Werner Herzog'un yönettiği "Kötü Polis: New Orleans Limanı/Bad Lieutenant: Port of Call New Orleans" filminde çok sayıda tipik Nicolas Cage sahnesi var. Aralıklarla karşılaştığınız bu sahneleri, artık alıştığınız bir hayranlık ve şaşkınlık kırıntısıyla seyrediyorsunuz. Herzog'un filminin çıkış noktası, Abel Ferrara'nın yönettiği ve başrolünde Harvey Keithel'in oynadığı 1992 yapımı "Kötü Polis" (Bad Lieutenant) filmi. İki filmde de, canlandırılan karakterle karakteri canlandıran oyuncu arasındaki ilişkinin silikleştiği performanslar dikkat çekiyor. Bu bazen izleyiciyi gülmekten kıvrandıran sahnelerle bezeli aşırı ve grotesk bir komediye dönüşüyor. Fakat bazen büyük bir oyunculuk gösterisini de karşınıza getirebiliyor. Ancak filmi seyrettikten sonra Cage'in ne kadar delileşebileceğini ve bir aktörün uçlarını yoklamasının ve biraz da geçmesinin ne kadar heyecanlı olabileceğini anladım. Herzog'un barok anlatım tarzı ve aktörün mükemmel eş zamanlılığının etkisiyle, Cage'e farklı bir gözle bakmaya başladım. Kariyerinde o kadar garip ve yanlış dönüm noktaları olmuştu ki, onun yeteneğini ve yeteneğinin sınırlarını erkenden kavramak zor olmadı. Bunun bir nedeni, kariyerinin başından beri (ilk filmi, aşk acısı çeken bir punkçıyı canlandırdığı 1983 yapımı Vadili Kız'dı) Cage'in abartılı mimiklerinin ve tuhaf ses tonunun aktörlüğünün önüne geçmiş olması. Cage'i alışılmışın dışında bir aktör yapan ve diğer aktörlerden farklı kılan şey, onun bir filmde çok iyi başka bir filmde çok kötü olması, hatta filmin bir sahnesinden diğerine değişiklik göstermesi. Onu sürekli izlenir kılan bu özelliğe, (belki de star olmanın en önemli şartı olan ve hiç kuşkusuz oyunculuk yeteneği ve hatta fiziksel güzellikten bile daha önemli bir özellik bu) en başından beri sahipti Cage. Gazeteciler daha sonra Cage'in set dışında da renkli bir kişilik olduğunu, rollerine gerçekten havaya girerek hazırlandığını öğrendiler. Kariyerinin ilk yıllarıyla ilgili değişmez hikâyeler biri, "Birdy" (1984) filminde canlandırdığı Vietnam'da savaşmış bir askerin acısını anlayabilmek için dişlerini uyuşturmadan çektirmesidir. Cage ayrıca "Vampirin Öpücüğü" (1989) filmi için kımıl kımıl, canlı bir su böceğini kamera önünde yutmuştur. Bir süre sonra bu aşırılıklar Cage'in üzerine yapışıp kaldı, onu tanımlayan bir özelliği oldu ve "adam, tarz ve delilik" denkleminin parçalarını ayırt etmeyi zorlaştırdı. David Lynch'in 1990 yapımı Vahşi Duygular'ı (Wild at Heart) ile olumlu eleştiriler alan aktör, 1990 yapımı Top Gun kopyası olan "Ateş Kuşları" filmiyle faturalarını ödeyebildi. Daha sonra da efsane yapımcı Jerry Bruckheimer ile çalıştığı altı filmin ilki olan "Kaya"da boy gösterdi. Normal ateş topları kullanılarak ve mekân-uzam karışıklığı yaratılarak Michael Bay tarafından çekilen "Kaya," Tom Cruise filmleri kadar gişe hâsılatı yakalayamadı. Ancak Cage bu filmle gişelerde ilk 10'a sağlam bir giriş yaptı. Geçtiğimiz on yılda, "Con Air", "60 Saniye" ve "Büyük Hazine" gibi gişe rekorları kıran filmlerde rol alan Cage, hem Bruckheimer hem de Disney'in vazgeçilmezlerinden biri oldu. Ölümüne içen eski bir Hollywood senaristini canlandırdığı ve kendisine en iyi aktör dalında Oscar kazandıran 1995 yapımı "Elveda Las Vegas" adlı drama filminin de aralarında bulunduğu romantik filmlerde de karşımıza çıktı Cage. Son yıllarda Cage'in seçici (ya da zevkli) davranmaması, kariyerindeki yükselişi gölgeledi. Komedi versiyonuyla tekrar çekilen The Wicker Man'de (2006) Cage'i ayı kostümü içinde gördüyseniz, ne demek istediğimizi anlayabilirsiniz. Yine de "Kötü Polis"ten sonra kariyerine yüklediğimiz anlamlarla (ilk yıllarındaki tuhaf oyunculuğu, olgunluk dönemindeki başarıları ve orta yaştaki kötü seçimleri) ona hakkını verebiliyor muyuz merak ediyorum. Gerçek şu ki, Büyük Hazine ve Kehanet (2009) gibi yapımlarla büyük bütçeli filmlerde kendini kanıtladı ve maddi özgürlüğe kavuştu. Bu da Herzog gibi bir yönetmenle sınırlarını zorlamasını sağladı. Cage başarısızlığı alışkanlık haline getirdi ve çoğu zaman yeteneğini tüketti. Ama yine de "Kötü Polis"te gördüğümüz gibi, kariyerinin ilk yıllarındaki ve en parlak dönemlerindeki Nicolas Cage değişmedi. Bin bir suratlı, bin bir aksanlı bu adam, bazen iyiyi, bazen kötüyü, bazen de her ikisini oyunculuğuna yansıtan bu yıldız, filmlerine gitmemiz için neden üzerine neden veriyor bizlere.