Bu yıl 8-14 Ekim tarihleri arasında dokuzuncusu düzenlenecek Filmekimi'nin gösterim programı belli oldu. 30'a yakın filmin yer aldığı festivalde dünyanın belli başlı festivallerinde gösterilen, çok ses getiren ödüllü yapıtlarla filmleri Filmekimi'nde sinemaseverlerle buluşacak. Etkinliğe bu yıl Emek Sineması yerine dört ayrı salon ev sahipliği yapacak. İşte Filmekimi 2010'da gösterilecek filmlerin ayrıntıları ve gösterim tarihleri... AĞAÇ Otar Gittiğinden Beri filmiyle tanınan Julie Bertuccelli'nin uzun zamandır merakla beklenen ikinci filmi, Cannes Film Festivali'nin kapanış gecesinde gösterildi. Filmin kahramanı sekiz yaşındaki Simone, yeni ölen babasının bahçelerindeki dev ağacın yaprakları yoluyla ona fısıldadığından emindir. Babası, kısa süre sonra onları korumak için geri dönecektir. Fazla zaman geçmeden, Simone'un annesi ve erkek kardeşleri de ağacın bu özelliğine inanır ve bu bu sayede kendilerini emniyette hissederler. Ancak anne, bir adamla görüşmeye başlayınca ailedeki hassas dengeler bozulacaktır. Duyguları incinen Simone, ağaçtaki tahta eve yerleşir; oradan inmemeye kararlıdır. Aile bu yeni durumu nasıl karşılayacaktır? AMCAM ÖNCEKİ HAYATLARINI HATIRLIYOR 2010 Cannes Altın Palmiye Boonme Amca, böbrek yetmezliğinden ölmek üzeredir; taşradaki evine çekilmiş, son günlerini sevdikleri ve akrabalarıyla geçirmektedir. Bir akşam, yemek sofrasında, rahmetli karısıyla oğlunu görür. Boonme, ölmüş yakınlarıyla sohbetleri sayesinde öbür dünya hakkındaki sorularına yanıt bulabilecek midir? 'Büyüyle örülmüş bir şaheser' sözleriyle övülen Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor, metafizik konuların yanı sıra ilkel inançlara ve yeniden doğuşa göndermeler yapsa da aslında şefkat hakkında. Altın Palmiye'yi kazanan bu ilk Tayland filmi, jüri başkanı Tim Burton'a göre 'güzel, tuhaf bir rüya gibi'... ANNEME DOKUNMA! Ultra düşük bütçeli yapımlarla tanınan yeni bağımsız Amerikan sinema hareketi 'mumblecore' kurucuları Duplass kardeşlerin yeni filmi, kimi zaman kapkara, kimi zaman dokunaklı bir komedi. Karısından yeni boşanmış, hayat boyu kaybetmeye mahkûm John, bir partide gayet hoş, seksi Molly'yle tanışır. İşler iyi gider, sonra Molly'nin 21 yaşındaki oğlu, filme adını veren Cyrus, sahneye çıkar. Ana-oğul arasında öyle sıkı bir ilişki vardır ki John epey rahatsız olur, ama ikisi arasında kendine bir yer açmak için mücadeleyi elden bırakmaz. Anneme Dokunma!, alışılmadık bir aşk üçgeni ve aynı zamanda kahkahalar attıran bir savaş dansı... AŞKA FIRSAT VER 'Sevgili kendim, bugün yedi yaşıma basıyorum ve bu mektubu sana, Mantık Yaşı'nda verdiğim sözleri ve ne olmak istediğimi hatırlatmak için yazıyorum...' Hayatının her noktasına hakim başarılı işkadını Margaret, kırkıncı doğum gününde işte bu mektubu alır. Kendine yazdığı mektupları bir bir okuyan kendinden bile gizlediği anıları canlanırken Margaret geçmişte yaptığı tüm seçimlerden şüphe duymaya, hayatının tüm doğrularını sorgulamaya başlar. Çocukken umduğu ve hayal ettiği her şeyin tam zıddı olmuştur Margaret. Cesaretin Var Mı Aşka'nın yönetmeni Yann Samuell üçüncü filminde fantezi ve komedi türlerini pişmanlık teması