Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Bu neyin siyaseti?

Sonda söyleyeceklerimizi başta söyleyelim. Ve soruları sıralayalım:
1- Genelkurmay İç Güvenlik Harekât Daire Başkanı Tümgeneral Fahri Kır, neden geçtiğimiz hafta bir basın toplantısı düzenleyip, "Terör eylemleri artacak" uyarısında bulunma gereği duydu? Bu beyan, önlem almak kadar ön alma politikasının da ipucu muydu?
2- Türkiye, BM Güvenlik Konseyi'nde, İran'a yönelik yaptırım tasarısına "hayır" oyu verince Ankara'da kulis üstüne kulis yapan ve bu duruşun bir faturası olacağını ima eden ABD Büyükelçisi James Jeffrey, Şemdinli baskını sonrası neden, "İstihbarat paylaşımı devam ediyor. Talep olursa daha fazla katkı sağlayabiliriz" deme gereği duydu? ABD, Türkiye'ye, "huzurunuzun bozulmasına değmez, gerçek dostunuz biziz" mesajı mı verdi? Jeffrey'nin açıklamaları aynı zamanda bir halkla ilişkiler faaliyeti miydi?
3- Nihayet, Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında, neden, "Kimse, güvenlik güçlerimiz şunu talep etti de hükümet karşılamadı diyemez. Ne talep edildiyse A'dan Z'ye hepsini temin ettik" deme gereği hissetti? Açılımın, terörle mücadeleyi zayıflattığı yönünde gelişen algıyı mı kırmak istedi? Yoksa siyasiler dışındaki görev ve sorumlulukları da mı hatırlattı?
Terör örgütü PKK, sınırda veya şehirde eylem yapabilecek güçte olduğunu gösterme iddiasıyla kanlı oyunlarına devam ederken, yani yaranın sıcaklığı henüz geçmemişken, "Ankara'da süregelen manevraların" arka planına inmek, şimdilik acelecilik olur. Ama yarın cevap bulunması gereken sorular, bugünden birikiyor. Yukarıdaki sorulara ek olarak, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muammer Güler'in, neden kritik güvenlik zirvesinde bulunmadığı, neden bu teşkilatın "istihbarat değerlendirme merkezi" gibi hayati fonksiyonlarının aylarca işletilemediği gibi sorular...

***

Habur sendromu, Reşadiye şoku derken son dönemde sadece vitrine yönelik toplantılar dizisi ile gelişen demokratik açılımda gelinen noktayı salim kafa ile değerlendirmemiz zorunlu. Kuşkusuz, terör örgütünün saldırıları haberleştirilirken medyaya düşen görevler var. Acı olayların adeta prodüksiyon haline getirilmesinin, toplumda dehşet etkisini artırdığı, yılgınlığı tetiklediği bir gerçek. Burada duyarlılık bekleyen sayın İçişleri Bakanı'nın aynı anda kamuoyu ile paylaşması gereken bir bilanço yok mu? Ne oldu Kasım 2009'daki Meclis Genel Görüşmesi'nden bu yana? Kısa, orta, uzun vadeli adımlar değerlendirildi mi? Örneğin, Gediktepe mevziine sızan teröristlerin, çoban zannedildiği açıklanmışken, yayla yasakları nasıl kaldırılacak, yol kontrolleri nasıl azaltılabilecek? Bu noktada kim idari inisiyatif alacak?
Veya "Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu, Bağımsız Kolluk Denetim Mekanizması, Bağımsız İnsan Hakları Başkanlığı" için neden bu kadar bekleniyor?
Teröristin değil ama onlara sempati duyanların mazeretlerini ortadan kaldıracak, devleti daha güvenilir kılacak kararlarda niçin daha hızlı hareket edilemiyor?
En önemlisi, açılım çerçevesindeki adımların çoğu, terör örgütünün Kürt kökenli vatandaşların temsilcisi olmadığını göstermeye, ulusal bütünlüğü sağlamlaştırmaya dönükken, nasıl oldu da örgüt, bu adımların kendi varlığı sayesinde atıldığı izlenimi yarattı?
Hal böyle ise yaklaşan genel seçimde örgüt, ilave taviz koparma hayali ile etnik temelli siyaseti kemikleştirmeyecek mi? Muhatap alınma umudunu canlı tutmak için hain tuzaklarına yenilerini eklemeyecek mi?
Teröristlerin, dağda kırılan direnci tazeleyip, sahada psikolojik üstünlüğü ele geçirme planı nasıl bozulacak?
Önümüzdeki dönemde açılımın güncellenmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu aşamada, kapsamlı af olasılığını içeren köklü önlemler alınamayacağına göre yapılacak sınırlı iş, "sivil toplumun devrede, sivil çözümlerin masada tutulması", "güvenlik güçlerine moral verilmesi ve toplumun sağduyusuna güvenilmesi" olacaktır!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA