar.
Ama Hoca bununla yetinmeyip,
– Olmaz, doksan dokuzu veren yüzü de verir.
Yüz altın isterim, diye sayıklar.
İşte tam bu sırada Hoca uyanır.
Gördüklerinin rüya olduğunu anlayınca hemen gözlerini kapatır.
Avucunu uzatarak,
– Peki, doksan dokuza da razıyım, der.
Nasrettin Hoca Fıkraları 15: Aynı Yaştayız Fıkrası
Arkadaşları zaman zaman Nasreddin Hoca'ya takılırlarmış, çünkü onun cevaplarından hisse çıkarırlarmış. Gene böyle bir günde Hoca'ya;
"Hoca Efendi, sen mi büyüksün, yoksa kardeşin mi?" diye sorarlar.
Hoca arkadaşlarının yine kendisine takıldıklarını anlayınca şöyle bir düşündükten sonra gülümseyerek şu cevabı verir:
"Geçen yıl anneme bu soruyu sormuştum, o da; 'Kardeşin senden bir yaş küçük.' demişti. O zamandan bu yana bir yıl geçtiğine göre şimdi aynı yaştayız."
Nasrettin Hoca Fıkraları 16: Başını Pencerede Unutmasın Fıkrası
Hemşerileri bazen candan, bazen de sahte olarak Hoca'ya saygı gösterirler. Günün birinde sahte saygı gösterenlerden biri Hoca'yı evine davet eder. Hoca da konumu gereği davete gider. Gider gitmesine de eve yaklaşınca ev sahibinin başını pencereden içeriye doğru çektiğini görür.
Hiçbir şey olmamış gibi evin kapısına çalan Hoca;
"Komşu, komşu ben geldim." deyince, kapının arkasından değiştirilmiş bir ses duyulur:
"Ah Hocam, ah! Evin sahibi buradaydı, az önce gitti, bensizin geldiğinizi söylerim, mutlaka çok üzülecektir."
Hoca bu söz karşısında iyice sinirlenir ve;
"Ev sahibine söyleyin, bir daha bir yere giderken başını pencerede unutmasın." der.
NASREDDİN HOCA KİMDİR?
Nasreddin Hoca, çoğu kişinin çocukluğunda büyük etkisi olan, Türk kültüründeki mizahı farklı bir boyutta ele alan Anadolu Selçuklu dönemlerindeyken Akşehir ve Hortu çevresinde yaşamış efsanevi kişilik ve karakter olarak bilinir. Gerçekten de yaşayıp yaşamadığı hakkında farklı görüşler bulunurken, gerçekte yaşamış olduğuna dair çeşitli belgeler de bulunmaktadır. Türk mizahı ve kültüründe oldukça büyük öneme sahip Nasreddin Hoca hazır cevap kişiliği ile de bilinmektedir.
Bilge olarak aksettirilen, tarihi kişilik olan Nasreddin Hoca'nın gerçekten yaşadığına dair belgeler ve bilgiler kaynaklarda yer almaktadır. Edinilen bilgilere göre; 1208 yılında Hortu köyünde doğmuş ve temel eğitimini de burada aldıktan sonra Sivrihisar'da medrese eğitimi görmüştür. Babasının ölümü üzerine memleketine dönüp köy imamlığı görevini üstlenmiş ve bir süre dönemin tasavvufi düşünce merkezîlerinden Akşehir'e göç etmiştir. Nasreddin Hoca'nın pek çok eseri bulunmakla birlikte 1996 yılı UNESCO tarafından tüm dünyada Nasreddin Hoca Yılı olarak kutlanmış olup günümüzde de yarışmalar ve bilimsel toplantılar düzenlenmektedir.