altında birleştiriyor. ASLI GİBİDİR 2010 Cannes En İyi Kadın Oyuncu Toskana'da aşk başka nasıl anlatılır? Aşk yuvası küçük oteller, kafelerde birbirinin gözüne bakan âşıklar... Bir çift gibi görünmeye çalışan bir kadın ve bir erkek... Adam, bir konferansa konuşmacı olarak katılan İngiliz bir yazar; kadın, Fransa'dan gelen bir sanat galerisi sahibi. İşte herhangi bir zaman, herhangi bir yerde, herhangi birinin başına gelebilecek bir öykü... İran Yeni Dalgası'nın önde gelen isimlerinden Abbas Kiarostami, kendi yaşam öyküsünden esinlendiği geleneksele yaklaşmayan, sıra dışı filminde Juliette Binoche'un karşısında İngiliz bariton William Shimell'ı oynatarak nesnelerin veya kişilerin gerçekliğini sorguluyor. ATEŞLE OYNAYAN KIZ Gizem ve aksiyon, Stieg Larsson'un Millenium dizisinden uyarlanan Ejderha Dövmeli Kız filminin devamında da sürüyor. Türkçe'ye aynı adla kazandırılan ikinci kitabın sinema uyarlamasında Noomi Rapace, ilk filmdeki gibi yine asosyal, saldırgan, gizemli, dövmeli hacker Lisbeth Salander'i canlandırıyor. Lisbeth, kendini taciz eden vasisi Bjurman'ın dersini verdikten bir yıl sonra Stokholm'e döner. Bir süre sonra önce bir gazeteci, sonra onun kız arkadaşı, ardından da Bjurman vahşice öldürülür. Elbette bütün gözler Lisbeth'in üzerine çevrilir. Eski dostu, suç ortağı Mikael Blomkvist onu temize çıkarmaya çalışırken, hem bir cinsel suçlar ağı hem de derin bir komployla karşı karşıya gelirler. ATEŞLİ ODA Yılın en kısa gecesinde, Roma'da bir otel odası... İki kadın, ruhlarına işleyecek bir deneyim yaşayacak. Bu erotik gecenin sonunda, sabaha karşı, bu iki kadın ayrılacak ve ülkelerine dönecekler. Baş başa geçirdikleri 12 saat boyunca hayatlarını birbirlerine anlatacak bu iki kadın; kayıp zamanın sürprizleriyle, dört duvar arasında... Ve böylece yeniden özgürlüklerine kavuşacaklar. Julio Medem'in senaryosunu yazdığı, yönettiği ve montajını yaptığı Ateşli Oda'nın yapımcıları, Hücre 211 ve Che filmlerinin de yapımını üstlenmişti. Julio Medem'in İngilizce çektiği bu ilk filmi, Matias Bize'nin Yatakta adlı Şili filminden esinlenerek çekildi. BAŞKA BİR YERDE 2010 Venedik Altın Aslan Ünlü Amerikalı yönetmen Francis Ford Coppola'nın kızı Sofia Coppola'nın üçüncü filmi, Eylül ayında Venedik Film Festivali'nde büyük ödül Altın Aslan'ı kazandı. Coppola'nın çocukluk anılarından esinlendiği filmin başrolünde Blade filminin kötü vampiri Stephen Dorff yer alıyor. Filmde Dorff'un canlandırdığı, kızlar, alkol, arabalar ve hayranlarıyla gününü gün eden Hollywood yıldızı Johnnie Marco'nun yaşamı, on bir yaşındaki kızı Cleo'nun beklenmedik ziyaretiyle alt üst oluyor ve Johnnie ayaklarını yere basmak zorunda kalıyor. Amerika'dan önce Filmekimi'nde gösterilecek olan filmin hem senaryosunu yazan hem de yöneten Sofia Coppola, 2004'te Lost in Translation / Bir Konuşabilse ile En İyi Senaryo Oscar'ını kazanmıştı. BENİM GÜZEL OĞLUM, NE YAPTIN SEN? San Diego'lu bir genç, Euripides'in Orestes tragedyasından esinlenerek antika bir kılıçla annesini öldürdükten sonra iki kişiyi kendi evinde rehin alır. Yüksek lisans öğrencisi Brad McCullum'ın şehrin kıyısında geçen bu cinai öyküsü, iyi bir dedektif