Gomidas, Anadolu halk müziğine duyduğu ilgi nedeniyle 1910'da İstanbul'a yerleşmeye karar verdi. İlahileri çok seslendirmiş olması ve koroya kadınları da alması nedeniyle kilise çevresiyle başı derde girdi. Ama İstanbul'un entelektüel çevresinde yer edindi. 1913'te yorumladığı eserlerini Paris'te plaklara kaydetti, İstanbul'da açılması planlanan konservatuarda armoni ve batı müziği tarihi derslerini vermesi için davet edildi. Bu arada Kütahya, Bursa, Adapazarı, İzmir, Bahçecik, İskenderiye ve Kahire'de konserler verdi. Ünlü şair Mehmet Emin Yurdakul'un şiirlerini besteledi. İttihatçılarla yakın ilişkileri sonucunda en son Nisan 1915'te Türk Ocağı'nda bir konser verdi. Talat Paşa'nın da katıldığı bu konserde Hamdullah Suphi şunları söylemişti: "Anadolu'nun çocuğu bu Ermeni papaz, uzun çalışmaları sonucunda Ermeni müziğini kanatlandırmıştır. Bizim din adamlarımız da aynı şeyleri yapmalıdır." Bu konuşmadan sonra Gomidas piyanosunun başına geçer ve en tanınmış şarkılarını çalmaya başlar: Karun a, Gali yerk, Dıle Yaman, Kutanerk, Çinar es, Hov arek, Kele kele, Anduni... Konserin sonunda Genç Türk İttihatçılar tarafından ayakta alkışlanır. Salonda ise şu cümle yankılanır: "Tanrı Gomidas'ı şeytanın gözlerinden korusun." Bu dilekten sadece iki hafta sonra, tarih 24 Nisan 1915. İstanbul'daki birçok Ermeni sanatçı ve aydın tutuklandı, tehcire tabi tutuldu, aralarında Gomidas da vardı. Çankırı Ayaş'a sürülmüşlerdi ve sürgün yolunda öldürülenler çoktu. Gomidas'ın arkadaşı olan Alfred Debussy'nin etkisiyle aralarında dönemin Amerikan büyükelçisi Herny Morgenthau, veliaht Mecit Efendi, Ahmet Emin Yurdakul ve Halide Edip Adıvar'ın olduğu isimlerin müdahalesiyle soydaşlarının kaderini paylaşmaktan son anda kurtuldu. İstanbul'a döndüğünde el yazmaları, 'khaz' nota sistemiyle yaptığı çalışmaları ve kütüphanesi darmadağın edilmişti. Yaşadıklarının etkisiyle ruhsal dengesi bir daha düzelmemek üzere bozuldu. 1919'a kadar Şişli'deki Fransız LaPe Hastanesi'nde tedavi edilmeye çalışıldı. Aklı, tanık olduğu korkunç gerçeği reddediyordu. Kendisini yeniden götürecekleri korkusuyla gittikçe kötüleşince, eş dostun yardımıyla Paris'e götürüldü ve Ville de Juif Psikiyatri Hastanesi'ne yerleştirildi. Ancak akli dengesi hiç düzelmedi. Yaşamının son 13 yılını bir sanatoryumda geçiren Gomidas'ı 1921'de ressam Panos Terlemezyan hastanede ziyaret ettiğinde yaşam ve ölüm hakkında konuştular. Bir ara Gomidas, ölüm diye bir şey olmadığını söyler ve eliyle odasını göstererek "Burası mezarlık değil de ne?" diye sorar. Arkadaşının birlikte şarkı söyleme önerisini "Artık kendim için söylüyorum, sessizce..." diyerek reddeder. 22 Ekim Ekim 1935'de hayata gözlerini yumduğunda 18 yıl boyunca hiç şarkı söylememiş ve eser bestelememiştir. Ölümünden yıllar sonra Paris'in ünlü Seine Nehri'nin hemen yanındaki Kanada Meydanı'na heykeli dikildiği için Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerde gerginliğe yol açan Gomidas'ın eserlerine bugün bütün insanlık sahip çıkıyor. Eserleri Amerika'da, Avrupa'da albümler ve kitaplar haline getirilerek yayımlanıyor. Ancak ona en çok sahip çıkması gereken bu toprakların insanları onu tanımıyor. Gomidas, Anadolu kültürünün önemli bir parçası ve Paris'teki o heykeli bizim belki yıllar önce Kütahya'ya dikmemiz gerekiyordu. Gomidas'la helalleşmek isterseniz, 16 Aralık'ta Lütfi Kırdar'da olmak için çaba harcayın.