Emekli olduğum tarihten buyana yaklaşık 25 yıl geçti. O gün aldığım bir kararla şartlar ne olursa olsun politikaya bulaşmamaya, sadece vatanını seven bir insan olarak da uzak kalmamaya karar vermiştim. Bu nedenle de 40 yılı aşkın süredir içinde olduğum spora sıkı sıkı sarıldım. Ulusal ve bölgesel televizyonlar ile gazetelerdeki yöneticilik dönemlerimde de tarafsız olmaya özen gösterdim. Ancak bu süre içinde iyi bir gözlemci olmayı da ihmal etmedim.
Herkesin olduğu gibi benim de bir siyasi görüşüm mutlaka vardı. Böyle de olacaktır. Hiçbir zaman tek kulvarda bir partiye angaje olmadım. Hiç birinin borazancılığını yapmadım. Hepsinden saygın dostlarım ve arkadaşlarım var.
Politik hayatta iki ana unsur vardır… İktidar ve muhalefet… Sporda da durum aynıdır. 25 yıldır sadece Antalyaspor'da yaşanan iktidar ve muhalefet çekişmesini, dedikodusunu yazmaya kalksak mesnevi ortaya çıkar.
Şunu gördüm ki sporda, daha doğrusu Antalyaspor'da yaşanan iktidar muhalefet çekişmesi politikadakinden çok daha tehlikeli.
Politikada en azından iki tarafında rengi belli… İktidar bir şeyler yapmaya çalışır, muhalefette buna karşı çıkar eleştirir ve bunu kamuoyu ile paylaşır.
Sporda bu iş bu kadar net değil… İktidar vardır. Yönetim elindedir.
Elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışır. Yapamadığı zaman da bir kongre her şeyi değiştirir. Ama muhalefetin rengi asla belli değildir. Partisi, grubu yoktur. İşini sürekli dedikodu ile yürütmeye çalışır.
Ana ilkesi de "Çamur at izi kalsın"dır. Bu durum Antalyaspor'da da böyledir. Hiç kimse ortaya çıkıp da bu kentin kulübünü nasıl daha ileriye taşırız diye katkı koymaz sadece kulislerde dedikodu yapmayı yeğler… İşin kötüsü bunu yapanlar bu kulübe gönül veren taraftarlar değil, genelde hasbel kader bu kulübün içinde yer almış insanlardır.
Bunların önemli bir kısmı da saygın işadamlarıdır. Kulüple işleri bittiği zaman köşelerine çekilir katkı yerine dedikodu üretirler. Oysa bu yönetimi işbaşına getirenler de onlardır.
Bizlerin yapacağı şey ise iyi yapılanı alkışlamak, varsa yanlışları vurgulamak ve doğru örnekler vermektir.
Ancak böyle yaptığınız zaman onlara asla yaranamazsınız. Nedeni de onlar gibi düşünmemenizdir. Bunları da olağan kabul ettiğiniz zaman ilkelerinizden ödün vermiş, kendinize ihanet etmiş olursunuz.
Yazımın başında değindiğim gibi politikada nasıl ilkelerim varsa sporda da aynısıdır. 25 yıldır Antalyaspor'u takip eden bir spor yazarı olarak hiçbir başkan ve yönetici ile özel diyaloğumun olmamasına dikkat ettim. Basın toplantıları dışında hiçbir başkanın odasında bir çay bile içmedim. Bunun aksini iddia edenlerle her zaman tartışmaya hazırım. Bu insanlar dedikodularını yapsınlar beni ilgilendirmez. Ancak insanların iş ve özel hayatıyla ilgili konuşmasınlar. Bu kulübü seviyorlarsa yapılacak çok şey var… Bu yönetime köstek değil destek olsunlar o bile yeter…