Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin hemen ardından Ağustos 2018'de kur saldırısına maruz kalan Türkiye, son iki yılda attığı adımlarla ekonomide milli üretimi öncelleyen tarihi bir dönüşüm yaşıyor. Özellikle orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürünler ile ara mallarının üretiminin yerlileştirilmesi konusunda stratejik adımlar bir bir hayata geçiriliyor.
Türkiye'nin özellikle koronavirüs ile birlikte önemi katbekat artan üretim hamlesi, IMF reçetesi dışında hiçbir çözüm geliştiremeyen çetenin desteklediği ithalat lobisini köşeye sıkıştırdı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın hafta içerisinde yaptığı "Stratejik ve ülkemizde üretim imkânı olmayan ürünler haricinde artık ithalat eskisi gibi kolay olmayacak. Yerli üretimi ve yerli üretimin dünya ile rekabetini tüm politikalarımızda daha da önceleyeceğiz" açıklaması üzerine malum lobi "eski Türkiye'ye" ait argümanlarla saldırıya geçti.
TOKAT GİBİ YANIT GELDI
"Türkiye ithalat yapmadan ihracat yapamaz" savı ile ihracatın ithalata çok bağımlı olduğu ileri sürülürken, bu argüman OECD tarafından çürütüldü. OECD'nin ihracatın içindeki ithalat payı araştırmasına göre Türkiye yüzde 16.5 oranı ile en iyi ilk 20 ülke arasında yer aldı. Söz konusu oran Euro Bölgesi'nde de aynı seviyede bulunurken, Almanya'da yüzde 20.3, Çin'de yüzde 16.7, İspanya'da yüzde 21.6, Fransa'da yüzde 22.1 olarak belirlendi.
ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI
Türkiye kur saldırısının püskürtülmesini sağlayan dengelenme süreci ve sonrasında dışa bağımlılığı azaltmak için önemli adımlar attı. Faiz indirimleri ile birlikte finansman yükü tarihinin en düşük seviyelerine gerileyen sanayici artık üretime yoğunlaşırken, katma değerli üretimi desteklemek için hayata geçirilen İleri Verimli Milli Endüstri (İVME) Finansman Paketi gibi uygulamalarla milli üretim güçlendirildi. Bu hafta içerisinde de yerli sanayiyi ithalat baskısına karşı korumak amacıyla 800'den fazla ürüne ilave gümrük vergisi getirildi.