Çınaraltı Kıraathanesi Kalekapısı'ndan biraz kuzeyde, bugünkü trafiğe kapalı yolda Tolunaylar Döviz Bürosu'nun bulunduğu binanın yerinde idi. Antalya'nınn her yerinde büyük çınarlar bulunurdu. Adından da anlaşılacağı gibi, kapalı lüks mekanın önünde asırlık çınar ağaçlarının gölgesinde ve yol üzerinde geniş bir de bahçesi vardı. Lütfi Kiraz'ın işlettiği Çınaraltı Kıraathanesi'nin yaşlı çınarının dalları altında oturan Antalyalılar kahvelerini içer, nargilelerini tüttürürlerdi. Lütfi Kiraz'ın nargileleri bir başka olurdu. Buraya hep nargileden anlayan seçkin ihtiyar müşteriler gelirdi. Semtin ismi Yukarı Çarşı idi. Buradaki esnaf ve alışverişe gelen insanlar, muhakkak bu kahvede dinlenirlerdi.
KUŞLARIN ETTİĞİ...
Kahvenin kapalı bölümünde, kocaman sarkaçlı bir saat, deri koltuklar, askılar, küçük masalar belli bir düzenle dizilirdi. Her masa için beş-altı sandalye vardı. Sandalyeler önceleri ucuz hasırdandı. Sonraları tahta sandalyeler moda oldu. Kahvehanede sıcak olarak kahve, çay, adaçayı, soğuk olarak limonata, badem suyu, gazoz, tatlı olarak sütten yapılma tatlılar vardı. Oyun olarak tavla, domino, bilardo, iskambil oynanırdı. Büyük çınarın altında insanlar tavla oynarken veya çay içerken kuşlar da gün boyu üstlerini kirletirlerdi. Fakat insanlar kuşlardan rahatsız olmazdı. Antalya'nın gökyüzünde binlerce karga, kumru kerkenez uçardı. Kerkenezler evlerin hatıllarında yaşardı. Kahvehanelerde okumak için gazeteler ve bir bölümünde de küçük bir kütüphane vardı. Sonraları ise radyo kahve yaşamının bir parçası oldu. Ayrıca Antalya'da nargilenin yoldan gelip geçenlere bakarak zevkle içildiği tek kahvehane de burası idi.
NARGİLESİ MEŞHURDU
Bir zamanlar kahvehanelerin raflarında bir sürü nargile dururdu; marpuçlar ayrı asılırdı. Her müşteri kendi marpucunu isterdi. Kahveci yedeğin altından yanmakta olan kömür parçalarını getirir ve nargile bu küçük kömürlerle yakılırdı. Yeterli yanık kömür kalmamışsa özel bir demirle çakmak taşına vurulurken öteki elde kav bulunurdu. Kav kuru ağaçların göbeğinden çıkartılan tüylü yarı çürümüş tahtalardı. Çınaraltı bahçesinde bazı kişiler tek başına nargilesini içerken, nargilenin zevkini tam bir sessizlik içinde çıkarırdı. Çınaraltı Kahvesi'nin limonatası, şırası ve köpüklü kahvesi de ünlü idi.
OTURUŞLARDA HEP KİŞİLİKLER SAKLIYDI
Antalya'da yağmur bilindiği gibi birden ve sağanak biçimde yağar. Birdenbire başlayan yağmur, açık kahvehanelerde beklenmedik bir karışıklık yaratırdı. Sık sık sular kahvelerin içine kadar gelirdi. Kahvede oturanın duruşundan toplumsal kökeni belli olurdu. Kimi mahalle kabadayıları sol bacaklarını sağ bacakları üstüne atarlar. Sol bacak yatay durur; aşık kemiği ile topuk arasında kahve fincanını yerleştirir, kahvelerini öyle içerlerdi. Herkes bu saygısızlara biraz merak, biraz da içinden söylenerek bakardı. Bazı züppeler de içlerine çektikleri dumanı dışarıya hafifçe üflerken dumanla havaya halkalar çizerler ve bunu bir marifet sayarlardı. Bugün eskiden nargilenin ne kadar çok yaygın olduğu belki o kadar bilinmez. Şimdi artık tütün yasağı nedeniyle nargileler açık havada içmek koşulu ile yalnızca birkaç özel kahvede var.