Düzce'de doğup, Manisa'da büyümüş Asil Özbay... Artık İstanbul'da yaşıyor. Spor Bilimleri Fakültesi'den mezun olduktan sonra yüksek lisans eğitimini tamamlamış ve doktora eğitimi almış. Şu an İstanbul Gedik Üniversitesi'nde öğretim görevlisi. Hayatının dönüm noktası çocukken okuduğu macera kitapları... Fakat asıl kırılma ise hapishane olmuş. Gönüllü olarak bir süre cezaevinde çalışmış! Mahkumlara satranç dersleri vermiş. Oradaki tanıklıkları onu hayallerini ertelememek konusunda harekete geçirmiş: "Hayaller ertelendikçe küçülüyor, adım atıldıkça büyüyor. Yola çıkmak için mükemmel zamanı beklemeyin, çünkü o zaman hiç gelmeyebilir." Liselerden üniversitelere kadar birçok kurumdan davetler çoğalınca 'Dünyadan Notlar' adıyla seminerler düzenlemeye başlamış. Elbette gönüllü, "ilham olabilmek benim için en büyük kazanç" diyor.
- Neden bisiklet ya da otomobil değil de motosiklet?
- Çocukluğum bisikletin üzerinde geçti. Bana ilk özgürlük hissini veren şey oldu. Ama motosikletle tanıştıktan sonra içimde daha uzun yolları kat etme isteği uyandı. Uzaklara gitmek, bilinmeyen coğrafyalara varmak için motosikletin bana sunduğu imkan başkaydı. Otomobil kullanmayı da çok seviyorum, ama motosikletten sonra o kapalı bir alanda olma hissi bana çok cazip gelmiyor. Motosiklet bana doğayı hissettiriyor. Rüzgarı, toprağın kokusunu, havadaki oksijeni bire bir duyumsuyorsun. En çok da o dengede kalma hali...

- Motosiklet hayatınıza ilk ne zaman girdi? Size neler hissettiriyor?
- Ortaokul yıllarında mahalle bakkalımızın bir mobileti vardı ve arada bana tur atmam için izin verirdi. Sanki dünyanın en büyük keşfine çıkıyormuşum gibi hissederdim. Üniversitede kendi motosikletimle tanışınca bu his bambaşka bir boyuta taşındı. Bu bana sadece yolculuk değil, aynı zamanda yaşadığımı hatırlatan bir deneyim. Her sürüşte bedenim ve zihnim tamamen yolda oluyor. Bu, hayatımda hiçbir şeyin bana veremediği bir yoğunluk ve özgürlük duygusu.
- Dünya turuna çıkma fikri nasıl oluştu?
- Çocukken 80 Günde Devri Alem, Balon ile 5 Hafta gibi seyahat temalı kitaplar okumaya bayılırdım. Keşfetmeyi ve paylaşmayı hep çok sevdim. Üniversite yıllarımda ise yurt dışına seyahat etmeye başladım.
Fakat asıl kırılma noktası hapishane deneyimi oldu. Bir süre ceza evindeki mahkumlara satranç dersleri verdim. Onlarla olan diyaloglarım hayallerimi ertelememem konusunda beni harekete geçirdi. Ve içerideki esareti gözlemlemek kendi dünyamda özgürce yaşayabilmemin yollarını açtı... Motosiklet ile dünya turu hayalimi gerçekleştirmemde mahkumlarla olan sohbetlerimin etkisi oldukça büyük.

