Ekranlarınızda görmüş, gazetelerde okumuşsunuzdur; geçtiğimiz salı günü Yenikapı'daki Su Ürünleri Hali'nde düzenlenen törenle Marmara'da balık avlama sezonu resmen başladı. Törende avlanma döneminin bereketli olması için dua edildi. Yakarışlarımızın etkisini gösterebilmesi, balığın bereketi için her yıl daha da gönülden dua etmek gerekli; çünkü denizlerimizde balığın sonu göründü. Gerçi avlanma yasağı 1 Eylül günü kalktı ama İstanbul'un belli başlı balık lokantalarının mostralarında küçücük çingene palamutları haftalardır vardı. Şimdi onları daha iri ağabeylerinin, palamutların izlemesini, ardından Boğaz'ın sultanı lüferin balık mevsimini tam olarak açmasını bekliyoruz. Gelmekte acele etmese daha iyi olur; bıraksın, palamut serbestçe Marmara'da gezip tozsun, bizler ona olan hasretimizi giderelim, sonra Marmara'da balıkların assolisti olarak sahneye çıksın. İşin ehli kişiler bu yıl da palamut ve lüferi bolca tüketebileceğimizi müjdeliyorlar. Bu sevindirici bir haber. Ama Boğaz'ın kalkanı, Marmara ve Ege'nin en lezzetli balığı sayılan deniz levreği tarihe karışıyor. Siz her restoranda sıra sıra "deniz levreği" diye sergilenen o derya kuzusu iri levreklerin kalıbına aldanmayın. Bunların hemen hemen tamamı çiftlik balığı. Balık toptancıları, gurmelerin ağzını sulandıran 4-5 kiloluk iri levreklerin artık kırk yılda bir yakalanabildiğini söylüyorlar. İstanbul Sultanahmet Four Seasons Hotel'in başaşçısı Mehmet Gök, bu özgür derya kuzularını kurtarmanın hâlâ mümkün olduğu görüşünde; sofralarımızın geleceği için kendisi gibi beş yıldızlı otellerin ve belli başlı lüks restoranların şeflerini beş yıllığına mutfaklarına büyük deniz levreği sokmamaya çağırıyor. Söyledikleri çok mantıklı: "Birkaç aylık kısa avlanma yasakları iri deniz levreği, yine denizlerimizde hemen hemen tümüyle kökünü kuruttuğumuz kalkan balığının büyümesi için yeterli olmuyor. Öte yandan bugün ilk elden bile kilosu 70 liranın üzerinde satılan bu büyük balıkların alıcıları sıradan vatandaşlar değil, biz lüks restoranların şefleriyiz. Söz birliği edip, belli bir süre bu balıkları satın almamakta direnirsek, birkaç yıl sonra yeniden sayıları artar, onları tümüyle kaybetmemiş oluruz," diyor Mehmet Gök. Gök'ün önerdiği yöntem dünyada yeni değil. Örneğin uzun süre kimsenin ilgisini pek çekmeyen Şili levreği bundan 15 yıl kadar önce birden lüks Amerikan restoranlarının gözde balığı haline gelmişti. 2002 yılında Ulusal Çevre Vakfı ve Antarktika Projesi desteğinde Amerika'nın belli başlı restoran şefleri beş yıllığına mutfaklarına soyu tükenmek üzere olan Şili levreğini sokmamakta söz birliği ettiler. Sonuç başarılı oldu. Kılıçbalığı konusunda da benzer bir başarılı kampanya daha önce yine Amerika'da uygulanmıştı. Peki hiç mi umut yok? Benim bildiğim tek bir olumlu örnek var: İnci kefali projesi. Van Gölü'nün suyu sodalı. Burada sadece inci kefali yaşıyor. Dağ ırmaklarında, tatlı suda yumurtadan çıkan balık aşağıya doğru yol aldıkça irileşiyor, göle vardığında bir değişim geçiriyor, organizması sodalı suda onu hayatta tutacak özellik kazanıyor. Ömrünü gölde sürdüren inci kefali, dünyaya geldiği ırmağın yukarılarına gidip yumurtluyor ve ölüyor. Vahşice avlanma sonucu yok olmak üzereyken, Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Van Valiliği'nin başlattıkları halkı bilinçlendirme kampanyası sayesinde bu balığın kaderi değişti. Artık avlanma yasağı dönemine büyük ölçüde uyuluyor ve her geçen yıl balık miktarı artıyor. Biz Türk ulusu yasakları sevmeyiz ve onları bir biçimde delmenin yolunu buluruz. Yasakları artırmak yerine belli başlı balıkların soyunu kurtarmak için Mehmet Gök'ün ortaya attığı uzlaşma üzerine kurulu yöntem belki bir başlangıç olur. Türkiye'de onun sözünü ettiği dev deniz levreğini satın alabilecek tesislerin şefleri aralarında centilmenlik anlaşmasına varabilirler. Balıkçılar, gelecekteki ekmek paraları uğruna bu çağrıya destek verebilir, Slow Food, Doğal Hayatı Koruma, Mutfak Dostları dernekleri gibi sivil toplum kuruluşlarıyla bir platform oluşturulabilir. Biz tüketiciler de, bu nefis balıkların sofralarımızdan yok olmamaları için belirlenecek sürelerde onları yememe özverisini göstererek destek verebiliriz, bizden sonraki kuşaklar da onların tadına varabilirler. Biliyorum bir yerlerde un var, şeker var. Bütün mesele onları bir araya getirip helvayı yapabilmekte. Yeni balık sezonu bu bağlamda hayırlı olsun.