Ben daha geçen hafta etrafımdakilere art arda gelen ölüm ve cenazelerin beni hasta ettiğini söyleyip dururken, iki dostum daha gitti. Bilmem ki nasıl dayanacağız.
Cüneyt Türel sık görüşmesek de çok sevdiğim ve her karşılaşmamızda beni mutlu eden bir insandı. Sapına dek tiyatrocuydu, kendisini bu mesleğe adamış bir er... Kimbilir son tiyatro tartışmalarından ne kadar üzülmüştür..
Onu Şehir Tiyatrosu döneminden Vişne Bahçesi, Vanya Dayı, Bahar Oyunu gibi klasiklerle hatırlıyorum. Sonra Gencay Gürün'ün Tiyatro İstanbul'una geçti ve orada Sanat adlı Fransız oyununda, sahneyi Cihan Ünal ve Can Gürzap'la paylaştı. 1996 sezonu imiş. Üçü de muhteşemdi. Umarım bir yerlerde bir kaydı vardır... Sonra Aksanat Tiyatrosu'ndaki kimi oyunlarını, İKSV girişimiyle 2009 yazında Rumelihisar'da, sahneyi Jeanne Moreau ile paylaştığı çifte dilli Işığın Oğullarıyla Karanlığın Oğullarının Savaşı oyununu hatırlıyorum. Ne kadar iyiydi...
Cüneyt, bir dönem Cumhuriyet'e sık sık gelirdi. Çünkü gazetenin kültür şefi, çok erken yitirdiğimiz Aydın Emeç'in en yakın dostuydu. Umarım yukarda buluşmuşlardır.
Nezih Uzel'le aynı yıl (1957) Galatasaray mezunuyuz. O yılın mezunları arasında ünlü işadamları, profesörler ve dekanlar, tiyatrocular ve yazarlar vardı. Araya sızmış bir sinema kuşu (o bendeniz oluyor!). Bir de Mevlana aşığı, Osmanlı'nın kültürüne aşık bir bilim ve sanat adamı. Yani Nezih Uzel... Mevlevi kültürünü Abdülbaki Gölpınarlı'dan almış, kudüm çalmayı öğrenerek konserlere ve albümlere katılmış, Üsküdar'daki evini bir dergaha çevirmiş bir gönül adamı. Ki o eve gitmişliğim vardır...
Ayrıca İslam kültürüyle ilgili özgün veya çeviri 25 kitaba imza atmış, 1980'lerde kurduğu İstanbul Sema Grubu'yla bu mevlevi geleneğini bizde ve dünyadaki gösteri ve konserleriyle tanıtmış, sayısız semazen yetiştirmiş, 50 yıldır kendini adadığı kültüre hizmet etmiş bir sanat adamı. Onu yeterince tanıyor muyduk? Ruhu şad olsun...