Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEREM ALKİN

Türkiye’nin ‘kıtalararası’ stratejik önemi

1945-1990 arası küresel ekonomi- politiği derinden etkilemiş olan 'Soğuk Savaş' dönemi, 'iki kutuplu dünya'da 'Batı Bloku' ile 'Doğu Bloku' arasında hayli derin bir siyasi, ticari ve askeri rekabeti de tırmandırmıştı. 'Siyasi' rekabet düzeyinde, bilhassa ABD ile Sovyetler Birliği arasında iki bloka da dahil olmak istemeyen ülkeleri yanına çekme mücadelesi; 'ticari' rekabette Genelleştirilmiş Tarifeler ve Ticaret Anlaşması (GATT) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun karşısında COMECON; 'askeri' rekabette ise NATO'ya karşılık Varşova Paktı'nın yanı sıra, Kore ve Vietnam Savaşları ile ciddi bir 'saha' rekabeti de söz konusuydu. Bu süreçte, Türkiye'nin konumu ise, siyasi, ticari ve askeri boyutları ile, bilhassa Avrupa ile Orta Doğu arasında irtibatı sağlayan 'stratejik köprü' konumuydu.
Türkiye, kendisine 'uygun' görülen rolü hiçbir zaman benimsemedi. Küresel ekonomi-politik sistemde 'hak ettiği' rolün her zaman daha geniş coğrafyaları kapsayacak bir potansiyele işaret ettiğinin farkındaydı. Bu nedenle, 1950'den itibaren, 'iki kutuplu dünya'da o dönemin 'güç merkezleri' ile daha dengeli, Türkiye'nin ali menfaatleri için daha anlamlı ilişkiler kuran Türkiye, ne yazık ki, 'Batı Bloku'ndan uzaklaştığı görüşü ile, her defasında 'demokrasi düşmanı' müdahelelere maruz kaldı. 1960 askeri darbesi, '12 Mart' muhtırası, 1980 askeri darbesi ve '28 Şubat' süreci, 2004 müdehale girişimi, Türkiye'nin küresel itibarı açısından, 'sivil demokrasi'mizin ardı ardına maruz kaldığı ağır şoklardı. Acıdır ki, Türkiye açısından uluslararası alanda, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi alanlarda bazı sorgulamalara da sebep oluşturdu.
Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türk siyasi tarihinde en sert ve en köklü 'demokratik' tepkiyi gösteren ilk siyasi lider olması, Türkiye'nin 'demokrasi' alanındaki kazanımlarından asla taviz verilmeyeceğini net bir şekilde vurgulaması ve Türkiye'nin demokrasi kültürü ve mirası adına güçlü ve kararlı bir liderlik ortaya koyması, çok şükür ki, 15 Temmuz FETÖ hain darbe girişimini de yerle yeksan etti. 'Tarihi' bir toplumsal birliktelikle, halkın demokrasiye sahip çıkması bu hainliği başarısızlığa uğrattı. Türk demokrasisi adına bu 'tarihi' an, aynı zamanda Türk halkının, Türk reel sektörünün 2003'den itibaren yeniden keşfettiği 'özgüven'ini sahaya yansıttığı, bu 'özgüven'in mimarı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sahip çıktığı ve Türkiye'yi küresel ekonomi-politik sistemde üstlendiği ve üstleneceği rol açısından, 'Soğuk Savaş' döneminde dikte edilmeye çalışılmış bir 'daraltılmış' rolle sınırlandırmanın artık mümkün olmadığının da tüm dünyaca anlaşıldığı bir an da oldu.
Türkiye, bugün, Asya, Avrupa ve Afrika arasında üretim, enerji, ulaşım, ticaret ve lojistik alanındaki çok yönlü 'işbirliği ağı'nın en vazgeçilmez ülkeleri arasındadır. Bunun yanısıra, Kuzey Amerika ve bilhassa Latin Amerika ile yeniden yapılanan ilişki ağı, Türkiye'nin 'insani ve girişimci' diplomasi becerisini ticaret, ulaştırma ve lojistik alanlarıyla da zenginleştirerek, ülkemizi 5 kıtada iddiasını ortaya koyan bir 'oyun kurucu' ülkeye dönüştürmektedir. Bu nedenle, 'milli ve yerli' enerji, savunma, dijital teknoloji atılımları da bu analizin içerisine dahil edildiğinde, Türkiye'nin 'kıtalararası' stratejik önemini algılamak ve tanımlamak daha da anlamlı hale gelmekte. Bu nedenle, 'Yeniden Asya' Açılımı, 'Yükselen Afrika' Açılımı ve 'Latin Amerika' Açılımı ile, Türkiye'nin kıtalararası siyasi, iktisadi, ticari, askeri ve istihbari diplomasi becerisini perçinlemeyi sürdüreceğiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA