Ayvalık Gücü Kafe'de arkadaşlarla oturmaya geldiğimde, Yüksek Ziraat Mühendisi
Necati Taşan, "Can Ağabey keşke biraz daha erken gelseydin de Cunda'da lokantası olan arkadaşımın anlattıklarını dinleseydin" dedi. Merak etmiştim,
"Sen anlat bakalım" dedim. Bir balıkçı lokantasına 2 kişi gelmiş ve "Elimizde sinaritler var, ister misiniz?" demişler. Lokanta sahibi,
"Getirin bakalım" demiş. Biraz sonra ellerinde torbalarla gelmişler ve boşaltmışlar, içlerinden çıkan sinaritler el kadar bile değilmiş. Boyları en az
35 santim olmaları gerekirken, bunlar
15- 20 santimmiş. Hepsi de zıpkınla başından vurulmuş. Lokanta sahibi sinirlenmiş,
"Yazıktır, günahtır, bu yavru balıklar vurulur mu, defolun buradan" demiş.
"Defolun diyeceğine Sahil Güvenlik'e neden haber vermemiş" dedim.
Taşan, "Can Ağabey, bunların
sağı solu belli olmaz, ne yapsın lokantacı?" dedi. Haklı ama aklıma da bir kaç gün önce bana anlatılan
100 sinarit konusu geldi. Yine bir sabah
Cunda'da lokantalara
100 sinarit getirmişler. Boyları posları uygunmuş ama hepsi de "yakın mesafeden zıpkınla başından vurulmuş." Lokantaların kimi almış, kimi de
"Bunlar yasal av değil" diye almamış. Sinaritleri görenler renklerinin kırmızımtırak olduğunu söylüyorlar. Kırmızımtırak renkli sinaritler 30-35 metrede bulunurmuş. Bu "balık katillerinin" tehlikeli dönemi başladı. Şimdi sinaritleri tuzağa düşürerek vurdular, yarın yine
"tam şakaklarından vurulmuş" levreklere sıra gelecek. Anlattıklarına göre son zamanlarda, geceleri, ışıkla ve tüple kaçak balık zıpkınlama işi epey ilerlemiş. Bu işi hem buradakiler hem
İzmir'den gelenler ta
Babakale'ye kadar bütün denizi geceleri tarumar ediyorlarmış. Zaten son getirilen
100 adet sinarit de
Asos'ta, tuzağa düşürülerek vurulup getirilmiş. Sportif anlamda, zıpkınla balık avı, nefesini tutarak ve başka bir hava kaynağından yararlanmadan yapılır. Ayrıca, her avda olduğu gibi balığa kaçma fırsatını da tanımak lazım. Ama, bu
"balık katilleri" bir yöreyi ağla çevirip, balıkları çembere alıyor, ışığı gözüne tutup şakaklarından zıpkınlıyor. Yani tam anlamıyla bir
katliam yapıyorlar.
SIRA LEVREK KATLİAMINDA Şimdi
sıra levreklere geldi anlaşılan. Levrekler
Ege ve
Akdeniz'de ocak-mart arasında yumurta bırakıyorlar. Levrekler,
5-28 derece sıcaklıkta yaşıyorlar ve
12-14 derece sıcaklıkta da yumurta döküyorlar. Dişi levrek,
3- 5 yaşına geldiğinde, yani boyu
30-40 santim olduğunda ergenleşiyor. Bir yumurta döküşte de
300- 350 bin yumurtayı kıyılara bırakıyorlar. Yumurta bırakmaya gelen levrekler de bu
"balık katilleri" tarafından geceleri teker teker avlanıyorlar. Tüplü dalış yapıldığında, zıpkınla avcılık kesinlikle yasaktır ve de suçtur. Vurdukları balıkla yakalanmaları halinde ağır para cezalarına çarptırılırlar. Balıksız yakalanırlarsa
"inkar ederek" suçtan kurtulma ihtimalleri, delil olmadığı için çok yüksekmiş. Bu dalgıçlar, bir tüp ve bir zıpkın edinerek para eden balıkları geceleri teker teker toplayıp restoranlara satarak maddi kazanç sağlıyorlarmış. Sırf bu yüzden denizlerimizde orfoz balığı kalmamış. Bir de eski tarz olan yöntemle balıklar ve deniz hıyarları kolayca toplanıyormuş. Suya inen, dalgıca kayıktan kompresörle hava basılan
"nargile" yöntemi daha çok yerli balıkçıların kullandığı bu tür avlanma biçimi imiş. Bu yolla
"balık ağılı" denen yuvalar tamamen kurutulup yok ediliyormuş. Gece fenerle yapılan zıpkın avcılığı kesinlikle yasak. Bu tip avcılıkta, gözüne ışık gelen balık kaçamaz ve kolay hedef olur. Genellikle tüple ya da nargile yöntemiyle balık katliamı yapılıyor ve balık yuvaları tarumar edilirken sessiz kalmak yanlış. Bir dost, "Yurttaşlarımız gece deniz altında gördükleri ışıkları,
iyi saatte olmuşlara yormayı bir tarafa bırakıp jandarmayı haberdar etmelidirler" diyor. Ancak bu tür uyarılarla, denizlerimizi kurutan kaçak avcılığın önüne geçilebilir.