Ankara'da Tunahan Yılmaz'ın köpeklerin saldırısına uğrayarak ağır yaralanması sonrasında sokak hayvanları yeniden gündeme oturdu. İstanbul'da tam sayısı bilinmemekle birlikte 162 bini kedi 128 bini de köpek olmak üzere 290 binin üzerinde sokak hayvanı bulunuyor.
Güncel olmayan verilere göre, İstanbul'da en çok sokak köpeği yaklaşık 18 bin ile Beykoz başı çekerken bunu 10 bin ile Arnavutköy, 7 bin 500 ile Maltepe, 6 bin 500 ile Çekmeköy takip ediyor. Adalar, Şişli, Fatih ve Esenler'de ise sokak köpeği sayısı binin altında. Sokak hayvanlarının sayısının bu denli çok olması, onlarca sorunu da beraberinde getiriyor.
NEDEN SALDIRGANLAŞTILAR?
Düzensiz beslenme
Kısırlaştırmama
Yüksek doğum oranı
Aşıların yapıl(a)maması
Havaların soğuması
İnsan şiddeti
Terk edilme sonucu sokağa adaptasyon stresi
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Büyük barınaklar yerine ilçe veya mahalle dispanserleri kurulmalı.
İdari para cezası artırılmalı, gerekirse hapis cezası getirilmeli.
Kısırlaştırma, aşılama, küpeleme ve yerinde yaşama sağlanmalı.
Ekonomik külfeti olan barınak yerine kısırlaştırma kampanyası yapılmalı.
Yasadışı merdivenaltı cins hayvan üretimi sıkı takip edilmeli.
Çip sistemi daha da artırılmalı.
HIZLA ARTAN SAYILAR ÖNLEM ALMAYI ZORLAŞTIRIYOR
Sokaklarda yaşayan hayvanlar; vatandaşlar, hayvanseverler, belediyeler ve sivil toplum kuruluşları tarafından beslenirken hayvanların çoğu düzensiz ve dengesiz bir beslenmeye maruz kalıyor. Kısırlaştırılmayan, aşıları yapılmayan sokak hayvanları, havaların soğuması, beslenmedeki düzensizlik, zaman zaman vatandaşların uyguladıkları şiddet de eklenince saldırganlaşarak başta çocuklar olmak üzere insan yaşamı için tehlikeli hale geliyor.
Ayrıca son yıllarda evcil hayvan sahiplerinin bakamadıkları hayvanlarını sokağa bırakması da bir yandan sokaklardaki hayvan sayısını artırırken bir yandan da sokak yaşamına alışmaya çalışan hayvanların girdikleri stres sonucunda daha saldırgan olmasına neden oluyor. Bir doğumda en az 7-8 yavru dünyaya getiren sokak hayvanlarının kontrolsüz çoğalması da hayvanlar konusunda tedbir alınmasını oldukça zora sokuyor.
KISIRLAŞTIRMA KONUSU
Sokak hayvanlarında başta parazitler olmak üzere çeşitli hastalıklar görüldüğünü ve sokak hayvanlarının üremesinin kontrol altına alınması için kısırlaştırmanın yapılması gerektiğini söyleyen Veteriner Hekim Mustafa Emin Turan, "Sokak hayvanlarında başta parazitler olmak üzere bakteriyel hastalıklar sıklıkla karşımıza çıkıyor.
Sokak hayvanlarında parazit tedavilerinin ve aşılarının ve diğer aşılamaların olmamasından kaynaklı bu tür sorunlarla karşılaşabiliyoruz. Ülke genelinde kuduza karşı büyük bir aşılamamız var. Gerek barınak hekimleri gerek kamudaki gerekse özel sektördeki hekimlerimiz olsun sokak hayvanlarına kuduz aşısı yapılması konusunda duyarlılar. Ancak bir hayvanın bağırsağında veya midesine iç paraziti varsa bunun diğer hayvanlara bulaştığı durumlarla karşılaşabiliriz.
Sokakta ne bulurlarsa yeme formunda beslendikleri için bizim de bu beslenmeye el atmamız lazım. Beslenme odakları kurmamız ve dengeli ve yeterli beslenmelerini sağlamamız lazım. İnsanlarımız arasında sokak hayvanları potansiyel bir tehlike olarak görülüyor. Bunlar potansiyel bir tehlike değil eko sistemin koruyucularıdır. Eko sisteme baktığımızda hepsi bir zincir halindedir. Bizim burada yapmamız gereken üremeyi kontrol altına almaktır. Üremeyi kontrol altına almak da belediyelerin yaptığı çalışmalardan geçer. Üremeyi kontrol altına alırsak üreme yoluyla bulaşan hastalıkları kontrol altına almış oluruz. Köpekler bir doğumda 7-8 tane yavru doğurabilirler. Burada yapılması gereken çocuklarımızın kısırlaştırılmasıdır" dedi.
