Anneler neden hep ilk tercih ?

Bebekler büyüdükçe, bağımsızlıklarını ilan etmeye, başka keşifler yapmaya ve evdeki diğer bireyleri fark etmeye başlar. Tabii işler her zaman beklendiği gibi ilerlemez. Bazı çocukları annelerinin yörüngesinden koparmak mümkün olmaz. Annelerin hayatını zaman zaman kabusa çeviren " Annemden başkası olmaz " cümlesinin peşinden gittik.

Giriş Tarihi: 25.10.2017 13:55
Anneler neden hep ilk tercih ?

Dünyanın en saf, en sevgi dolu ilişkilerinden biridir anne çocuk ilişkisi. Doğumla başlayan bu süreçte, bebek uzunca bir süre annenin yörüngesindedir, tüm ihtiyaçları onun tarafından karşılanır. Anne ve bebeği muhteşem bir ikili olurlar. Hem bebekliğinde hem büyüme aşamasında bebeğin anneye bağımlılığı babayı dışarıda bırakılmış gibi hissettirebilir. Kimi anne ve baba bu durumun üstesinden başarıyla gelir. Özellikle ilk 6 ay ve hatta birkaç yıl da diyebiliriz annenin hayatı bebeğin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir; yapmaya alışık olduğu her bir şeyin yerini bebek ve bebeğin ihtiyaçları alır. Çok küçük olduğu için anne, bebeğinin bu kendisine bağımlı olma ihtiyacını zaten kabullenir. Anne her ne kadar ilk tercih edilen olmaktan bir yandan gurur duysa da, bir yandan da kendine ait bir zamana sahip olmak istediği için bu durum bazen bunaltıcı bir hal alabilir. Peki, ama ya bu her şeyi anneden talep etme durumu okul öncesi döneme kadar devam ederse… Bu noktada anne çocuğu ısrarla başka bir sorumluya (bakıcı, baba, büyükanne vb.) bırakmalı mı, yoksa onun bu bağımlılığına teslim mi olmalı? Bu noktada anne ve babaların tutumu ne kadar önemli? Merak ettiklerimizi Klinik Psikolog İpek Gökozan'a sorduk.

Çocuk kaç yaşında anneden bağımsızlaşmaya, uzaklaşmaya başlar?
Dünyaya annesine muhtaç bir şekilde gelen çocuk, henüz anne karnındayken annesi ile iletişime geçer. Anne ve bebek arasındaki o muazzam bağ da bebek dünyaya gözlerini açtıktan sonra kurulur. Bebek ilk 6 ayda, annesinden ayrı bir varlık olduğunun bilincinde değildir. Kendini annesinin bir parçası gibi görür. Bu 6 aylık dönemde annelerde 'normal delilik' dediğimiz bir durum vardır. Annenin gözü çocuğundan başkasını görmez, çoğu kez eşini bile... Bebeğin annesine bağlanabilmesi, sevgiyi alabilmesi ve annenin, bebeğini aşkla emzirebilmesi için bu 'delicesine' aşk dönemi normaldir. 6. aydan sonra bebek, anneden ayrı bir varlık olduğunun bilincine varmaya başlar. Annenin zihninde de eş zamanlı olarak bebeğinden başka kişilerin de var olduğu fikri yavaş yavaş uyanır. Artık sadece anne değil; kadın, çalışan birey ve eş rolü de devreye girer. Bu süreç, sağlıklı bir süreçtir. Ayrışmanın temelleri burada atılmaya başlar. Bu ayrışma tam bir bağımsızlaşma değildir elbette. Bebek yürümeye başlayıp dünyayı keşfedebildiğini, merak ettiği şeylere eliyle ulaşabildiğini fark ettiğinde yavaş yavaş anneden ayrışabildiğini de görür. 2 yaşına geldiğinde ise hem dil becerisi, hem de zihinsel ve fiziksel becerileri sayesinde adeta bir kaşif gibi yeniliklere açılır. 3 yaşına geldiğinde ise artık annesi ve kendisi arasında olan 'biz' ittifakı, 'ben' ve 'sen'e döner.

Annenin, çocuk çevresindeki sürekli varlığı çocuğu pozitif ve negatif anlamda nasıl etkiler?
Anne, ilk 6 ayda çocuğunun "sürekli" yanında olmalı. Bebeğin ihtiyaçlarına gecikmeden cevap vermek, onu ağladığında emzirmek, korktuğunda sarıp sarmalamak çok önemli. Anne ve bebeğin sağlıklı bir şekilde bağlanabilmesi için ten teması, bebeğin kucakta veya bağlama aparatıyla taşınması da olmazsa olmazlardan. Ancak, bebeğin sağlıklı gelişimi için bir süre sonra (yaklaşık 6-8 ay sonunda) annenin kısa aralıklarla da olsa uzaklaşması ve bebeğe geri dönmesi önemli.

Anne neden ara sıra uzaklaşmalı?
Bebeklerin dil gelişimi başladıktan sonra, ilerleyen aylarda 'simgeleştirme' dediğimiz kavram devreye girer. Yani, çocuk iç dünyasında olan biteni bir sembol, oyun veya sözcük ile dışarı yansıtır. Örneğin; annesi işe gittiğinde ondan ayrılmanın yarattığı ruhsal gerginlikle topunu koltuğun altına atıp gözden kaybedip sonra yeniden geri alarak bu duyguyla baş etmeye başlar. Veya isteklerini sözcükler ile ifade eder. Bu iki örnek de simgeleştirmedir. Bir çocuğun, simgeleştirme yapabilmesi için normal bir ruhsal işleyişe sahip olması gerekir.

Şu iki durumda çocuklarda normal ruhsal işleyiş bozulabilir:
1- Annenin aşırı varlığı
2- Annenin aşırı yokluğu

Çocuklarda simgeleştirme kavramının olabilmesi için önce annenin varlığı gerekir. Ancak anne, çocuktan hiç uzaklaşmıyorsa, çocuğun zihninde annenin simgesi oluşamaz. Devamlı 'biz' hali varsa annenin simgesine neden gerek olsun? Ayrışamayan ilişkilerde bu durum sıklıkla görülür. Bu noktada annenin, çocuğu ile arasındaki mesafeye tahammülü çok önemli. Anne depresifse, mutsuzsa çocuktan ayrışamayabilir. Bağımlı, yapışık ilişkilerde çocuklar geç konuşabilir; çünkü sözcükler simgesel alana geçiştir. Bir çocuk annesine değil, 3. kişiye konuşur aslında. Çünkü anne ve çocuk zaten sözcük olmaksızın iletişim halindelerdir. Çocuğun 3. kişiye açılabilmesi için 'biz'den, 'ben' ve 'sen'e geçmesi gerekir. Bazı annelerin 'biz' dili ile konuştuğuna denk gelmişsinizdir mutlaka. "Biz bugün yemeğimizi yedik, kakamızı yaptık" gibi… Böyle bir dil kullanan annenin çocuğundan ayrılma zorluğu yaşadığı anlaşılabilir.

Çocuk ne bekler, çevresinden ne ister?
Çocuk ihtiyaçlarının giderilmesini; ama becerileri gelişmeye başladıktan sonra ihtiyaçlarını kendisinin gidermesine izin verilmesini ister. Annesinin endişelerini bir kenara bırakıp kendisine güvenmesini ister. Anne ve babasının bir çift olmasını ister. Çocuk bolca oyun ister. Ten teması ister. Ona aşkla bakan ebeveynler ister. Sınır ve kural ister. Ancak ilk 1.5 yıl sınır ve kural dönemi değildir. Bebek aileye değil, aile bebeğe ayak uydurmalıdır. Çocuk sınırlarla ilk olarak tuvalet eğitimi ile karşılaşmaya başlar.

Anne çocuğuna ne demeli, onu nasıl motive etmeli ki çocuk başkalarıyla da kendini güvende hissetsin, onlarla durabilsin?
Sözcükler değil, davranışlar önemli. Ne yazık ki çocuğun kendini güvende hissedebilmesi için sihirli sözcükler yok. Ama anne ve çocuk arasında kurulan güvenli bağ, ilerleyen zamanlarda çocuğun bir başka yetişkin ile endişelenmeden zaman geçirebilmesinin temellerini atıyor. Anne ve çocuk arasındaki ilişki nasılsa, çocuğun üçüncü kişilerle olan ilişkisi de buna benzer oluyor. 'Bağlanma' dediğimiz olay sağlıklı olduysa, çocuk başka yetişkinlerle veya okulda mutlu bir şekilde zaman geçirebiliyor. Bütün annelere ve anne adaylarına bağlanma süreçleri hakkında bilgi edinmelerini öneriyorum. Bu yolla anneler, çocuklarının ilişkilerde güven duygusunu yaşayabilmesi için kendileri ile kurdukları ilişkinin temel olduğunu daha iyi anlayacaklar ve böylelikle çocuklarının neden başka kişilerle rahat edemediklerini veya neden çok ağladıklarını daha iyi anlamlandırabilecekler.

