Auralar (kuzey/güney kutup ışıkları) gökyüzündeki, özellikle geceleri ve kutup bölgelerinde gözüken, doğal ışımalardır. Bu ışımalar ağırlıklı olarak İyonosfer’de meydana gelir. Aura borealis olarak da bilinen Kuzey Kutup Işıkları sadece Kuzey Yarımküre semalarında görünür. Görünme ihtimali, Kanada’nın kuzeyindeki arktik adalarında bulunan kuzey manyetik kutbuna yaklaştıkça artar. Manyetik kutbun yakınlarında oluşan aura tam üstte ve çok yukarıdadır. Kuzey ufku, yeşilimsi parlak ya da bazen soluk kızıl renkte, sanki güneş beklenmedik bir şekilde yükseliyormuş gibi aydınlatır. Aura borealis Eylül-Ekim ve Mart-Nisan aylarında nispeten artış gösterir. Aurora kelimesi Roma Şafak Tanrıçası’nın isminden gelir. Boreas’da Yunancada kuzey rüzgarına verilen isimdir. Tarih boyunca kuzey ışıklarının birçok ismi olmuştur. Cree halkı bu ilginç olaya Ruhların Dansı adını vermiştir. Güney’deki oluşum, aura avustralya/güney kutup ışıkları, benzer özelliklere sahiptir. Ancak kuzeydekine oranla Antartika’da, Güney Amerika’da ve Avustralya’da daha yüksek enlemlerde görünür. Avustralya anlamı ‘güneyin’ olan Latince bir kelimedir. Auranın esas enerji kaynağı Dünya`dan geçen güneş fırtınalarıdır. Manyetosfer ve güneş rüzgarı elektriği ileten plazmadan (iyonlaşmış gaz) meydana gelmektedir. Aura, manyetosferde yüklü parçacıkların birbirleriyle çarpışmasından meydana gelir. Güneşten gelen elektronlardan, protonlardan ve ağır partiküllerden oluşan yüklü parçacıklar atmosferin yüksek kısımlarında (yaklaşık 80 km üstü, 50 mil) atomlar ve moleküller ile çarpışır. Parçacıkların yükü 1 ile 100 keV (kilo elektron volt) arasında değişir. Bu parçacıklar Güneş’te oluşur ve Dünya’ya düşük enerjili güneş rüzgârları vasıtasıyla ulaşır. Güneş rüzgârının manyetik alanı uygun doğrultuda yaklaştığında (özellikle güney yönünde), Dünya’nın manyetik alanı ile etkileşir ve güneşten gelen parçacıklar manyetosfere girer, manyetik yol boyunca ilerler. Manyetik etkileşimin artması ile parçacıkların Dünya’ya doğru hızlarını artırır. Atomlar ve moleküller atmosferdeki çarpışma ile elektriksel olarak uyarılır (uyarılama, kısaca elektronların fazla enerji almaları sonucu daha üst orbitallere çıkmasıdır). Kimyasal olarak atomlar daha kararlı olmak istediklerinden, uyarılmış parçacıklardaki elektronlar temel seviyelerine geri dönmek isterler. Geri dönme esnasında fazla enerji de dışarıya maddenin dalga boyuna bağlı olarak farklı renklerde bırakılır. Atomik oksijenden dolayı çoğunlukla yeşil ve kızıl renkler oluşur. Moleküler azot ve azot iyonları düşük seviyeli kızıl ve yüksek seviyeli mavi/mor renklerini oluşturur. Atmosferin yüksek katmanlarında farklı gazlar ve bileşiklerle etkileşiminden farklı renkler ortaya çıkar. Ayrıca, güneş rüzgârının yoğunluğu da oluşan auranın rengini belirler. Genellikle aura ya dağınık parıltı olarak ya da 'perde' şeklinde doğu-batı doğrultusunda uzanmış bir halde görünür. Bazen, 'durgun ark' (dinamik aura) meydana gelir; aslında sürekli gelişir ve değişir. Her perde, her biri manyetik alan çizgilerinin doğrultusunda sıralanmış, paralel ışınlardan oluşur.