ve genç adamın arkadaşlarının olayı çözme çabalarıyla sürer. Amaç hem McCullum'ın niyetini anlamak hem de rehineleri kurtarmaktır. Mark Yavorsky adlı gerçek bir katilden esinlenilerek gerçeküstü, teatral ve tuhafın sınırlarında dolaşan Benim Güzel Oğlum, Ne Yaptın Sen?, yönetmeni Herzog'un sözleriyle 'kan ve testerenin görünmediği, ama acayip, adsız bir korkuyu içinize salan bir korku filmi'. David Lynch'in yapımcılığını üstlendiği film, Venedik'te Altın Aslan için yarıştı. CARLOS İlich Ramirez Sanchez ya da bilinen adıyla Çakal Carlos... Soğuk savaş günlerinin meşum teröristi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nden Japon Kızıl Ordu Fraksiyonu'na 1970'lerle 80'lerin uluslararası terörizm ağının merkezi... Cannes Film Festivali'nde dünya prömiyeri yapılan film, kendi deliliğinin peşi sıra giden uluslararası bir gerillanın öyküsünü anlatıyor. Venezüella'da bir eylemciyken Sudan'da devlet tarafından kayırıldığı mahkûmiyetine, oradan da yolun sonunda Fransız polisine teslim edilişine Çakal Carlos, benzerine zor rastlanır bir çağdaş zaman efsanesi. CHATROOM Halka, Halka 2 ve Karanlık Sular gibi korku şaheserlerinin yönetmeni Hideo Nakata, bu kez sanal dünyanın korkularına ve endişelerine dair, interneti canlı, yaşayan bir mekânlar dizisi olarak hayal eden bir psikolojik gerilimle beyazperdeye geliyor. Steve McQueen'in Açlık filminin de senaryosunu yazan Enda Walsh'ın bir oyunundan uyarlanan Chatroom, karizmatik William'ın açtığı bir sohbet odasında buluşan bir grup genci izliyor. Nowhere Boy filminde John Lennon'ı canlandıran Aaron Johnson'ın oynadığı William arkadaşça, yardımsever yaklaşımıyla saf gençleri kandırır. Kendi felaketine doğru ilerlerken, gerçek dünyadaki insanlara tahammülü yoktur William'ın. Yeni kurbanları Jim, Eva, Emily ve Mo, sanaldan gelen gerçek bir tehditle karşı karşıyadır. DEVRİM! Meksika Devrimi'nin başlangıcının yüzüncü yılında, uluslararası alanda tanınan on Meksikalı yönetmen, ülkelerini sonsuza dek değiştiren bu benzersiz toplumsal hareketi kendi bakış açılarıyla anlatıyor. 1910'da Meksika'nın diktatör başkanı Porfirio Diaz, toplumsal ve siyasal bir dizi karmaşanın ardından bir halk darbesiyle devrilmiş, ülkede bir dizi reformun yapıldığı yepyeni bir dönem başlamıştı. Birbirini tamamlayan on kısa filmin bir araya geldiği bu yapıt, Meksika sinemasının kendi ülkesine bir saygı duruşu. İlk kez izleyici karşısına Berlin Film Festivali'nde çıkan Devrim!, günümüz Meksika'sından benzersiz, renkli manzaralar sunuyor. HER ŞEY GÜZEL OLACAK Christoffer Boe'nin son filminin umutsuz kahramanı Falk, yazmayı sürdürdüğü savaş filminin senaryosunu bir türlü bitiremeyen, kendi işiyle takıntılı bir senarist ve yönetmendir. Bir gün arabasıyla Arap asıllı genç bir adama çarpar. Suçludur, ama yardım etmeden kaza yerinden kaçar. Oysa çarptığı adamın elinde Irak'la ilgili, Danimarka hükümetini sarsacak sırlar vardır. Falk, adamın başından geçenleri halka açıklamak için her şeyi göze alacaktır. Falk'ın hayatı siyasal bir gerilim olarak yola çıkan ve Boe'nin alıştığımız tarzını sürdüren film, çizgisel olmayan bir anlatı izleyerek Falk'ın paranoyaya kapılıp