Küçük balık, yiyecek bir şey sanıp hızla atıldı çapariye.
Önce müthiş bir acı duydu dudağında.
Gümbür gümbür oldu yüreği. Sonra hızla çekildi yukarıya.
Aslında hep merak etmişti denizin üstünü. Neye benzerdi acaba gökyüzü?
Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu.
Balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu. Küçük balık anladı yolun sonuna geldiğini.
Koca denizlere sığmazdı.
Oysa şimdi yüzerken küçük yeşil leğende, cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüreği.
İnsanlar geçti gitti yanından. Bir kedi yalanarak baktı gözünün içine. Yavaşça karardı dünya; başı dönüyordu. Son bir defa düşündü derin maviyi, beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu.
İşte tam o sırada eğilip aldım onu; yürüdüm deniz kenarına. Bir öpücük kondurdum başına; sade bir törenle saldım denizin sularına.
Bir an öylece baka kaldı, sonra sevinçle dibe daldı gitti, tüm kederimi söküp atarak. Teşekkürü de ihmal etmemişti, birkaç değerli pulunu elimin avuçlarına bırakarak.
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme. Sorar gibiydiler
"Neden yaptın bunu?" diye.
"Bir gün" dedim, "Bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük balık kadar çaresiz, son ana kadar hep bir umudum olsun diye."
(Ahmet Özkay'a teşekkürler)