Mehmet Sander, Londra Çağdaş Dans Okulu'nda başladığı dans eğitimini, Kaliforniya Eyalet Üniversitesi, Harvard Üniversitesi ve Amerikan Dans Festivali'nde sürdürmüş. 1990 yılında 'Dans Üzerine Manifesto' başlıklı bir manifesto kaleme aldıktan sonra da kendi dans topluluğunu kurmuş. Fizik kanunlarını ve mimariyi esas aldığı dansında, 'dansın birinci düşmanı' dediği müziğe hiç yer vermemiş. Dans topluluğuyla birlikte Japon-Amerikan Tiyatrosu, Hollanda Dans Festivali, Münih Dans Festivali ve Brezilya'daki Festival International de Danca gibi birçok önemli festivalde gösteri yapmış. ABD'nin en önemli topluluklarından Joffrey Ballet'in 50. yıl kutlamalarında,
İç Mekân /
Inner Space adlı eseri sahnelemiş. Şimdi, 20 yıl aradan sonra nihayet Türkiye'ye dönen sanatçı, 'Rahat(sız)lık Alanı' adını verdiği yeni projesi kapsamında yetiştirdiği dansçılarla birlikte sınırları zorluyor, sanatta bir kez daha rahat(sız)'lık yaratmaya hazırlanıyor.
- Yurtdışında kendi dans topluluğunuzu kurma sürecini anlatır mısınız?
- Aslında her şey İstanbul'da başladı. Ergenliğim darbe zamanında geçtiği için sokağa çıkamıyordum, o dönemde bol bol kitap okuyordum. Bir gün, ünlü koreograf Merce Cunningham ve sevgilisi John Cage'in Harbiye Açıkhava'daki gösterisine gittim. John Cage, gösteride mikrofon yerleştirilmiş bir kaktüsü, plastik tarakla taradı. Acayip bir ses çıktı! Herkes sinirlenerek çıktı Açıkhava'dan. Bir tek annem ve ben kalmıştık. Benim kaderim o gece belli olmuştu.
- Daha sonra...
- Londra'da Çağdaş Sanatlar Dans Okulu'nda burs kazandım, Geyvan Mc Millen'la çalışmaya başladım. İlk kez onunla sahneye çıktım ve bu işte ciddi olduğumu anlayınca, bilerek Avrupa'yı es geçip Amerika'ya gittim. Harvard'da burs kazandım. Değişik teknikler üzerine dersler aldım. Bir burs daha kazandıktan sonra grubumu kurdum. Herhangi bir fon almadığımı özellikle belirtmek isterim! Kanser yüzünden kaybettiğim sevgilimle işbölümü yaptık, dansçılarımın hepsinin başka meslekleri vardı. Aralarında ilkokul hocası da, garson da, marangoz da vardı.
- Sizin için dansa en yakın alan, mimari ve fizik. Kendinize koreograf yerine 'hareket mimarı' demeniz bundan mı kaynaklanıyor?
- Fizik kanunları, her yerde her zaman geçerlidir. Biz olsak da olmasak da bütün evrene hâkim bu kurallar. Bir de işin mimari tarafı var. Her zaman bir mekân içinde bulunmaya mecburuz. Evde, işyerinde, öldüğümüz zaman tabutta... Sahne denen yer, benim için mekân değil. Kendi mekânımı kendim yaratıyorum. Bu yüzden benim için dansla ilgili en önemli alan, fizik ve mimari. Kendime koreograf demeyişimin sebebi ise şu... Koreograf, 'hareket yazan' demektir. Hareketin içine edebiyat giriyor yani. Ben, kendi dansımı yaratmak için o kadar uğraşmışken, 'hareket, fizik ve mimariden oluşuyor' demişken, hâlâ kendimi koreograf olarak adlandırmam çok yanlış olurdu. Dansımdan, müziği, dramayı, birçok şeyi attım. 'Hareket mimarı' demek daha doğru geliyor o yüzden.
DANS EŞİTTİR HAREKET
- Müziğe dansınızda yer vermeme sebebiniz, müziğin insanları etkilemesinden çekinmeniz mi?
- 1990 yılında Dans Manifestosu'nu yazarken, müziğin dansın bir numaralı düşmanı olduğunu fark ettim. Çünkü müzik olduğu an, bütün ilgi müziğe odaklanıyor. Şu an dansın en büyük problemi, herkesin müziğe odaklanması. Kimse harekete yatırım yapmıyor. Bütün derdim ve amacım hareket, bana göre dans eşittir hareket yani! Birisi yeni bir dans yaratıyor, hemen ona uygun müzik buluyor. Müzik bütün sahneyi dolduruyor. Sonuçta izleyeciler müziğe esir oluyor, dans ikinci planda kalıyor. Ben onu kırdım. Dans etmediğim zamanlarda müziksiz yaşayamam. Müzik ruhun gıdasıdır ama dansın düşmanıdır!
- Yazdığınız Dans Manifestosu, "her dans eserinin konusu, dans hareketlerinin kendileridir" diye başlıyor. Eserlerinizin yorumlanmasını tercih etmiyor musunuz?
- Benim yaptığım işin konusu, eserin kendisi. O kadar basit yani. Dansımın konusu içinse 'Isaac Newton kanunları' diyebilirim. Yerçekimi kanunu ve mimari mekânlardan faydalandım. Dikte etmeyi sevmiyorum, eserlerimde açık kapı bırakıyorum. Eserimin yorumlanması kaçınılmaz bir şey. Beni bin kişi izlemeye gelse, hepsi farklı şey algılayacak. Biz gösterilerde mimik yapmıyoruz. Neden? Çünkü, vaktimiz yok. Kafamızdaki tek şey, bir sonraki hareket.