"AL KISIRLAŞTIR AŞILA DOĞAL ORTAMINA BIRAK"
Sokak hayvanlarının gerekli işlemlerini yaptıktan sonra yeniden doğal yaşamına bırakılması gerektiğini söyleyen Turan, bir hevesle hayvan alan sonrasında bunları sokağa bırakanlara karşı da önlem alınması ve caydırıcı cezaların verilmesi gerektiğini ifade etti. Turan, "İstanbul'daki sistemi beğeniyorum. İstanbul'daki sistemde yaralı bir veya hasta bir hayvanı alırız, onu iyileştiririz iyileştirdikten sonra kısırlaştırırız.
Aşılarını yaparız ve aldığımız yere geri bırakırız ya da sahiplendiririz. Bu sistem aslında iyi bir sistem. Halkın sokak hayvanları konusunda eğitimden geçmesi gerekiyor. Bu çocuklar nasıl yetiştirilirse öyle davranıyor. Bizlerin karakterini yansıtan canlılardır. Bizim elimizde agresif büyüdüyse dışarıya bırakıldığında da bu şekilde davranacaktır. Satın almayın sahiplenin diyoruz. Özellikle melez ırk dediğimiz ırklar evde büyür, dışarıyı görmemiştir.
Bu hayvanı dışarıya bıraktığın zaman hayvanın tamamen dengesi bozuluyor ne yapacağını bilmiyor. Her şeyi kendisine karşı tehlike olarak görüyor. Ekonomik sebeplerle insanların ilk vazgeçtiği şeyler evcil hayvanları oluyor. Bir hevesle alıp büyük bir mutlulukla büyüttükleri canlıları sokağa bırakma durumları başladı. Dışarıda ne yapacağını bilmeyen bu canlı strese giriyor ve bu stres faktörü şeyin önünü açabiliyor.
Çip sisteminin biraz daha artırılması gerektiğini hayvanların daha kontrol altına alınması gerektiğini hayvanların bir mal değil de bir can olduğunun insanlarımıza bilgilendirilmesini yapmamız gerekiyor. Hayvanlara karşı işlenen şiddetin ve hayvanların başıboş bir yere bırakılmalarının, hayvan sahiplerinin hayvanlarını sokağa atmaları konusunda caydırıcı cezaların olması lazım. Maalesef bir taraf yaparken bir taraf yıkıyor. Olan da bu canlara oluyor. Burada potansiyel tehlike bizleriz bunun yansıması da sokak hayvanları oluyor" diye konuştu.
"GEÇMİŞTEN GELEN PROBLEM"
İstanbul 2 Nolu Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Timur Çerkez, "Bugün sokak hayvanlarıyla ilgili büyük bir sorun olduğunu görüyoruz. Bunun geçmişten gelen bir hikâyesi var. Geçmişte özellikle kısırlaştırma konusunda müdahaleler eksik kaldı. Bu aslında geçmişte yapmadıklarımızın sonucudur. Hukuk tüm hayvanları eşit kabul eder. Buradaki problem kanuna da baktığımızda uygulamaya da baktığımızda sahibi tarafından sokağa atılan hayvanlarda büyük bir problem çıkıyor.
Buna karşı kanun yetersiz kalıyor. Dolayısıyla o hayvan sokağa atıldığında büyük ihtimalle de kısırlaştırılmamış oluyor, popülasyonu kontrol altına alamıyoruz. Bazı belediyelerce de hayvanlar kısırlaştırılmadan yerleşim yeri dışına atılıyor. Orada da kontrol altına alınmadan çoğalıyorlar. Çoğaldıkça önlem alınamıyor. Sokaktan bir köpeğin alınıp beslenip çoğaltılması çok kolay. Sahibi tarafından bir hayvanın sokağa atılması karşısında 2 bin TL para cezası uygulanıyor ama o da çok az. Bunun artırılması lazım.
Hayvanı sahiplenen kişinin 30 gün içinde bunu belediyeye bildirmesi lazım. Hayvanı evden kaçarsa veya kaybolursa 7 gün içinde bildirim yapmak zorunda. Tabi bunları denetleyecek mekanizma lazım. Bir hayvanlara zarar veren insanlar problemi var. İkinci bir problem de saldırgan köpekler. Bunun ortasını bulamadık. Hayvanlarla iç içe yaşayacağız bu bir gerçek. Kültürümüzde hayvanlarla iç içe büyümüşüz. Burada problem popülasyonun kontrol edilememesidir" dedi.
