Evet
, söylenenler doğru. Bu karmaşık, zengin ve sonuç olarak bence çok güzel filmin sinemaseverde bıraktığı izlenim, yeni bir
Casablanca çeşitlemesi oluyor. Bu da bir film için az kompliman değil! Savaş fonu üzerine bu görkemli casusluk, aşk ve gerilim hikayesi, 2. Dünya Savaşı başlarında Çin'in Şanghay kentinde geçiyor. Savaş Avrupa'yı çoktan sarıp Asya'ya da sıçramış ve Almanlarla ittifak halindeki Japonya, Hitler'in hayal ettiği Alman imparatorluğunun benzerini kendi coğrafyasında kurmak için Çin'e saldırmıştır. Eline geçiremediği sayılı yerlerden biri, günah ve eğlence başkenti Şanghay'dır ama bu da yakın gözükmektedir. Bu fon önünde, Amerikan sefaretinde görevli, aslında bir ajan olan Paul Soames, bir yandan hafiften Alman (ve de Japon) yanlısı gözüküp bilgi toplamaya, öte yandan kentin en ürkünç semtinde öldürülen gençlik arkadaşı ajan Conner'in katlindeki esrarı çözmeye çalışmaktadır. Yolu, Japonlarla işbirliği yaparak gücünü koruyan nüfuzlu gangster Lan-Ting ve güzel karısı Anna'yla kesişir ve kadına âşık olur. Öte yandan, kenti elinde tutan Japon istihbarat şefi Tanaka da Paul'u yakın gözetimi altına almıştır.
ÇEKİM İZNİ SON DAKİKADA İPTAL EDİLDİ
Film, artık posası çıkmış 2. Dünya Savaşı öykülerinin ihmal ettiği bir coğrafyaya, Uzakdoğu'ya eğiliyor ve bizlere bu ülkelerin gizemine sahip, çekici bir öykü sunuyor. Her ne kadar Çin hükümetinin verdiği izni son dakikada iptal etmesi yüzünden film gerçekten Şanghay'da çekilemediyse de (onun yerine Tayland seçilmiş), yerellik duygusu müthiş. Film çeşitli açılardan son dönemde Şangay'ı başarıyla kullanan filmlerin izinden gidiyor: Zhang Yimou'nun
Shangai Triad veya Ang Lee'nin
Lust Caution / Dikkat: Şehvet'i gibi... Böylece egzotik bir dekorun, eğer iyi kullanılmışsa, bir filme katkısı ortaya çıkıyor: Ne Şanghay ne de hiçbir kent sinemada böylesine ürkünç ve ölümcül olmamıştı. Ama asıl önemlisi içerik. Gerçekten de hikaye boyunca, insanoğlunu farklı dönemlerde, farklı biçimlerde etkileyen tüm temel duyguların bir geçidi var sanki: Aşk, şehvet, nefret, öfke, kıskançlık, vatanseverlik, hırs, çıkarcılık, zayıflık, kumar ve uyuşturucu düşkünlüğü, iktidar merakı, görev bilinci, savaş veya barışseverlik. Ve daha neler neler... Yönetmen temel entrikayı da elden kaçırmıyor: Tüm dünyayı sarsan alabildiğine güç koşullarda yeşeren ve üçgene dönüşen bir aşk ve tutku öyküsü. Ve de bir noktada, aşkla görevin o önlenemez çelişkisi. Yani açıkça Casablanca sendromu! Tüm romantiklerin sanırım seveceği bu filmin bir İsveçli yönetmenin elinden çıkması tuhaf: Soğuk kuzeyin sanatçıları ne zamandan beri tutkunun ozanı oldu? İkisini de özlediğimiz, iki farklı kültürün ikonları John Cusack ve Gong Li ile hasret giderirken,
Son Samuray'la tanıdığımız büyük Japon aktörü Ken Watanabe, Hong Kong kökenli star Chow Yun-Fat ve tanınmış Alman oyuncu Franka Potente de başarılı kompozisyonlar çiziyor.
ŞANGAY ****
(Shanghai) / Yönetmen: Mikael Hafström Senaryo: Hüseyin Amini Görüntü: Benoit Delhomme Müzik: Klaus Badelt Oyuncular: John Cusack, Gong Li, Chow Yun-Fat, Ken Watanabe, David Morse, Franka Potente, Hugh Bonneville, Jeffrey Dean Morgan. ABD-Çin ortak yapımı