ABD'de seçimlere bir aydan daha az bir süre kaldı. Obama ve Romney'nin seçim kampanyasına damgasını vuran ağırlıklı başlıklar ekonomi, sağlık ve sosyal politikalar oldu; ta ki geçtiğimiz akşam Başkan Yardımcılarının karşı karşıya geldiği ilk ve son televizyon tartışmasına kadar. Dış politika ağırlıklı tartışma, her iki tarafın pozisyonlarını ve farklılıklarını belirgin olarak değerlendirilmeye imkân tanıdı.
Aslında Joe Biden ve Paul Ryan'a sorulan dış politika konularını tahmin etmek çok da zor değildi. Zira Libya özelinde, ABD yönetimi ve hariciyesi son dönemde dört diplomatının öldürülmesinin ardından hayli zor duruma düştü. Hatta geçtiğimiz hafta Kongre'de yapılan oturum hayli gergin anlara sahne oldu. Dolayısıyla Libya en fazla zaman ayrılan konu olurken İran ve Suriye onu takip etti. Bu iki başlık altında net ve nokta atışı cümleler işittik başkan yardımcısı adaylarından.
Obama'nın Yardımcısı olmadan önce 40 yıllık senatörlüğüne Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanlığı görevindeyken veda eden Biden kuşkusuz ABD'nin Dış Politikasını belirleyen mimari ekibin başında geliyor. Biden, her ne kadar güler yüzlü görünse de gerektiğinde yüksek sesle "yeni bir savaşa ihtiyaç yok", Netanyahu'yu kastederek "Bibi biraz sakin olsun" diyecek kadar da şahin bir demokrat.
İşte Suriye konusunda "Suriye'de neden Libya'daki yol izlenmiyor" sorusuna da Biden aynı şahinlikle cevap verdi. Cevap netti: "ABD'nin en son ihtiyacı olan şey Orta Doğu'da yeni, büyük bir savaşın içinde olmak." Afganistan'a ilişkin bir soruya cevabında ise yine çarpıcı bir ifade kullandı Biden: "Afganistan'dan 2014 itibariyle ayrılıyoruz. Nokta. Bir $800 milyar daha harcayamayız."
Öte yandan Washington'da hafta boyunca Moskova-Şam seferini yapan Suriye uçağının Ankara'ya indirilmesi ve beraberindeki gelişmelerin buradaki yansımasını izlemeye çalıştık.
Dışişlerinden ve Beyaz Saray tarafından yapılan ilk günkü açıklamalar "Türkiye'nin uçağı indirmesi ve inceleme kararını destekliyoruz. Türkiye'nin bulgularını bekliyoruz" minvalinde olurken dünkü basın toplantısından da net bir şekilde "Bunun ciddi askeri ekipman olduğuna dair hiçbir şüphemiz yok" ifadeleri geldi.
Gelişmeler bu atmosferde seyrederken ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mike Hammer'ın yabancı basın mensupları için düzenlenen basın toplantısında ABD'nin Suriye politikasına ilişkin soru sorma imkânımız oldu.
"ABD'nin iki önemli müttefiki Türkiye ve Ürdün'ün ile Suriye arasında sınırdaki gerilim hızla tırmanırken ABD yönetimini Suriye politikası konusunda bir değişiklik öngörüyor mu" sorumuza Hammer uzun bir cevap verdi:
"Başkan Obama'nın pozisyonu açık ve bunun altını birçok kez çizdik. Esed gitmeli. Bu konuda politikamızın ana hatlarını ve stratejisini; muhalefetin başarılı olması, Suriye halkının barış içinde yaşaması, geçiş döneminin gerçekleştirilmesi, şiddetin durdurulması oluşturuyor. Muhalefete askeri olmayan teçhizat ve mültecilere insani yardımlarımız sürüyor. Türkiye, Ürdün ve Irak ile Suriye'den gelen mülteciler konusunda yakın istişare içindeyiz. Ürdün ve Türkiye bu yardımların yapılması konusunda inanılmaz bir iş başardı Ana stratejimizin diğer bir parçası da Esed sonrasındaki günleri için planlar yapmak."
Hammer, "uçuşa yasak bölge oluşturulması konusunda ABD yönetimini bir öngörüsü var mı" şeklindeki soruya ise " Bu konudaki politikamızda herhangi bir değişiklik yok " yanıtını verdi.
Hammer'ın "Rusya'nın bu konudaki tavrını nasıl yorumluyorsunuz" sorusuna cevabı ise Rusya'ya sert bir mesaj vermekten kaçınan ancak özetle "Bizimle aynı yönde düşünen ülkelerle çalışmaya devam edeceğiz" oldu.
Diğer yandan, ABD Genel Kurmay Başkanı Dempsey in yaptığı son değerlendirmesine "karmaşık" olarak nitelendirdiği Suriye konusunda seçenekler sunmaya hazır olduklarını belirtti ve "Ancak bu aşamada askeri güç seçeneği doğru şey değil" dedi.
Tüm bu açıklamaları alt alta koyduğumuzda ABD'nin Suriye konusundaki mevcut pozisyonun nedenini sadece seçimlere bağlamak çok kolay bir yol olacaktır. Zira, Biden'ın açıklaması ABD siyasetinin büyük harflerle "Orta Doğu'da yeni bir savaş en son ihtiyacımız olan şey" mesajını içermekte ve bu politikanın secimler sonrasına devredilebileceğinin sinyallerini vermektedir. ABD'nin askeri kanadından gelen " Bu aşamada askeri güç seçeneği doğru şey değil" mesajı da bu konudaki siyasi-askeri mutabakatı göstermektedir.
Türkiye ve Ürdün'de daha fazla olmak üzere Irak'a da Suriye'den gelen mülteci akını sürmekte ve sınırlardaki tansiyon her geçen gün hızla yükselmektedir. Böyle bir ortamda ABD'nin ve dolayısıyla NATO'nun ABD seçimleri sonrasında yeniden bir gözden geçirmeye gitmesi gereken birincil konu Suriye'dir. Bunun olmaması ve eş zamanlı olarak mevcut tansiyonun daha da yükselmesi halinde Suriye meselesi daha büyük sorunlar açmaya gebedir.
Askeri seçeneklerin ne denli doğru olup olmadığı tartışmaları bir yana; bir diğer önemli husus da henüz askeri müdahale seçeneğinden bahsedilmezken ABD'nin senenin başında bu seçeneğin de masada olduğunu ilan etmesidir. (bkz: Panetta 8 Mart 2012)
ABD şimdi ise hiçbir seçenek sunmaz hale gelmiştir.
Bu süreçte Türkiye'nin Rusya ve İran'la arasında yaşanan yer yer düşük yer yer yüksek yoğunluklu gerilimleri "izleyen" ABD yönetiminin bir ay sonra seçim argümanı da kalmayacaktır. Şayet Washington müttefiklerinin müşküliyetinden çok kar-zarar hesaplamasına giderse sıklıkla zikrettiği "uluslararası ittifak" havasını yakalayamayabilir.