"MÜDAHALE EDECEĞİMİZ NOKTAYI İYİ SEÇMELİYİZ"
Sokak hayvanlarıyla ilgili sorunlu noktanın iyi tespit edilmesi gerektiği ve hayvanlara karşı işlenen suçların ve sokak hayvanlarının rahatça sokağa bırakılmasının kanunlarla cezalarının artırılması gerektiğini söyleyen Timur Çerkez, "Kanuni düzenlemeye gidilmesi gerekiyor. Bu düzenlemede de hayvanları terk edenlere, hayvanları dövüştürenlere, hayvan ticareti yapanlara verilecek cezalar artırılmalıdır. İdari para cezaları çok düşük. Biz yıllarca hayvanların kısırlaştırılması için bağırıyoruz.
Kanun belediyelere sen sokak hayvanını bakımevine al, kısırlaştır, tedavisini yap, aşılarını yap, kimliklendir ve doğal ortamına geri bırak diyor. Bu konuda biraz eksik kalıyoruz. Barınaklar buna yetmiyor. Barınaklara ne kadar hayvan alabilirsiniz ki? Veteriner hekimler yetmiyor. Kanuna göre hayvanların yeri barınaklar değildir. Doğal ortamıdır. Hayvanları asla düşman olarak görmemeliyiz. Burada müdahale edeceğimiz noktayı doğru seçmemiz gerekiyor. Saldırgan hayvanlar genelde çeteleşmiş ve gruplaşmış köpeklerdir. Bunlar hem başka köpeklere hem kedilere zarar verip öldürüyor hem de insanlara zarar veriyorlar. Bunlara müdahale etmemiz şart. Bu köpekler için tüm köpeklerin başını yakamayız. Devletin de elini taşın altına koyması gerekiyor.
Kısırlaştırma, saldırgan hayvanların sokaklardan alınması, onların ayrı bir yerde rehabilite edilmesi görevini yapmak zorundadır. Köpekleri eğiterek topluma zararlı bir konuma da sokabilirsiniz topluma faydalı bir konuma da getirebilirsiniz. Gerçekten bakabilecek insanların hayvan sahibi olması gerekiyor. Ülkemizde insanlar istediği gibi alıp bir süre sonra sokağa bırakabiliyor. Bunun çözülmesi gerekiyor. Cezalar, denetimler konusunda eksiğiz. Milletçe hayvanları seviyoruz ama kanuni anlamda düzenlemelerin yapılması gerekiyor. İdari para cezaları ile olabilecek bir şey değil gerekirse hapis cezaları getirilmelidir" diye konuştu.
"SOKAK HAYVANLARI KÜLTÜREL MİRAS"
Türkiye'de sokak hayvanlarının 700-800 yıllık bir kadım geçmişinin olduğunu ve külterel miras olarak görüldüğünü söyleyen Dört Ayaklı Şehir Koordinatörü ve Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mine Yıldırım, "Türkiye'de sokak hayvanları sorun olarak değil aslında yüzyıllar boyunca bir kültürel varlık bir kültürel miras olarak görülüyor. Sokak hayvanlarının Osmanlı ve Bizans dönemlerine uzanan en kabul edilebilir teoriye göre, 700-800 yıllık bir tarihi var. Sokakta yaşayan hayvanlar özellikle de köpekler insanla birlikte evrimleşiyorlar. Bu hayvanlar ne yaban hayvanı ne de evcil hayvanlardır. Türkiye'de bizim kültürel değerimiz bu hayvanlara sokakta bakmaktır. Hayvanları eve kapatmak, tesis barınak kurarak oraya kapatmak son derece yeni bir şey.
Aslında geleneksel olan daha kadim olan bu hayvanlara sokakta bakabilmektir. Kamusal alanları birlikte paylaşabilmektir. Osmanlı tarihinde sokakta yaşayana merhamet gösterme kültürü, evsize bakıma muhtaç olana güçten düşmüş olana bakma koruma ve kollama ve dayanışma kültüründen gelen bir şeydir. Türkiye'de sokak hayvanlarının varlığını konuştuğumuzda aslında bu geleneğin izlerini konuşuyoruz. Sokak hayvanlarına karşı şiddete davet ettiğinizde onların yok olmasını savunduğunuzda bu geleneği söküp atmayı konuşmuş oluyoruz. Bu hayvanlar eski çağların dervişleridir. Dervişlerle evsizlerle birlikte yaşıyorlar. Çok özel ve büyülü bir devlet müdahalesi yöntemi olduğu için değil tamamen kültürel, inançtan gelen, mahalle yapısından gelen düşünceyle korunmuşlardır. Hayvanlar mahallenin bir ferdi muamelesi görüyor" dedi.