ailesini ve kendisini de tehlikeye atarak hayatını mahvedişini anlatıyor. GÜMMM 2010 Cannes Eşcinsel Palmiye Aşırı stilize bir çağdaş zaman kara film denemesi, olağanüstü seksi ve genç bir oyuncu kadrosu, çılgınca hareketli, cinsellik dolu bir komedi-gerilim-cinayet filmi... Gümmm'ün kahramanı, 18 yaşındaki 'hercinsel' üniversite öğrencisi Smith, kızıl saçlı bir güzelin öldürülmesine ve dünyanın sonunu getirecek bir komploya tanık olur. Smith'in hayatı hınzır Stella, güzel London ve yakışıklı ev arkadaşı sörfçü Thor'la Kaliforniya'nın güneyinde bir sahil kasabasında kaygısız sürüp gitmektedir. Ama o meşum gece, kafa yapan otlarla dolu kurabiyeler yer Smith ve yaşamı alt üst olur. Gregg Araki'nin rengârenk, ışıl ışıl ve alabildiğine tarz son filmi, yönetmenin önceki filmleri Kıyamet Kuşağı ve Duman Altı'yı hedonistik bir zeminde birleştiriyor. GÜZEL BİR HAYAT DÜŞLERKEN Dünya prömiyeri Eylül ayında Toronto Film Festivali'nde yapılan Güzel Bir Hayat Düşlerken, Balkanlar'da yeni bir dönemin başladığı günlerde geçen, romantik olduğu kadar trajik bir aşk öyküsü anlatıyor. Hersek'in güneyinde küçük bir köy, savaş henüz sona ermiş. Yıllar süren komünist rejimden sonra, yeni bir demokratik hükümet başa geçmiş. Yıllarca sürgünde kalan Divko Buntic, eski ailesi de dahil hesaplarını kapatıp intikamını almak üzere memleketine döner. Yanında yeni ve genç karısı, kara bir kedi, koca bir Mercedes ve tonla para vardır. Başta parayla her şey çözülür gibi görünse de sonrasında hayat ipleri eline alır. Savaş kapıya dayanır, hayatı alt üst olur derken Divko son bir atakla talihini yenmeye çalışır. HIRSIZ 2010 Diagonale En İyi Avusturyalı Erkek Oyuncu, En İyi Avusturyalı Kadın Oyuncu Johann bildiğiniz maraton koşucularına benzemez. Hapishanedeki hücresinde tekniğini kendi kendine geliştirmiş, mükemmel bir sporcu, profesyonel bir banka hırsızıdır. Tahliye edildikten sonra Viyana'da, kız arkadaşıyla kendine bir hayat kurar, bir taraftan maratonlara katılırken diğer taraftan da düzenli olarak banka soyar. Adrenalinin verdiği hazla sürekli hareket halindedir, ama eninde sonunda yetkililer peşine düşer. Avusturya tarihinde görülmemiş bir insan avından maraton ustalığıyla kaçabildiği kadar kaçacaktır... Gerçek bir olaydan uyarlanan Hırsız, 2010 Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı için yarıştı. İNSANLAR VE TANRILAR 2010 Cannes Büyük Ödül Mağrip'te 1990'larda, dağların tepesinde bir manastır... Sekiz Fransız keşiş, Müslüman köylülerle yan yana huzur içinde yaşamlarını sürdürüp giderlerken yaşadıkları ülke birden karışır: Yabancı işçiler köktendinciler tarafından katledilmiş, şiddet olayları bölgeye hâkim olmuştur. Yaklaşmakta olan tehlikeye rağmen keşişler, bedeli ne olursa olsun yerlerinden kıpırdamamaya kararlıdırlar. Ordu onlara koruma teklif eder, ama keşişler bunu da reddeder. Bir süre sonra, kaçınılmaz olan başlarına gelir ve militanlar manastırı basar. Keşişler pes etmese de artık aralarında anlaşmazlıklar vardır: bazıları kalmaya kararlıdır, bazıları gitmek ister. İnanç ve fanatizm hakkında ağırbaşlı bir başyapıt... MAMUT Serge Pilardosse, 60 yaşına basınca mezbahadaki işinden