İdil Cimrin, hukuk eğitimi görüp bir yıl avukatlık yaptı. Sıkılınca, Cihangir'de, hep hayalini kurduğu Girit mutfağı üzerine küçücük bir kafe, sonra işler yolunda gidince Asmalımescit'te, son olarak da Suada'da, İdilika adında bir restoran açtı.
- Kaç yaşınızdasınız, hikayeniz nerede başlıyor?
- 29 yaşımdayım, İzmirliyiz. Ama dedelerim Girit mübadili. Hani şu, ellerinde bir valizle Türkiye'ye gönderilen Müslümanlardan. Hep hikayelerini babaannemden dinlerdim. Girit kültürüne de çok meraklıydım, okuyup araştırıyordum. 2000'de reklamcılık okumak için İstanbul'a geldim. Sıkıldım, hukuk okumaya karar verdim. Babam ben küçükken vefat etmişti, bir tek annem vardı, o da hukuk okuduğum için çok gurur duyuyordu. Ama benim her zaman yemeğe merakım vardı. Harçlığım biterdi, mahalledeki pastaneye baklava yapıp verir, para kazanırdım. Annem işkadınıydı, kek, pasta, börek yapan biri değildi. Benim merakım babaannemden. Ben insanların karnını doyurmak için dünyaya gelmişim. Dokuz yaşında yemek yapmaya merakım ortaya çıktı.
- Ama hukuk okudunuz...
- Hukuk okuyordum ama aile baskısıyla. 'Restoran açmak istiyorum,' dedikçe, annem köstek oldu. Hiç istemiyordu. Bir yandan okuyor, bir yandan da pasta yapıyordum. Bir blog kurmuştum. Bir de ortağım vardı, onun evinde atölye kurmuştuk. Kafelere, özel hastanelere pasta-börek yapıyorduk. Hukuk eğitimimi tamamladım bu arada. Bir firmada çalışmaya başladım, avukat olarak. Yurtdışındaki alacakların tahsilatını yapıyordum. Ailem takdir ediyordu. Ama ben kaçıp kaçıp, atölyede pasta yapıyordum. Sonra avukatlık yapmamaya karar verdim. Anneme söylemedim avukatlığı bıraktığımı.
- B planınız var mıydı?
- Babamdan gelen bir emekli aylığım vardı. Cihangir'de oturuyordum o sırada. Bir yer açmaya karar verdim. Yedi gün araştırdım. Bir kafe arıyorum ama param yok. O civardaki tüm kafelerin devir rakamlarını biliyordum. Bir dükkan buldum sonunda. Ama nasıl pis, küçücük de bir yer... Kirası da 1100 lira. Ziraat Bankası'ndan emekli aylığımı aldım, 572 lirayla bu işe girdim.
- Anneniz ne dedi kafe işine?
- 'Avukat kızım lokantacı mı olacak, benden tek kuruş yok,' dedi. Bir buçuk ay konuşmadı benimle.
İNŞAAT İŞÇİLERİNE YEMEK SERVİS ETTİM
- Ama vazgeçmediniz...
- Tabii ki, kafaya koymuştum. Tadilata başladık dükkanda, işçiler çalışıyor ama para yok. Piknik tüpü aldım, işçilere yemek satmaya başladım. Önce benim dükkanın tadilatını yapanlara sattım, sonra onların şefiyle tanıştım. Civardaki tüm inşaat işçilerine koca tencerelerde öğle yemeği çıkarmaya başladım. Oradan gelen parayla tadilat tamamlandı, kira ödendi.
- Tam 'Yürü ya kulum,' durumu olmuş...
- Evet. Bir başladık orada, şimdi buradayız. Cihangir'deki yer devam ediyor. Orada kahvaltı ve Girit mübadillerinin ev yemeklerini yapmaya başladım. Hemen müdavimleri oluşmaya başladı. Yemekleri kendim yapıyordum, tüm müşterilerle kendim ilgileniyordum. Kahvaltısı meşhur oldu. 30 kişilik yere 150 kişi geliyordu. Uusal basında yer almaya başladı.
- Bir de mavi pilavınızla ünlenmişsiniz... Nedir bu mavi pilav?
- Çiçeklerle aram çok iyi. Nergis, sümbül, iğde çiçeği, gelincik, gül, fesleğen... Bir çiçek keşfettim, yemeklerin rengini turkuvaza döndürüyor. Bunun pilavını yapmaya karar verdim. 'Mavi pilav' diye ünlendi.
- Bu sırada anneniz ne yapıyor?
- Cihangir'deki kafe işine girdikten bir buçuk ay sonra annem geldi İstanbul'a. Taksiden indi, şok geçirdi tabelayı görünce. Sonra o da yumuşadı. Şimdi Cihangir'in başında o var. Orayla o ilgileniyor.
- Siz başka bir yola çıktınız...
- Sonra geçen yaz, büyük bir gruptan teklif geldi; Suada'da meyhane açmak üzere. Kabul ettim, dört ayda, 8 bin 500 kişi ağırladık. Kışın, Asmalımescit'te bir yerde devam ettik. Suadiye'de de bir yer açtım. Ama Suadiye tavernaya dönünce, kapattım. Tabaklar kırılmaya başlayınca ben isyan ettim. Ben Girit Müslümanıyım, beni taverna kültürüyle bağdaştıramazlar.
Mutfaktaki otoritemi kabul etmeleri gerekiyor
- Peki mutfağın içindeyken, başkasına emanet etmek zorunda kalmak zor değil mi?
- Ben profesyonel insanlarla mutfakta çalışmaktan hoşlanmıyorum. Benim mutfaktaki otoritemi kabul etmeleri gerekiyor. Çünkü ustaların kafasına göre bir şey yapması kadar beni sinirlendiren bir şey yok. Çünkü bu benim markam, Giritli İdilika. İsmi İdil olan, Giritli bir kızın yemekleri. Burada Bolulu ya da başka yöreden bir ustanın yemeklerini koyamam. Bizim kültürümüzü de anlatıyorum mutfağa girecek kişiye. Asla krema, bulgur olmaz, acının kullanım biçimi farklıdır. Hamsi yoktur mesela bizde. Bir sürü şey de vardır. Ege otları, balık, kabak, enginar, tabii zeytinyağ... Masaya giden her şeye illa bir değerim. Hatta tadarım.