NASRETTİN HOCA'NIN FIKRALARI HAKKINDA
Nasreddin Hoca fıkralarında yer alan konular, Batı ve Doğu ülkelerindeki yaygın fıkralarda işlenenlerle kıyaslandığında bunların Tayland, Pencap ve Türkistan ile Almanya, Fransa, İngiltere, İber yarımadası, Baltık ülkeleri ve İskandinavya, Kuzey Afrika, Mısır ve Sudan dahil engin bir coğrafyayı kapsadığı görülür. Bu temaların bir kısmı tesadüf veya tabii benzerlikle açıklanabilirken birçoğunun aynı kaynaktan geldiği anlaşılmaktadır. Dikkat çeken diğer bir husus da başta Araplar'ın Cuhâ'sı olmak üzere Almanlar'ın Till Eulengspiegel'i, Amerikalılar'ın Paul Bunyan'ı, Bulgarlar'ın Hıtar Petar'ı, İngilizler'in Joe Miller'i, İtalyanlar'ın Bertoldo'su, Ruslar'ın Balakirew'i, Yugoslavlar'ın Kerempuh ve Era'sı, Japonlar'ın Ikkyu'suna ait fıkraların hocanın fıkralarıyla benzerlik göstermesidir (Sakaoğlu, s. 117). Hatta Türkiye'de bile hoca ile ilişkilendirilebilecek Karagöz, Hacivat, Ebleh Mehmed gibi tipler vardır. Ancak tarihî gerçek ne olursa olsun Anadolu'dan yayılan Nasreddin Hoca fıkralarının Doğu İslâm zekâsının özel bir ürünü olduğu kabul edilmektedir. Bu durum onu bütün Doğu İslâm dünyasının ortak kahramanı yapmıştır. Türkistan'da Çin sınırındaki İli vadisinden Kafkasya'ya, İran Azerbaycanı'ndan Arabistan'a, Türkiye, Mısır ve Akdeniz kıyılarından Tunus, Kırım ve Kazakistan'a kadar her yerde hoca vardır. Daha önce Osmanlı Devleti'nin hâkimiyetinde kalmış Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Yunanistan ve Arnavutluk'ta da Nasreddin Hoca fıkralarına yaygın biçimde rastlanmaktadır.
Hocaya mal edilen fıkraların bir kısmının kaba ve çirkin olayları konu edindiği ve ahlâk dışı olduğu görülür. Müslüman Türk halkının, başta dinî inancı olmak üzere ahlâk anlayışı ve gelenekleriyle bağdaşmayan bu fıkraların Nasreddin Hoca'ya ait olmadığı, sonradan hocaya mal edildiği kesindir (Kurgan, s. 82-83; Başgöz, s. 108). Birkaçı dışında tek vâkıa üzerine kurulan Nasreddin Hoca fıkraları hakaret içermeyen, açık ve dışa dönük, incitmeden eğiten mizahî yaklaşımların en güzel örnekleridir. Aykırı konuşmayı seven, aklıselimi kuvvetli, neşeli, babacan bir tip olan hocanın mizahı hiciv gibi yıkıcı değil yapıcıdır; bu yönüyle iyi niyet timsalidir. Fıkralarda alay ve eleştiri okları çoğunlukla ev, sokak, aile, toplum, iş hayatı, din, yargı sistemi, ekonomi, otorite, dostluk gibi hayatın her safhasını ilgilendiren konulara yönelmiştir. Bu fıkralar arasında bir maksadı açıklamak, bir düşünceyi desteklemek için atasözü yerine kullanılanları da vardır. Böylece Türk halkının aklıselimini, duyuş ve düşünüş özelliklerini ifade etmiş olur. Tahkiye ve diyalog dengesine dayanan Nasreddin Hoca fıkralarının halk tarafından büyük kabul görmesinin bir sebebi de bu özellikleridir.