emekli olmanın vakti geldiğine karar verir. Kusursuz bir işçidir Serge; çalışmaya başladığı 16 yaşından bu yana bir tek gün bile izin kullanmamıştır. Ancak, eski işverenleri bazı evrakları beyan etmedikleri için Serge tam emekliliğe hak kazanamaz. Karısının da teşvikiyle 70'lerden kalma Mammuth marka motosikletine atlayan Serge, kayıp evrakın peşine düşer. Gençliğinin izinde, macerayla dolu bu yolda eski iş arkadaşları, tuhaf akrabalar ve hayaletlerle karşılaşacaktır Serge. Komik olduğu kadar absürd durumların art arda sıralandığı bu eğlenceli yol filmi 70'lerin ruhunu usta bir oyuncu kadrosuyla büyük ekrana taşıyor. MEZARA KADAR 2004'te Kısa Film Oscar'ını kazanan görüntü yönetmeni Aaron Schneider'ın yönettiği bu hınzır dram, bir Amerikan halk masalının kahramanı olan Felix 'Bush'un gerçek yaşam öyküsünden esinleniyor. Ormanda tek başına, herkesten uzakta yaşayan Felix Bush'tan bütün kasaba halkı yıllardan beri uzak durmuş, ondan korkmuştur. Felix'in gözü dönmüş bir katil, şeytanla anlaşma yapmış bir cani olduğunu söyler dururlar. Günlerden bir gün Felix, elinde tüfeği ve bir tomar parayla kasabaya iner ve kendi cenaze törenini düzenlemek istediğini söyler. Cenaze levazımatçısı Frank ve çırağı Buddy, kısa sürede Felix'in asıl amacını öğrenirler. MONTPENSIER PRENSESİ Fransa'nın en saygın yönetmenlerinden Bertrand Tavernier, 2009'da İstanbul Film Festivali'nde gösterilen Sislerin İçinden'in ardından bu 'romantik gerilimle' yine kostümlü dönem filmlerine dönüş yapıyor. Madame de la Fayette'in romanından uyarlanan film, Katoliklerle Protestanlar arasında süregiden dinler savaşı sırasında geçen karmaşık bir aşk öyküsünü anlatıyor. Yıl 1562. Genç ve zengin aristokrat Marie de Mézières, Katolik asilzade Dük Henri de Guise'e âşıktır, ama babası onu hiç tanımadığı Montpensier Prensiyle evlendirmek için söz vermiştir. Prens savaşa gidince Marie'yi eğitmesi için Protestan Chabannes'a emanet eder ama o da genç kadına âşık olur, tıpkı tahtın varisi Anjou Dükü gibi. İşte savaş budur: Aşk uğruna, vatan uğruna! MUTLUYUM, DEVAM ET 2010 Sundance İzleyici Ödülü Altı New Yorklu; aşk, arkadaşlık ve zor da olsa büyümek... Bu ödüllü bağımsız romantik komedinin senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu How I Met Your Mother'da Ted Mosby rolüyle tanıdığımız Josh Radnor. Metroda ailesini kaybeden bir çocuğu evine getiren Sam, çocukla zor da olsa samimi olmayı başarır. Yazarlıkta zorlanan Sam'in hayatında fazla arkadaşı da yoktur: Kimseye bağlanamayan Annie, Los Angeles'a taşınmaya karar veren Charlie ile Mary ve bir kabarede şarkı söyleyen Mississippi, tek yakınlarıdır... NEFES NEFESE İzlandalı Balthasar Kormákur'un yıldızlarla dolu son filmi, ülkesi dışında çektiği ilk, İngilizce çektiği ikinci film. Nefes Nefese, ender görülen bir hastalığa yakalanan kızları Chloe'yi kurtarmak için çabalayan Los Angeles Bölge Savcısı Paul Chaney ve karısı Diane'in soluksuz izlenen öyküsünü anlatıyor. Her iki ciğerinin birden değiştirilmesi gereken ve organ nakli için sıra bekleyen Chloe, gitgide kötülemektedir. Paul, kızını kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdır; Meksika'da Tijuana