Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Kuzey'de depresyon Adana'da pavyon

Bu aralar sinemalarda bulabileceğiniz tek tük iyi filmden biri, Norveç yapımı Kuzey. Rune Langlo'nun filmi, ferah kar manzaralarına sahip bir 'depresyon komedisi'. 30 yaşındaki kahramanı Jomar (Anders Christiansen), hayattan el etek çekip kendini içki, esrar ve öylece 'durmaya' vermiş halde. Zaten film de esprisini durağanlığın içinden çıkarıyor (Bir İskandinavya alışkanlığı). Hikâye basit: Kuzeyde bir yerde yaşayan eski sevgilisinden bir oğlu olduğunu öğrenen Jomar, evladıyla tanışıp geçmişiyle barışmak üzere yola çıkar ve türlü gariplikte insanlarla karşılaşır... Kuzey, gönlü hafif bir film. Seyirciyi kahramanın geçirdiği buhrana hiç bulaştırmadan, "Depresyon vakit kaybıdır, saçmalamayın ve adam olun," demeye getiriyor. Filmin hikâyesi veya anlatımıyla özgün bir yerde durduğunu söylesem, yalan. Ama estetiği yerinde, iyi oynanmış, mizah adına güzel saçmalıklar barındıran bir eser. Kuzey'in Altın Koza Film Festivali'nin programında olduğunu gözden kaçırmışım. Filmde kutba doğru tek başına yol alan Anders Christiansen'i Adana'da bir rock barda dans ederken görmek, haliyle en az Jomar'ın başına gelenler kadar tuhaftı. Gayri ihtiyari, kendimi "Pardon, siz aktör müsünüz?" diye başlayan abuk bir diyaloğun içinde buldum. Christiansen makul düzeyde bir ilgiye maruz kalırken, festivalin iki dakika sohbet için kuyruğa girilen yıldızı, Suzan Avcı oldu. Nicedir gözden ırak olan Avcı'yı, belli ki herkes özlemiş. 'Kötü sultan' o kadar matrak ve hoşsohbet ki, yanı bir an bile boş kalmadı. Üstelik hâlâ da son derece alımlı ve komik bir şey anlatırken insanı dirseğiyle hafifçe dürtecek kadar 'samimiyetsever'. Birkaç sinema yazarı toplanıp, liseli hayran gibi üç saat etrafında dolandıktan sonra, biz de kendisine hayranlığımızı sunduk ve onu yeni bir filmde izleyemediğimiz için hayıflandık. Münir Özkul'un A Ay'da İtalyanca şiir okuyan gizemli bir bilge olarak karşımıza çıkması, nefis bir sürprizdi. Suzan Avcı'yı 'yeniden yorumlayan' bir rolün de, benzer bir etki bırakacağı aşikâr. Adana deyince kebaptan sonra akla gelen ilk şeylerden biri pavyon olduğundan, Altın Koza'da bir pavyona toplu turistik gezi düzenleme fantezisinden bolca bahsedildi. Ama anca, istisnasız çalan bütün şarkıları herkesin bildiği (We Will Rock You çalmaktan bile utanmayan), duvarında Rolling Stones posteri asılı bir rock bara gidilebildi ("Kabe'ye git, nur görme,"). Zaten festival ekibinden gençler de, turistik fantezimizin 'post-modern kokoşluk'una çok sıcak bakmamışlardı. Tabii pavyona gidilemiyorsa da, Yeşilçam'ın en büyük 'pavyonda aşk' klasiği Vesikalı Yarim'i dev bir sinema salonunda izlemek mümkündü. Vesikalı Yarim, Türk sinemasında hem bir klasik hem de kült olmuş az sayıdaki filmden biri. Ecnebilerin Rocky Horror Picture Show'un sinema salonu gösterimlerinde filmdeki sahneleri taklit ederek yaptığı saygı-sevgi duruşunu Vesikalı Yarim'e yapsak, yeri. Sabiha'nın (Türkan Şoray) yana atılmış kocaman sarı peruğu ve bir metrelik kirpikleriyle dumanların arasından çıkıp Halil'i (İzzet Günay) büyülediği, üstüne şımarıkça "Bir sigara içebilir miyim?.. Yakar mısın?" diye sorduğu sahnede, insanın çıkarıp bir sigara yakası geliyor. Vesikalı Yarim'i mükemmel yapan, Yeşilçam melodramlarının 'söylenmeyen sözler yüzünden ayrı düşen âşıklar' gibi birçok klasiğinin altını hem duygusal hem de 'sosyal gerçekçi' açıdan doldurması. Ve tabii bunu gösterişsiz detaylarla özetleyebilmesi. Film Altın Koza'da, Ömer Lütfi Akad'a verilen 'Yaşam Boyu Onur Ödülü' sebebiyle gösterildi. Akad, ödülü almak için Adana'ya gelememişti. Sunucu, törende ona ayrılan bölümden Akad'a 'canlı yayın' yapılacağını söyledi. Alkışlarken herkes ayaktaydı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA