Geçtiğimiz
haftalarda SBS (Seviye Belirleme Sınavı) sonuçları açıklandıktan sonra, soruları tam yapan isimler arasında öyle biri vardı ki, herkes onu konuştu: 14 yaşındaki Dolunay Kocabağ. Özel Bilfen Okulları Koşuyolu öğrencisi Kocabağ, SBS Türkiye ikincisi olmuştu. Dolunay'ı özel kılan, sadece yüzde 8 oranında görebiliyor olmasıydı. Buna rağmen son üç yıldır SBS'lerde tüm soruları doğru yanıtlayarak, 500 tam puan alan Dolunay'ın başarısı, azmin ve kararlılığın önünde hiçbir engelin duramayacağını gösteriyor. O da zaten başarısının tüm engellilere örnek olmasını istiyor. Dolunay sadece okulda ve sınavlarda başarılı değil, çok iyi piyano da çalıyor. Öyle ki, İzmit Devlet Konservatuarı'nın davetlisi olarak önümüzdeki günlerde konser verecek. Onun piyanoya olan tutkusunu bilen okulu, elde ettiği SBS başarısına mükafat olarak Dolunay'a bir kuyruklu piyano hediye etti. Hayatının geçtiği, sınava hazırlandığı, piyano çaldığı evde, kendisi ve anne babası Ayşe - Duran Kocabağ ile konuştuk. Ben, o evden hayranlıkla ayrıldım. İşte Dolunay'ın hikayesi...
- Ne zaman anladınız görme engelinin olduğunu?
- Ayşe Kocabağ: Eskişehir'de oturuyorduk. Ben bankacıyım, eşim mühendis. 24 yaşımda dünyaya getirdim Dolunay'ı. Birinci ayda, gözlerinde bir sorun olduğunu düşündüğümüzde, çok iyi hatırlıyorum bir pazar günüydü, göz doktoruna gittik. 'Görme bozukluğu olabilir,' dedi ve bizi tam teşekküllü bir hastaneye yönlendirdi. Ertesi gün soluğu Tıp Fakültesi Hastanesi'nde aldık. Bir profesör muayene etti. 'Çok endişelenmeyin, sadece biraz az görüyor,' dedi. Odaklanmayla ilgili gözde bir problem varmış, 'nistagmus' olduğunu söyledi. Sandım ki, yüzde 50 falan görüyor, büyüdükçe geçecek. Daha bir aylıktı yavrum, gözlük yazdı.
- Sonra ne oldu?
- A.K: İki yaşındayken Hacettepe'ye götürdük. Dolunay'ın sadece yüzde 8 gördüğünü söylediler. Şoke oldum! Saatlerce ağladım. Eşim de çok ağladı. Çaresi yok. Psikolojik olarak çöktüm. Zaman zaman antidepresanlar aldım.
- Duran Kocabağ: Parka giderdik, Dolunay hemen oyuna başlayamazdı, önce parkın etrafında daireler çizer, orayı tanırdı. Çocuklar koşup başka yere gittiğinde, Dolunay onlarla gidemezdi. Uzaktan izleyip ağlardım.
BEŞ YIL BOYUNCA TENEFFÜSE ÇIKMADI
- Eğitim hayatına başlarken neler yaşadınız?
- A.K: Okula gidebilir mi, gidemez mi endişesi yaşadık. O sırada rahmetli Sakıp Sabancı televizyonda, Türkan Sabancı Görme Engelliler Okulu'nun kurulduğunu açıkladı. İşimden ayrıldım. Bir ayda her şeyimizi topladık, İstanbul'a taşındık. Eşim o sırada Sivas'ta çalışıyordu. Dolunay'ı Türkan Sabancı İlköğretim Okulu'na yazdırdık. Anaokuluna başladı. Sonra normal bir devlet okuluna gönderdik. Dolunay beş yıl boyunca teneffüse çıkmadı. Hep sınıfta oturdu, kitap okudu. Dışarısı çok kalabalık ve çocuklar koşturuyor...
- Peki sonra neden devlet okulundan alıp özel bir koleje verdiniz?
- A.K: Dolunay şikayet ediyordu 'Öğretmen ders anlatamıyor, çocuklar çok gürültü yapıyor, sınıf kalabalık,' diye. İyi sınıfa koymamışlardı onu. Hem akademik hem de sosyal anlamda ortaya çıkabileceği bir okula ihtiyacı vardı. Bu nedenle altıncı sınıfta, onu özel bir koleje göndermeye karar verdik.
EK SÜRE KULLANSAYDIM BAŞARIM GÖLGELENİRDİ
- Teleskopik gözlük kullanıyorsun, o ne fayda sağlıyor?
- Dolunay Kocabağ: Normal görmek nasıl bir şey, bilmiyorum. Benim için bu normal. Teleskopik gözlüğü takınca, yüzde 30 daha fazla görebiliyorum, ama o da yine sizlerin gördüğü gibi olmuyormuş. Ben yan yana sadece üç harf görebiliyorum. Ama bu bile benim için çok güzel. Sahip olduğum en güzel şeyler piyanom ve bu gözlük.
- Sınavda sana verilen ek süreyi kullanmadın, neden?
- Gerek yoktu çünkü. O zaman benim için 'O süre yüzünden başarılı oldu,' diyeceklerdi.
- Piyano ne zaman girdi hayatına?
- Çok geç girdi. Üst kat komşumuzun kızı piyano çalıyordu, hep duyuyordum. Ben de öğrenmek istedim. Ders almaya başladım. Altı yıldır özel ders alıyorum. Şimdi en büyük hayalim piyanist olmak. Ama asla iyi bir piyanist olamam. Çünkü dünyanın dört bir yanında çocuklar beş yaşında çalmaya başlıyor ve harikalar. Benim bu konuda bir deha olmadığım kesin! Ayrıca gözlerimden dolayı nota okuyamıyorum. Konservatuarda okumadan hiçbir orkestraya giremem, konser veremem.
- Başka hayallerin var mı?
- Burs bulabilirsem Robert Kolej'e gideceğim. Ama biraz korkuyorum o okuldan. Çok büyük, kocaman bir okul çünkü. Ben müzisyen olmak istiyorum, ama o işten para kazanamam. Hayatımı sürdürebilmem içinse yardımcılarımın olması gerekiyor. Bunun için de para gerekiyor. Bir ara doktor olma hayalleri kuruyordum. O sıralarda iğne iplikte dikiş yapmaya çalışıyordum, 'Ameliyat yapabilir miyim?' diye... apamayacağımı anladım. Ama psikiyatrist olabilirim!
YALNIZ KALINCA KİTAPLARA SIĞINDIM
- Görme Engelliler Okulu'ndan sonra, normal bir devlet okuluna geçince ne hissettin?
- Dolunay Kocabağ: Birinci sınıfta bir arkadaşım daha vardı sınıfta, o hiç göremiyordu. Öğretmen bizi birbirimize emanet etti, onunla takılıyorduk. Onu tuvalete götürüyordum. O, ikinci sınıfta okuldan ayrıldı. Yemek sırasında hep en sonda oluyordum. Herkesin normal olduğu bir okulda olmak bana çok acayip gelmişti.
- En çok içerlediğin şey ne?
- İçerlediğim çok şey var. Sınıfımızda bazı acımasız öğrenciler vardı. Görmeyen arkadaşımla kör diye dalga geçtiklerinde kavga ediyordum. Grup olup, insan değilmişiz gibi davrananlara sinir oluyorum. Küçükken çocukların böyle konuşması anlaşılabilir, sonuçta çocuk. Ama büyüdükçe 'Aklı başına gelmiş olması gerekir,' diye düşünüyor insan. Büyüdükçe okulda gruplaşma başlıyor, okul sonrası buluşmalar, sinemaya gitmeler... Yalnız kalıyorsun. O sırada ben kitaplara sığındım. En sevdiğim yazar o yıllarda Gülten Dayıoğlu'ydu. Benim hep arkadaşım oldu, ama çok yakın değilimdir. Okul dışında görüşmüyorduk.
- Çok ders çalışır mıydın?
- Evet, koleje ilk başladığım yıl çok çalışıyordum. Sabah beşte kalkıp ders çalışırdım, çünkü diğerlerine yetişmek istiyordum. Hayatta en tahammül edemediğim şey, küçük duruma düşmek. 'Türkiye şampiyonu olabilir miyim?' diye bir hayalim vardı. Sosyalleşme anlamında hiçbir sıkıntı yaşamadım. Arkadaşlarım çok anlayışlı. Farklı davranmıyorlar bana, onlardan biri gibiyim.