kentinde bir operasyon da buna dahildir. Ama bu yolda uluslararası organ mafyasıyla karşı karşıya gelir. Artık yalnızca kızını değil, kendini de kurtarmalıdır. NEW YORK, I LOVE YOU Paris, Seni Seviyorum'la aynı fikirden yola çıkan bu filmin inanılmaz bir yönetmen ve oyuncu kadrosu var. Günümüzün en yaratıcı on bir sinemacısının kamerasından hiçbir zaman uyumayan, New York kentinde apansız, şaşırtıcı, heyecan verici, seksi, eğlenceli, akıldan çıkmayan, insanları birbirine bağlayan tutkular ve aşk öykülerini izlemeye doyamayacaksınız. Filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Uğur Yücel, Robin Wright Penn, Irfan Khan ve Christina Ricci de var. ŞEYTANI GÖRDÜM 18 yaşından küçük izleyiciler için uygun değildir. A Tale of Two Sisters / Karanlık Sırlar yönetmeninin yeni filmi, Kore'de yaş sınırlamasıyla neredeyse yasaklanan Şeytanı Gördüm, zevk için öldüren bir psikopatla bir gizli ajan arasındaki kedi-fare oyununu izleyen bir intikam filmi. Şeytani zekâsıyla dehşetengiz cinayetler işleyen, kurbanları arasında çocuklar bile bulunan seri katil Kyung-chul'u polis bir türlü yakalayamaz. Ancak, emekli bir polisin kızı öldürüldüğünde, kızın nişanlısı, gizli ajan Dae-hoon, katili kendi bulup cezalandırmaya karar verir. İntikamı kanlı olacaktır, bir canavara dönüşse bile. Başrolünü İhtiyar Delikanlı'nın kahramanı Choi Min-sik'in paylaştığı bu müthiş gerilim, Eylül ayında yapılan Toronto Film Festivali'nde ilk kez izleyiciyle buluştu. SİHİRBAZ Efsanevi Fransız mim ustası, yönetmen ve oyuncu Jacques Tati, ölümünden yıllar sonra beyazperdede yeniden can buluyor, ama bu kez çizgi film haliyle. Belleville'de Randevu filminin yönetmeni Sylvain Chomet'nin uyarladığı ve Berlin Film Festivali'nde dünya prömiyeri yapılan Sihirbaz, Tati'nin 1956'da büyük kızına bir mektup formunda yazdığı, çekilmemiş bir senaryosundan esinlenerek sinemaya kazandırılan bir canlandırma film. Meşhur Sihirbaz, bu sahne sanatının nesli tükenmekte olan son temsilcilerindendir. İskoçya'da bir köy barında sanatını icra ederken Alice adında masum bir kızla tanışır ve ikisinin de hayatı değişir. Sahnede onu izleyen Alice, yaptıklarının gerçek sihir olduğunu sanarak kahramanımıza hayran kalır. SOSYALİZM Bunun gibi şeyler -Akdeniz'de yol alan bir yolcu gemisi. Yolcular arasında geçen farklı dillerde farklı sohbetler... Quo vadis Europa -Gece. Bir kız ve erkek kardeşi, çocuklarının mahkemesinde tanıklık etmeleri için anne ve babalarını çağırır. Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik kavramlarının ciddi açıklamalarını talep ederler... İnsanlıklar -Altı gerçek ya da yanlış mitos: Mısır, Filistin, Odessa, Hellas, Napoli ve Barselona... Ünlü Fransız filozof Alain Badiou ve efsane şarkıcı Patti Smith, üç bölümden oluşan bu senfonin bir parçası. Godard'ın son şaheseri, 'fikirler bizi ayırır, hayaller birleştirir' aforizmasından yola çıkıyor. TEHLİKELİ YOL Geçen yıl Hayata Çalım At ile bizi neşelendiren Ken Loach, Irak hakkında, savaşın etkileri ve suçluluğu ele alan, öfkeli ve tavizsiz bir filmle beyazperdeye dönüyor. Askerliklerini de birlikte yapan Liverpool'lu iki çocukluk arkadaşı, Fergus ve Frankie'nin