- Gezdiğiniz ve gezeceğiniz yerleri sayar mısınız?
- Balkanlar ve Avrupa'nın neredeyse tamamını gezdim, geriye yalnızca kuzey rotası kaldı. İran, Pakistan, Hindistan, Himalayalar, Nepal, Rusya ve Moğolistan'ın ardından, karayoluyla çıktığım Afrika yolculuğum bir yıldan fazla sürdü. Motosikletimle 50'den fazla ülkeyi deneyimleme fırsatım oldu. İzlanda ve Güney Amerika rotalarını ise merak ediyorum.
- Yola çıkmayı hayal eden ama hayata geçiremeyenlere ne demek istersiniz?
- Hepimizin içinde bir yol hayali var. Ama çoğu zaman erteliyoruz, "Sonra yaparım" diyoruz. Benim öğrendiğim hayaller ertelendikçe küçülüyor, adım atıldıkça büyüyor. Yola çıkmak için mükemmel zamanı beklemeyin, çünkü hiç gelmeyebilir. Küçük bir adım bile hayalinizi gerçeğe dönüştürmeye yeter. Yolda olmak sadece kilometre yapmak değil; kendimizi daha yakından tanımak, cesaretinizi keşfetmek ve hayatı daha derinden hissedebilmek olmalıdır belki de.

BİR YILI AŞAN SÜREDE 13 ÜLKE GEZDİM
- Bunca hatıra, yaşanan maceralar unutulacak mı peki?
- Bunun olmaması için Anın İçinde, Rutinin Dışında yola çıkış hikâyelerimin ve yolun bana kattığı farkındalıkları yazdım.
O kitapta yalnızca motosikletle yaptığım yolculukları değil, aynı zamanda hayatın içindeki rutinlerden sıyrılıp anı yakalamanın önemini anlattım. Seyahatler sırasında karşılaştığım insan hikâyeleri, coğrafyalar ve yolun öğrettikleri, aslında okurun kendi hayatına da dokunabilecek evrensel duygularla birleşti. İkinci kitabım da yayınlanmak üzere. Yine sadece yol hikâyelerini değil, yolda öğrendiklerimi de paylaşıyorum. Motosikletle tek başıma çıktığım Afrika yolculuğu, 13 ülke ve bir yıldan fazla süren bir serüvendi. Her bölümde farklı bir ülkenin kültürünü, insan hikâyelerini ve bana bıraktığı izleri anlatıyorum. Sadece seyahat anıları değil; cesaret, umut, pes etmemek, farklılıkları kucaklamak gibi evrensel duyguları da aktarmaya çalıştım. Okuyan herkesin kendi hayatına dair bir şeyler bulmasını istedim.

NAMİBYA ÇÖLÜNDEN SAĞ ÇIKAMAYABİLİRDİM
Yollarda başınıza gelen en iyi ve en kötü şey neydi?
- En iyi anlarım hep insanlarla oldu. Hiç tanımadığım insanların beni evlerine davet etmesi, kültürlerini ve hikayelerini paylaşması, hatta bazen sadece bir gülümsemeyle kocaman bir yol yorgunluğunu unutturmaları... Çöllerde, dağlarda ya da küçük bir köy meydanında fark etmez; dünyanın farklı köşelerinde gördüğüm misafirperverlik bana insanlığın ne kadar ortak bir dil olduğunu tekrar hatırlattı. O anlarda, yolda olmanın ne kadar kıymetli olduğunu hissediyorum. Namibya Çölünde karanlık bir sürüşe kalmak zorunda kaldığımda, yakıtım bitmek üzereyken buradan sağ çıkamayabilirim diye düşündüğüm anlar oldu. Ama her olumsuz deneyimden dersler çıkarmaya çalışırım.
BANA ARDA GÜLER'İ SORUYORLAR
- Türk olarak nasıl tepkilerle karşılandınız?
- Bazı coğrafyalarda 'Türkiye' dediğinde gözler parlıyor. Balkanlar'da, Osmanlı mirası nedeniyle ortak tarih duygusu güçlü. Birçok kişi Türkçe kelimeler biliyor, müziklerimizi tanıyor, seni akraba gibi karşılıyor. Bizden biri hissi doğuyor. Afrika'da ise çok farklı bir tablo var. Türkiye'nin son yıllarda kıtadaki insani yardım faaliyetleri sayesinde Türk kimliği genelde merak ve pozitif duygular uyandırıyor. Kimisi ise futbol üzerinden bağ kuruyorlar. Arda Güler'i soruyorlar mesela. Ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor ama Fas, Moğolistan, İran ve Balkan ülkelerinin bir kısmında Türklere karşı sempati ile karşılaştım diyebilirim.