700 gündür en az 100 defa çamaşır makinesi görmüş olmasına rağmen; deterjana, sıcak suya inat, ilk günkü gibi duran siyah üniformamın (bkz. Tru Project, tişört, kayak yaka) yaratıcısı Aysu ve Nixon saatlerinin vitrininde, podyumdaymış gibi durduğu Galata mağazası (Evet Erenköy'de daha büyük şubeleri var, ama ilk dükkan Camekan Sokakta'ydı) Lastik Pabuç'un kaptanı Can. 14 Şubat gecesi, öpüşen, kavga eden, kalpten çikolata siparişleri veren, gülün tek çiçek olduğunu zanneden, ilk randevusuna Sevgililer Günü'de çıkan çiftlere aldırmadan Love Proof partisini Cafe 17'de (Hocazade Sk. 17A -Alman Hastanesi karşısı) verdiler. Kokteylimi aldım, içine saplı üzümlerin tadına vardım, ama en çok etrafa baktım. Alt salondaki sahnenin önünde... 1920'li yılların Fransız kabarelerinden çıkma burlesque dansçının karşısındayım. Bu seksapeliyle kızları ve oğlanları kendine kilitleyen kadından başkasına kaymıyor gözlerim. 10 dakika kırmızı elbisesini yavaş yavaş terk ederek dans ediyor; grotesk tüylerin içinde kitaplardan uyarlanma filmlerin içinden çıkmış bir kahramana dönüşüyor. Sonra eşyalarını toplıyor, yerlere kadar uzanan siyah elbisesini görüyoruz üzerinde.Bavulunu arkasından getiriyorlar, daha yeni izlediğim Cherie filmindeki Nicole Kidman'a dönüşüyor beynimde. Bir viski istiyor barmenden, tabureye oturuyor. Bize bakmıyor. Sigara içildiği için tıklım tıkış bahçede, kahvelerde ve sokaklarda karşıma çıkan insanlar var. Kırmızı ışık altında hepsi Moulin Rouge karakterlerine dönüşüyor. Cazibeli, yaratıcı, kifayet sahibi. Üst salonda flaşlar patlıyor. Nasıl derler; cemiyet hayatının bilinen isimleri, rahatla, huzurla, güvenle içkilerini yudumluyor. İstanbul'da değil sanki Berlin, New York ya da Montreal'deymişim gibi bir hakikat yaşanıyor. Müzik, gece yaşlandıkça 2012 elektronik tınılarından, 1990 rap beat'lerine kayıyor. Biz ona uyuyoruz. Aval aval ahalisi yok, herkes dansa uyum sağlıyor. Lokal, Otto, Babylon, Kiki, Tektekçi haricinde, Beyoğlu'nda gecenin unutmak istediğim saatlerine yaklaştıkça zaman, gideceğim bir mekanım daha var şimdi, diye mutluyum mesela bu hafta.
Alaylıyım , alaylısın , alaylı
Kumbaracı Yokuşu'nun tepesinde buluştuk. İstikamet: Leziz kahvaltılarıyla mahallemize hizmet veren Alaylı Kahvesi. Kalanını tecrübelerime dayanarak şöyle aktarayım: Tabağımda peynirlerin yanına takılmış kivi var. Kahveyle beraber gelen süt sıcak. Çay demleme usulü, yumurtanın sarısı gün batımı rengiyle yarışır, müzikte Bülent Ortaçgil ruhumuza dolar, hızlı çeken cinsinden internet de var. Telefonlar çalıyor; umursamıyorum, mekanın hikayesini de öğreniyorum. Kumbaracı 50'de tiyatro saatlerine göre yemek çıktığını, kabaklı kanepelerin akşamüstü servisinde geldiğini, mayasız ekmeğin nasıl yapılabileceğini biliyoruz artık. Münir Özkul ve Adile Naşit kuklalarının da hastası oluyorum. Kahvaltıdan payıma düşen 15 TL'yi veriyorum, bir yeni hafta daha başladı. Hazal'ın yokuş aşağı notu: Kumbaracı'dan geçmeyeli mekanlar çoğalmış.
1. Jazz kahvesi var, perşembe deneyeceğim.
2. Çok yakınlarda (pek sevdiğim) Vietnam yemeklerini yapan Indochine de açılışını yapacakmış. Dekorasyonun hastası olduk.
3. Levanten isimli hostel/lokanta da restorasyon da, yenileniyor.
4. Kumbaracı 50'de tiyatro sahnesinde alternatif hayat devam etmekte.
Bu aralar gündem
Türk mutfağına pek benzer diye sevdiğimiz pizzaları, Trattoria Leon'da yiyorum (Ahmet Fetgari Sok. No: 40/A). Toscana'daymışım gibi bir hisse kapılıyorum. Beyaz olanını seviyorum en çok, mozzarella koyuyorlar üstüne. Pazar, açık büfe a la turka brunch için Cihangir'e tepeden bakan küçük pencerelerin yanındaki masalara kuruluyorum. Öğlen pek sebzeli pidelerinin tadına bakıyorum; geç öğlen yemeği vaktinde güveçlerini kaşıklıyorum. Doğru bildin. Datlı Maya'dayım. Abracadabra'dan tanıyorsun, Dilara Erbay yapımı. (Firuzağa Mahallesi, Türkgücü Cad. No: 59/A. Telefonla sipariş verirsen, eve ve partilere de hazırlık yapıyorlar. Tel: (0212) 292 90 57 Boğazkesen Caddesi'ndeki galerilerin keşfine çıkmışken, Hane 78'de bir tahta masa beğeniyorum. Mobilya pahalı tabii. Alamıyorum. Onun yerine yandan devam edip Daire Sanat'ta Özgül Arslan'ın silerek yaptığı portrelerine bakıyorum. Şarküteri, hele sosisten yana açlığım tutmuşsa, kesin Tuşba'ya yollanıyorum. Mezelerde gözüm kalıyor. Sarma, ezme, haydari de sipariş ediyorum. Hazır Kurtuluş'a gitmişken Damla'dan limonlu ve kaymaklı (vanilyalı değil!) dondurma da alıyorum. Haftaya gideceğim konserlerin programını pazar gününden yapıyorum: Ghetto'da 23 Şubat: Kitschcraft. Tanımayanlara mini bilgi: 2009'da Terry Poison'la aynı sahneyi paylaştı ve Depeche Mode'un Tour of the Universe dünya turnesinin 14 Mayıs 2009 tarihli İstanbul ayağının warmup grubu olarak seçildi. Babylon'un her üç alanında, 24 Şubat; Jessica 6, Barış K, Dearhead DJ'liğinde geçecek !f Gökkuşağı Partisi. Salon'da 24 Şubat: Sağlam müzik yanında politik ve eleştirel şarkı sözleri yazan Neyse. Arkaoda'da 24 Şubat: DEform- E yani: Gündüz güzelce tozları alınıp raflara yerleştirilen plakların, gece geri çıkartılması, 'denizleri aşıp' DJ kabininde şuursuzca pikaplarda dönmesi hali. Nardis'te 25 Şubat: Yedi yaşında piyano çalmaya başlayan, Berklee'nin özel yetenek bursuna layık görülen, 2010'da en yüksek derece (Summa Cum Laude) ile mezun olan Meltem Ege.