öyküsünü anlatıyor Tehlikeli Yol. 2004'te terhislerinden sonra çok yüksek bir maaş teklifini reddedemeyen iki arkadaş, Irak'ta özel bir güvenlik firmasında çalışmaya başlar. Frankie 2007'de, savaşta en tehlikeli bölge, Bağdat Havaalanı'nı ABD ve İngiliz ana üslerinin bulunduğu Yeşil Bölge'ye bağlayan 'Route Irish' adı verilen yolda öldürülünce Fergus, olayın basit bir tesadüften öte olduğunu düşünür ve hem öfke hem de intikam duygularıyla bu cinayeti araştırmaya başlar. TURNE 2010 Cannes En İyi Yönetmen, FIPRESCI Ödülü Dalgıç ve Kelebek, James Bond Quantum of Solace filmlerinde de rol alan Mathieu Amalric, Colette'in anılarından esinlenerek yönettiği ilk filminde Fransız bir TV yapımcısını canlandırıyor. Joachim, Amerika'da yeni bir hayata başlamak uğruna her şeyi ardında bırakmıştır: çocuklarını, dostlarını ve düşmanlarını... Joachim, yıllar sonra, bir dizi gösteri için bürlesk striptizcilerle birlikte, ülkesine döner; kızlar, kötü otellere ve parasızlığa rağmen ateşli performanslarını sunarlar. Ta ki Paris'teki planladıkları son gösterileri iptal olana ve eski defterler açılana kadar... DUYARLI EVLAT - FRANKENSTEIN PROJESİ 2010 Saraybosna Jüri Özel Ödülü Bir adamın oğlu olur, ama adam oğlundan yıllarca haber alamaz. On yedi yaşına basan oğlu, yetimhanede yıllarca kaldıktan sonra annesinin yanına döner. Oğul, bir filmin oyuncu seçmelerine katılır. Tesadüfen baba, bu filmin yönetmenidir ve başrol oyuncusunu bulduğu için memnundur. Deneme çekimi tam bir felaketle sonuçlanır. Baba, oğluyla korkunç bir yazgıyı paylaşmak zorunda kalır. Oğlan artık sevgi ve bir kimlik arayışında, duyguları boşaltılmış bir canavara dönüşmüştür, babasının yarattığı bir canavar... JACK'İN KAYIK GEZİNTİSİ Bin bir surat, Oscarlı bir oyuncudan alışılmadık tarzda bir romantik komedi... Philip Seymour Hoffman'ın ilk yönetmenlik denemesi, New York sokaklarında aşkı ve kendilerini arayan iki çiftin ihanet ve dostlukla örülü öyküsünü anlatıyor. Bir tiyatro oyunundan uyarlanan Jack'in Kayık Gezintisi başrolünde, sahnede de olduğu gibi limuzin şoförü Jack rolünde Hoffman yer alıyor. Jack, yeni tanıştığı Connie'yle hem özgüvenini hem de yaşama arzusunu yeniden kazanmıştır. Connie sayesinde yemek yapmayı öğrenmeye karar vermiş, işini değiştirmeyi düşünmüş, hatta gölde kayıkla gezmek için yüzme dersleri bile almaya başlamıştır. Ne var ki, Connie'yle Jack yakınlaşırken dostları Clyde ve Lucy'nin evliliği kötüye gitmektedir. HIRSIZLAR ŞEHRİ Eylül ayında Toronto Film Festivali'nde dünya prömiyeri yapılan Hırsızlar Şehri, popüler aktör Ben Affleck'in ikinci yönetmenlik denemesi. Affleck, aynı zamanda başrolünü de üstlendiği bu kara filmde tıpkı babası gibi hırsızlığı kariyere çeviren Doug MacRay'i canlandırıyor. Doug ve ekibinin banka soygununda üzerlerine kimse yoktur; hem acımasız hem de dikkatlidirler. Soydukları son bankanın müdiresiyle aynı mahallede oturduklarını öğrendikten sonra kaçınılmaz olan gerçekleşir ve Doug, kadına âşık olur. Claire, onun soyguncu olduğundan şüphelenmezken Doug'ın kardeşi kadar yakın suç ortağı Jem, kuşku içindedir. Doug, iki taraftan birine ihanet etmeden bir seçim yapamayacaktır.