Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK DURBAŞ

Nâzım Hikmet evi ile geldi

Son eşi Vera Tulyakova, Nâzım Hikmet'in 1952'den ölümüne kadar yaşadığı, hatta son nefesini verdiği Moskova 2. Pesçannaya Sokağı'ndaki evini bir müzeye dönüştürmüştü. Müstakil merdivenlerle çıkılan evin girişinde, hemen solda, penceresi sokağa bakan oda Nâzım Hikmet'in çalışma mekânı. Onun karşısına düşen salondan ise evin cephesinin bulunduğu avlu görünüyor. Pek de büyük olmayan çalışma odası ile salon, çoğu Nâzım Hikmet'in Vera'ya armağan ettiği küçük objelerle dolu... Duvarlarda Picasso'nun, Abidin Dino'nun, kimi Rus ressamlarının tabloları... Salonun dört duvarını kuşatan komodinler üzerinde küçük votka kadehleri, porselen çay fincanları...

DAKTİLOSUNDAN HİÇ VAZGEÇMEDİ

Nâzım'ın küçücük çalışma odasının kapısı açık. Sokağa bakan penceresi önünde bir masa, masanın üzerinde 'Olivetti' marka daktilosu... Daktilonun kapağında Pablo Neruda'nın Nâzım'ı Şili'ye davet eden bir mektubu... Neruda, mektubunda Nâzım'a "İspanya'da buluşalım, oradan da Şili'ye gideriz," diye yazmış. Fakat Nâzım, bu mektubu aldığının ertesi sabahı 07.20'de, sokak kapısından girer girmez yığılıp kalacak, bir daha da bakamayacaktır hayatının aynasına... Vera, Türk usulü çay demlemiş; kendi eliyle tatlı-tuzlu kurabiyeler yapmış. Her cümlesinin içinde mutlaka Nâzım Hikmet'in adı geçiyor. Nâzım'ın öldüğü günü anlatıyor: "Sabahları erken kalkardı. Kahvaltıdan önce gidip gazeteleri alırdı, ülkede ve dünyada neler olduğunu merak ettiği için. Gazeteleri alıyor, merdivenleri çıkıyor, tam kapı önüne geldiğinde yığılıp kalıyor. Bir 'Ah!' sesi duydum, kapıyı açtığımda Nâzım'ı yerde yatar buldum." Çalışma odasındaki kütüphane, Nâzım Hikmet'in yazdıklarıyla kendisi üzerine yazılan kitaplarla dolu... Bu arada Vera, 1990 yılında İstanbul'a geldiğinde kendisiyle yaptığım röportajı içeren Güneşli Rüzgârı Nazım'ın kitabını getiriyor. Kitabın içine Nâzım Hikmet'in bir mektubunu koymuş, açıp onu okuyor: "Odessa'da Potemkin Zırhlısı'nın çevrildiği merdivenlerden denize bakıyorum. Denizde yakamozlar... Sevgili Vera bilir misin, İstanbul'un denizi de böyle ışıltılıdır. Sevgilim, senin gözlerin de benim hayatımı işte böyle aydınlatmakta...

İSTANBUL'U BİR DAHA GÖREMEDİ
Nâzım Hikmet, ömrünün son yıllarında o "İstanbul'un ışıltılı denizi,"ni bir daha göremedi, hasretini şiirlerine yansıttı. Şimdi ise sabahlığı ve pijaması, yelekleri ve takım elbiseleri, cüzdanı ve telefon defteri, oyuncakları ve plakları, üzerinde özel notları da bulunan 1963 yılı masa takvimi ve kimi mektupları, daktilosu ve kalem kutusu, imzalı kitapları ve banka hesap cüzdanı, votka kadehleri ve minik bibloları ile İstanbul'da... Bütün bunlara Vera Tulyakova'nın elbiseleri, şapkaları, ayakkabısı, seyahat çantası ve Nazım Hikmet'in ölümünden çok sonra gerçekleştirebildiği İstanbul gezisinin fotoğrafları eşlik etmekte. Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Salonu'nda 'Şehrime Ulaşamadan Bitirirken Yolumu...' sergisini gezerken, 2000 yılının haziran ayında Moskova'da ziyaret ettiğim Nâzım Hikmet'in yaşadığı ev, bir kez daha canlandı gözlerimin önünde... Vera Tulyakova, İstanbul'a ilk geldiğinde yaptığımız konuşmada, "Nâzım Hikmet'in yaşadığı evde olsaydınız, kendinizi evinizde gibi hissederdiniz. Evimde, Nazım ile kısa zamanda dostluk kurmak çok kolaydı. Çünkü evde her şey onun eseriydi," demişti. 'Şehrime Ulaşamadan Bitirirken Yolumu...' sergisi, 12 Mart'a kadar açık. Gidin, görün bu sergiyi; Nâzım Hikmet ile Vera Tulyakova'nın misafiri olun... Nâzım Hikmet daktilosunun başında şiirini yazarken, Vera mutlaka size bir bardak çay ikram edecektir.

İNADINA ŞİİR: KOKU
Ses, sessizliği özler
dağların yuvasında

Ben kokunu
hasretin avlusunda
REFİK DURBAŞ

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA