tanıştığınızda yabancılık çekmeyeceksiniz; ufak tefek, önce biraz çekingen ama sonra meşhur gülümsemesi ödül gibi karşımızda. Dünya tatlısı hâlleri ve 'masum' güzelliğiyle Amelie olarak 12 yıl önce hayatımıza girdi. Arada Fransız komedilerinin vazgeçilmez ismi olsa da şirinlik muskası imajını üzerinden atmak için çok çabaladı, meşhur küt perçemini ve postallarını geride bıraktı, gelecek ay 37 yaşında olacak. Londra'daki mülteci Türk kızı Şenay'ın acılarını (
Kirli Tatlı Şeyler), efsanevi Fransız modacının kariyer hırsını (
Coco Chanel'den Önce) layıkıyla oynadı.
Da Vinci Şifresi'yle başladığı Hollywood macerasının devamı gelmedi. Bu hafta vizyona giren
Bir Kadının Gözyaşı filminde, hayata muzipçe bakan, kocaman siyah gözleri isyan ve hüzünle doluyor. Burjuva kadını Therese rolünde 1920'lerin mutsuz evliliği içinde sıkışıyor.
- Therese rolünde size cazip gelen neydi, gelenekler içinde sıkışan bir kadın olması mı?
- Elbette! Kadının 100 yıl içinde aldığı yol önemli ama hâlâ mutsuz şekilde yaşayan kadınlar çok. Modern dünyada kadına bazı özgürlükler verilmiş gibi ama annelerimiz de bunu almak için çok mücadele etti, hatırlamamız gerek. Therese'in en büyük sorunu isyan edememesi, içine atması. Bu da deliliğe kadar götürüyor insanı.
-
Filmde mektupların çok önemli rolü var. Dijital iletişim çağında kağıt üzerine kalemle yazmak bu size nasıl geliyor?
- Sanal âlemle hiç işim olmaz! Nostaljik bulacaksınız ama ben hâlâ mektup yazıyorum. Eski moda mektup fikri çok daha cazip, çünkü karşınızdakiyle kişisel bir ilişki kuruyorsunuz, emek harcıyorsunuz. Sosyal ağlar, internet ve dijital gruplar bana çok uzak. Yakın arkadaşlarımla yüz yüze, karşılıklı zaman geçirmek varken, kısa kısa, cümle bile olmayan notlarla neden haberleşeyim ki!
- Komedilerden bıktınız mı?
- Haksızlık etmeyeyim, komedi de ciddi bir iştir. Ama ciddi oyuncu olarak kabul görmenin yolu dramlardan geçiyor. Ciddiye alınmak da değil, her oyuncunun kendini sınava sokması gerektiğine inanıyorum. Kalıpları sevmiyorum. Yeteneğimin sınırlarını zorlamak istiyorum. Terzi de, ayakkabıcı da olsanız aynı şey.
-
Amelie ile anında dünya çapında bir şöhret yakaladınız, bu imaj ayağınıza çok dolandı mı?
- Amelie rolüne minnettarım, bana tüm kapıları açtı. Her genç oyuncunun rüyasıdır. Ama aynı zamanda başıma bela olduğunu da söylebilirim. Çünkü bu şirin ve masum kız imajını aşmak zor oldu. Belki 100 farklı versiyonda aynı rol teklifiyle karşılaştım, biraz bunalıma girdiğimi itiraf edeyim. Neyse ki hemen ardından
Kirli Tatlı Şeyler karşıma çıktı ve rahat bir nefes aldım.
-
Filmin yönetmeni Stephen Frears, o dönem İstanbul Film Festivali'ndeydi ve ona hep mülteci Türk kızı Şenay rolüne sizin seçilmeniz soruldu, haberiniz var mı?
- Stephen'dan duydum, hatırlıyorum! Güldük geçtik tabii ki. Türkiye'deki oyuncular da eminim yeteneklidir ama sonuçta yönetmenin kararıdır. Herkes milliyetine göre oynasaydı sinema sanatı olmazdı. Benim için Amelie'den sonra şahane bir değişiklikti.
-
Amelie başkalarının hayatına müdahil olarak hayatı keşfediyordu, siz nasılsınız?
- Yanlış anlamayın ama Amelie imajını reddediyorum, çünkü bu çağda kimse masum değil. Açıkçası kendinizle yüzleşmeden olgunlaşmak mümkün değil. Arayış ve macerayı insanın kendi başını yaşaması gerekiyor.
- Peki sinema dışında neleri seversiniz?
- Resim yapmayı ve kitap okumayı seviyorum. Arkadaşlarımla buluşup sohbet etmek benim için bulunmaz bir nimet. Biraz içine kapanık bir insanım. Dünyadaki meselelere kafa yorarsanız, üzülüyorsunuz. Haberleri izlemek dahi çok acı geliyor.
Her kadın şık giyinmeyi sever
- Da Vinci Şifresi'yle başladığınız Hollywood macerasının devamı gelmedi, neden?
- Los Angeles'ta yerleşik olmak gerek, çünkü her davete katılıp, tanımadığınız yüzlerce insanla tokalaşmak durumundasınız. Sonra evde oturup telefonunuzun çalmasını bekleyeceksiniz. Buna itirazım yok. Ayrıca mecbursunuz. Amerikan sinemasını, eski Hollywood'u seviyorum, onlarla büyüdüm. Ama orada her şey imaj demek, her zaman bu imajı pazarlamak ve oynamak çok yorucu! Bu kadar rol yapamazdım! Ayrıca özel hayatım benim için çok kıymetli. Çelişkili konuşuyorum gibi ama değil. Fransa'da hem star olup hem de istediğinizde gözlerden uzak olabilirsiniz.
- Hem star olup hem de gözlerden uzak nasıl yaşanır?
- Bakın ben biraz utangacım, içimden geçenleri rahatça ifade edemiyorum. Yani ünlü gibi yaşamak, her an izlenmek bana göre değil. Arkadaşlarımla bir kafede rahatça takılmalıyım. Bunun bedeli Hollywood starı olmamaksa, razıyım. Zaten vazgeçtim, döndüm. Oralarda mücadele etmek için yeterince hırslı bir kişiliğim yok. Her trendi takip etmek, ona göre göre süslenip giyinmek zor iş.
- Chanel reklamlarında yer aldınız, modayla aranız nasıl?
- Şık kıyafetleri, hoş takıları her kadın sever bence. Chanel hem Fransız hem efsanevi bir dünya markası, gururla kabul ettim. Coco Chanel, döneminin devrimci bir kadını, erkekler aleminde geri panda kalan kadını ön plana çıkarmış. Moda deyip geçmemek gerek. Takıntılı olmasam da modayı takip ediyorum, tasarım ayakkabılara da bayılıyorum. Ama insanların giydiklerim yerine yaptığım işleri konuşmasını isterim.