Anne hangi hataları yapıyor da çocuk anne bağımlısı oluyor?
Annesine çok düşkün olan bir çocuğun, önce anne ve babasının nasıl bir ilişki içinde olduğuna bakmak lazım. 3-6 yaş arasındaki bir çocuğun, evde anne ve babasının bir çift olduğunu ve kendisinin üçüncü kişi olduğunu kabullenmesi gerekir. Eğer çocuk 3 yaşından sonra hala annesi ile uyuyor, babası geceleri başka odada kalıyorsa, çocuk sürekli anne ile oynuyor baba ile zaman geçirmiyorsa, yemek saatinde baba sofrada yoksa, anne ve baba çocuğu güvendikleri bir yetişkine bırakıp baş başa sinemaya gidemiyorsa, baba anneyi beğenmiyorsa; çocuk anne ile yapışık bir ilişki yaşamaya devam eder. Çocuğun anneye çok bağlı olmasının bir diğer nedeni annenin çocuktan ayrılma endişeleridir. "Çocuk mu anneden ayrılmak istemiyor, yoksa anne mi çocuktan ayrılmak istemiyor?" sorusunun cevabını iyi düşünmek gerekir.

Annenin çocuğun yakınında olduğu halde onunla ilgilenmemesi, sorun yaratır mı?
Burada iki farklı durumu iyi ayırt etmemiz lazım. Anne çocuğu ile zaman geçirmek istemiyor, çocuğu ile bir aradayken kendini boğulmuş gibi hissettiği için onu farklı yetişkinlere mi yönlendiriyor; yoksa anne işi olduğu için çok istemese de çocuğu bir süreliğine güvendiği başka bir yetişkine mi emanet ediyor? Eğer bahsettiğim ilk durum devrede ise; 'var olan annenin yokluğu' söz konusu… Yani, anne fiziksel olarak orada oluyor; ancak duygusal anlamda çocuğun hayatında olmuyor. Depresyonda olan annelerde görebiliyoruz bu tip durumları. Hal böyleyken, çocuklarda duygu durum bozukluklarının temelleri atılıyor. Çocuk kaygılı, melankolik, öfkeli olabiliyor. Anne ile çocuk arasındaki bağ kuvvetliyse, çocuk annesinden ihtiyacı olan sevgiyi alıyorsa ve bir arada oldukları zaman aralarında müthiş bir dans varsa, çocuk anneden ayrıldığında endişelense bile kendini sakinleştirmeyi başarabiliyor. İşe giden anne eve dönüşte çocuğuna daha büyük bir özlemle sarılıyor ve anne-çocuk arasında hiçbir şeyin yerini dolduramayacağı muazzam bir duygu akışı oluyor. Sevildiğini bilen çocuk, kendini güvende hissettiği için kaygı ile baş edebiliyor.

Anneler buna dikkat edin

Bazı çocuklar, baba hayranlığı olsa da ihtiyaçlarının karşılanmasından tutun da masal okumaya kadar her şeyi annelerinin yapmasını isteyebilir. Bu durum babaların dışlanmış hissetmelerine neden olabilir. Bu babanın beceriksiz veya sempatik olmadığının bir göstergesi değildir. İlk birkaç yıl çocuğun bu tür istekleri ve isteklerinin annesi tarafından karşılanması sağlıklıdır da. Peki, ya bu durum okul öncesi döneme kadar devam ederse… İşte bu durumda anneye çok iş düşüyor. İşte bizden size birkaç öneri:
- Çocuğunuz istedi diye, babayı bir kenarda tutup her şeyi siz yapmaya çalışmayın. Elinizden geldiği kadar babayı da çocuğunuzla birlikte geçirdiğiniz saatlere dahil edin.?
- Babayı beceremez duygusuyla dışlamayın, çocuğunuzun yanında ona güzel sözler söyleyin, baban yapamaz gibi cümleler kurmayın. Sadece ağır işleri değil, keyifli aktiviteleri de baba-çocuk birlikte yapmaları için teşvik edin.
-Eşinizle hem fikir olmadığınız durumlarda çocuğun yanında konuyu tartışmayın. Haksız bile olsanız, bunu kabul etme büyüklüğü gösterin.
-Arada bir çocuğunuzun babasıyla baş başa kalmasına izin verin. Böylece ikisi arasında da bir ahenk oluşmasını sağlarsınız. Hem siz de biraz dinlenirsiniz.
-Çocuğunuzun yanında eşinize de sevginizi belli edin. Ara sıra birlikte sarılıp sevgi yumağı oluşturun. Çocuğunuz iki değil, üç kişilik bir aile olduğunuzu hissetsin. Kardeşleri varsa onları da aranıza alıp sıkıca sarılın birbirinize.

Hazırlayan: Zeral KÜÇÜKÖZ ONUK

ARKADAŞINA GÖNDER
Anneler neden hep ilk tercih ?
* Birden fazla kişiye göndermek için, mail adresleri arasına “ ; ” koyunuz
SON DAKİKA