"HAYIRSIZADA VAKASI KIRILMA NOKTASI OLDU"
Türkiye'deki sokak hayvanları konusunda böyle bir kültür varken 1910 yılındaki Hayırsızada Vakası'nın bu düşüncede kırılmaya sebep olduğuna dikkat çeken Mine Yıldırım, "1910 yılındaki Hayırsızada Vakası olarak tarih kayıtlarına geçen vaka, İttihat ve Terakki Hükümeti'nin İstanbul'daki 80 bine yakın sokak köpeğini toplayıp İstanbul'un en uzak adası Sivri Ada'ya sürgün etmesine ve ölüme terk etmesine diyoruz. Batı'nın hayvansızlaştırılmış şehirlerine öykünme o kadar ön plana çıkmış ki dönemin hükümeti İstanbul'dan bir Avrupa kenti görüntüsü ortaya çıkartmaya çalışıyordu. Merkezi Avrupa şehirlerinde 3-40'a yayılan bir dönem içinde sistematik çalışmalarla sokak hayvanları öldürmüş şehirlerdir. Türkiye'deki hayvan hakları düşüncesi oldukça özgündür. Gelenekten beslenir. Gelenekten beslenen hayvan hakları düşüncesinde hayvanın sağladığı hiçbir fayda olmasa da yaratılmış olmaktan kaynaklı bir hakkı vardır" diye konuştu.
"KISIRLAŞTIRMA DAHA AZ MALİYETLİ"
Sokak hayvanlarıyla ilgili önce temel ihtiyaçlar olan kısırlaştırma ve temel aşılamanın yapılmasını gerektiğini bunların yapılması sonrasında saldırganlık gösteren bir hayvan olmadığını belirten Dr. Mine Yıldırım, "Hayvan popülasyonunu belirli bir dengede tutma ve hayvanları sağlıklı yaşatma daha az maliyetlidir. Biz hep büyük barınaklar yerine mahalle veya ilçe bazında hayvan hastaneleri veya küçük dispanserler nasıl ki aile sağlığı merkezleri varsa hayvan için bu gibi yerler kurulmalıdır.
Şehrin iki tarafında hayvanlar için hastaneler olmalıdır. Sokağınızda bir hayvana araba çarptığında götürebileceğiniz bir belediye hizmeti yok. Belediye olarak sokak hayvanlarının sorunlarını çözmek istiyorsanız bütün köpekler kısırlaştırılmalı, temel aşıları yapılmalı, küpelenmeli ve yerinde yaşamalıdır. Bunları yaptıktan sonra sorun devam ediyorsa başka problemleri konuşmalıyız. Siz temel olarak hayvanın hizmetini yapmıyorsunuz ki. Hayvan sağlığında koruyucu önlem almadıkça hastalık çıkacaktır. Saldırganlık çıkacaktır. Hayvanın dengesi bozulacaktır ve insan sağlığı bozulacaktır. Tüm bu koruyucu ve daha az maliyetli tedbirleri almayıp kamu kaynağını barınaklara ayırırsanız bu sürdürülebilir değildir. Kısırlaştırılmış, aşılanmış ama yine de saldırganlık gösteren bir hayvan yok.
Barınaklar çözüm olmadığı gibi sorunu arttırıcı etkisi olacaktır. İnanılmaz bir kamu kaynağı harcanacaktır. Barınaklar yerine yaygın kısırlaştırma kampanyası yapılması gerekiyor. Kısırlaştırılmayan her hayvan hastalık demektir. Türkiye'de hayvanı sokağa terk etmek de çok görülen bir şeydir. İnsanlar yılbaşı hediyesi, sevgililer günü hediyesi, doğum günü hediyesi olarak eşine dostuna hayvan alıp sonra da sokaklara atıyorlar. Yazlık bölgelerde çok fazla var. Sokakta doğan hayvan kısırlaştırılmışsa uzun yıllar yaşayabiliyor ama insana alışmış hayvan sokakta yaşayamıyor. Hastalanıyor, psikolojisi bozuluyor. Yasa dışı merdiven altında cins hayvan üretimi yasaklanmalı ve denetlenmelidir. O kadar fazla cins hayvan üretiliyor ki insanlar bunun ticaretini yapıyor. Kanunda yasak ama caydırıcı ceza getirilmelidir. Caydırıcı ceza gelirse suç azalır" dedi.