Çok yönlü bir mizah içeren Nasreddin Hoca fıkralarının genel nitelikleri güldürücü, düşündürücü, öğretici, eğlendirici ve şaşırtıcı olmalarıdır. Sözden doğan mizahın durumdan doğan mizahtan fazla oluşu bu fıkraların diğer bir özelliğidir. Hocanın mizah anlayışının dayandığı esasları şöylece sıralamak mümkündür: Güldürücü durum ve sözler, zıtlık, kelime oyunları, şaşırtıcı zekâ oyunları, ölümle alay, şaşırtıcı davranış ve sözler, abartma, ima-taşlama ve çağrışım. Bu fıkraların genel yapısında Osmanlı Türk toplumunun tarihî gelişimi içinde birlikte yaşamış olan karşıt iki sosyal çevre görülür. Biri gelenekçi, ikincisi değişmelerden yana olan çevredir. Her insanda çeşitli ölçülerde bulunan bu iki ruh hali sosyal anlamda yönetenle yönetilen arasındaki kültür çatışmasını içerir.
Nasreddin Hoca fıkralarının yaygın anlatımı sonucunda oluşmuş, günümüzde de kullanılan birçok deyim ve telmih vardır. Bunlar arasında atasözü niteliği kazanmış olanlar çoğunluktadır. "Dağ yürümezse abdal yürür"; "El elin eşeğini türkü çağıra çağıra arar"; "Sahibi ölmüş eşeği kurt yer" atasözleriyle "bindiği dalı kesmek", "buyurun cenaze namazına", "ince eleyip sık dokumak", "yok devenin başı" deyimleri bunlardan sadece birkaçıdır (Tokmakçıoğlu, s. 41-43; Özbek, s. 24-25). Klasik Türk edebiyatında Nasreddin Hoca fıkralarından birkaçı ahlâkî-didaktik mesnevilerde (Güvâhî, Pendnâme; Yahya Bey, Gencîne-i Râz, Usulnâme; Nev'îzâde Atâyî, Sohbetü'l-ebkâr) kıssadan hisse çıkarmaya yönelik olarak zikredilmiş, bazan da sosyal eleştiriye dayanak olarak yer almıştır.
Hoca ile ilgili fıkra kitaplarında 500'ü aşkın fıkra yer almaktaysa da genellikle benimsenmiş ölçüler çerçevesinde bu sayı 300 civarındadır. Nasreddin Hoca'nın fıkraları sözlü kaynaklardan derlenerek yazıya geçirilmiştir. Hocadan söz eden en eski yazma eser olan Saltuknâme'de (885/1480) ona ait iki fıkra yer alır. Yazılış tarihi bilinen en eski yazma (979/1571) Hüseyin adında birine ait olan Hikâyât-ı Kitâb-ı Nasreddin adlı eserde kırk üç fıkra vardır. Nasreddin Hoca fıkralarının resimli ilk baskısı, Letâif-i Nasreddin adıyla 1299 r. (1883) yılında Mehmed Tevfik (Çaylak) tarafından yapılmıştır. Bu eserde yetmiş bir fıkra mevcuttur. Mustafa Duman'ın yaptığı bir çalışmada başta Nasreddin Hoca fıkralarını ihtiva eden elli dokuz yazma ve elli dokuz Arap harfli basma olmak üzere hoca ile ilgili 2064 kitap tanıtılmıştır (bk. bibl.). M. Fuad Köprülü Nasreddin Hoca'nın elli fıkrasını hece vezniyle, Orhan Veli yetmiş fıkrayı serbest vezinle manzum olarak yayımlamış, hocanın fıkralarından hareketle Ragıp Şevki Yeşim Nasrettin Hoca Dünyayı Güldüren Adam ismiyle biyografik bir roman kaleme almıştır (İstanbul 1966). Polonya Poznan'daki Türkçe ve Farsça yazmalar arasında XVIII. yüzyılın ikinci yarısında yazıldığı tahmin edilen Nasreddin Hoca'nın Mansıbı Taklid Oyunu adlı eseri Metin And Latin harfleriyle yayımlamıştır (bk. bibl.). Son yıllarda bazı özel ve resmî kuruluşlar tarafından Nasreddin Hoca adına sempozyumlar, çeşitli yarışma ve şenlikler düzenlenmektedir.