Önceki akşam gerçekleştirilen ve Obama'nın galibiyeti ile sonuçlanan son TV tartışması ABD'nin Ortadoğu algısı açısından önemli ipuçları verdi. Tartışma sonrası gerek moderatör Sheiffer'in soruları gerekse her iki adayın cevapları adeta Orta Doğu dünyadaki gerilimlerin ve sorunların "tek müsebbibi" imiş yanılsamasına yönelten cinstendi.
Dış politika ve savunma politikalarının ağırlıklı olduğu tartışmada, konu Ortadoğu'da sıkışıp kaldı. Af-Pak bölgesinden Afganistan'dan çekilme çerçevesinde kısmen bahsedilirken Rusya ve Çin'in dışındaki Asya-Pasifik, Transatlantik, Kanada, Avrupa ve Afrika kıtasına yönelik politikalarının esamesi bile okunmadı.
Dünyada "sorunlu görülen" alanlar daha fazla reyting alıyor olsa gerek, tartışmada en fazla ismi geçen ülkeler de Libya, İran, İsrail, Irak, Suriye oldu.
Yer yer "Kim daha çok İsrail'i seviyor?" müsabakasına dönüştürülen tartışmada İsrail'in ismi 34 kez geçerken her iki aday da Filistin'i nerdeyse ağzına bile almadı. Gecenin şampiyonu beklendiği gibi 47 kez ismi geçen İran olurken tartışma moderatör Bob Shieffer'in bu konuda ortalama bir Amerikalının sorabileceği seviyeden dış politika soruları ile şu havada geçti: "İran İsrail'e saldırırsa mı saldırırız, saldırmazsa ne yaparız, hangi şart ve şeraitte saldırırız? İsrail'e saldırırsa yanında dururuz. Ee ben de dururum…Ee o zaman sorun ne?"
Romney'nin Obama'ya "Başkan olduktan sonra ilk ziyaret ettiğin ülkeler Katar, Mısır, Türkiye oldu ama İsrail'i ziyaret etmedin. Bu kayıtlara geçti" cümlesiyle ABD'deki İsraillilere son dakika şirinlikleri sergiledi. Öte yandan Romney'e "Ben İsrail'e başkan olmadan önce gittim. Bağış toplamak için gitmedim. Hamas'ın bombasının yıktığı evleri ziyaret ettim" ifadeleriyle karşılık veren Obama da vaziyeti telafi etmeye çalıştı.
Konulara daha hakim görünen, politikalarını daha iyi anlatan taraf beklendiği gibi Başkan Obama'ydı. Romney'i ise daha savunmada kalan bir görüntü sergilerken yer yer minderden kaçan güreçci misali konuyu ekonomiye kaydırdı.
Romney tipik Cumhuriyetçi taktiğini izleyerek, dış politikada sorunlu bir alan üzerinden tehdit algısı oluşturdu. Sonra bunu ulusal güvenlik ve devletin bekaasına yönelik bir tehdit olarak kamuoyuna sundu ve bunun üzerinden puan toplanmaya çalıştı. Söylemlerinden, başkan olması halinde özellikle dış politikada Post-Bush dönemini aratmayacağını anladığımız Romney, önceki akşamki stratejisini de yine düşman üretme ve ülkeyi savunma taktiği üzerine kurmuştu ki tutmadı.
Zira, gecenin sonunda anketler halkın, Obama'nın dış politika alanındaki argümanlarının daha anlaşılır ve kabul edilebilir olduğunu düşündüğünü ortaya koydu. Düne kadar başa baş giden mücadelede dün akşamdan sonra başkan Obama avantaj sağladı. Zira,bu milyonlar önünde özellikle kararsız seçmenleri etkilemek için her iki adayın da son şansıydı, Obama da bunu iyi kullandı. Bundan sonraki süreçte özellikle salıncak eyaletlerdeki delege sayılarının artırılması için çalışacak. Her iki aday da ve seçimin sonucu neredeyse buralarda düğümlenecek.
Seçimlerde prim yapan Ortadoğu'da ABD'nin imajı..
İki adayın geldikleri siyasi ekolü gözönünde bulundurursak dış politikada kullandıkları, kullanacakları yöntemlerin derin farklılıkları bünyesinde barındırdığını bir gerçek. Lakin, önceki akşamki tartışmada iki adayın yöntemleri farklı olsa da söylem bazında aşağı yukarı aynı istikamette olduğunu gördük. Romney mi Obama'dan rol çalmaktadır yoksa Obama'mı daha fazla merkeze kaymaktadır? Bunu ancak seçimlerden sonra başkanın uygulamalarına bakıp görebileceğiz.
Zira, adaylar arasında Afganistan'dan 2014 sonu itibariyle geri çekilmede bir ihtilaf yok görünüyor. Keza, Suriye konusunda her iki taraf da Amerikan askerlerinin ülkede herhangi bir askeri müdehalede yer almayacağının teminatını vermiş durumda. Diğer yandan, İran konusunda da askeri müdehale başvurulacak "son liman" diyor her ikisi de. Yine İsrail'in bölgedeki en büyük hatta biraz daha ileriye götürerek "greatest" "en ulu" müttefiki olduğunu düşünüyor gerek Romney gerekse Obama.
Birbirlerini birçok konuda eleştiryorlar eleştirmesine. Özet olarak baktığımızda; Obama, Romney'nin geçmişte Rusya, Irak, Çin ile ilgili söylediği sözler ile çeliştiğini söylerken, bu konulara tam olarak hâkim olmamakla suçluyor. Romney ise Obama'nın ekonomi politikalarında 4 senelik görevi süresince başarısız olduğunu, ABD'nin dünyadaki imajının 4 sene öncesinden çok daha kötü durumda olduğunu ileri sürüyor.
Peki Romney'nin ABD'nin imajına ilişkin tespiti ne derece doğru? Bu konuda kaynaklar muhtelif…Pew araştıma şirketinin son çalışmasına göre Mısır, Lübnan, Ürdün, Tunus'da ABD imajı düşüşte. Pakistan'da keza aynı. Her ne kadar başkanlığa geldiği 2009 yılında yaptığı ziyaretler ve kullandığı retorik itibariyle kendisine umut beslenmiş olsa da son durum Obama'nın MENA ve Af-Pak özelinde Müslüman coğrafyasındaki imajinın düşüşe geçtiğini gösteriyor. Aynı araştırmaya göre Türkiye'deki pozitif imajı ise yüzde 10'larda ve bu oran son 4 sene içerisinde sadece yüzde 1'lik artışlar göstermiş.
Öte yandan BBC'nin 21 ülkede yaptığı anket Obama'nın Romney'e karşı yüzde 50'ye yüzde 9 oranında ezici bir çoğunlukla yeniden tercih edildiğini gözler önüne seriyor. Bu ülkelerden Romney'nin başkan olmasını isteyen tek ülke ise Pakistan olarak karşımıza çıkıyor.
Seçimlere iki haftadan daha kısa bir süre kala, başkanını seçecek olan Amerikan halkının ise en büyük endişesi ve ilgi alanı her zamanki gibi ekonomi. Bu yüzden halkın, ABD'nin dünyadaki imajı ile ilgili çok da endişesi yok gibi görünüyor. Öz söz, Amerikalılar ekonomik koşulları kimin iyileştireceğine inanıyorlarsa ona oy verecekler. İmaj çalışmaları sonraya kalacak...