Antarktika'da buzullar ve yüksek dalgalar nedeniyle deniz ulaşımı bazen çok riskli olabiliyor. Gemiden kıyıya çıkmak isterken içinde bulunduğumuz bot neredeyse devriliyordu
DALGALAR ALABORA EDİYORDU
Bilim insanlarının bir kısmı Horseshoe Adası'nda Türkiye'nin geçici bilim üssünün bulunduğu bölgede çalışmalarını yürütürken bir kısmı ise adanın diğer yüzünde çalışıyor. İkinci haftanın ortasında bu bölgede çalışan bilim insanlarımızla konuşmak üzere buraya geçmek istedim. Sabah erken saatlerde iki bota bölünen ekip yarımşar saat ara ile gemiden yola çıktı. Ben ilk bottaydım. Botların kıyıya yanaşması her seferinde büyük sorun oluyor. Hem kıyıya kadar uzanan buzullar hem de kayalıklar botların yanaşmasına engel teşkil ediyor. Bugün bunlara bir yenisi eklendi. Yüksek dalgalar. Yüksek ve şiddetli dalgalar ilk iki denememizde kıyıya çıkmamıza engel oldu.
Üçüncü denemede botun ön kısmında bulunan 3 kişi inmeyi başardı. 6 kişi ile birlikte ben botta kaldım. Bottan inenler kayalardan geçmeye çalışırken gelen dalgalarla su altında kaldı. Biz bu sırada botun içerisinde savuruluyorduk. Bir an bot alabora olmak üzereydi. Botu aynı anda geminin ikinci kaptanı olan Benjamin Aguirre Araos kullanıyordu. Olduğumuz yere çökmemizi istedi. Çökmekle birlikte bu tehlikeyi savuşturduk. Sonrasında ise biraz daha uzak ama daha güvenli olduğu düşünülen başka bir bölgeye geçerek karaya çıkmayı başardık.
DÜNYANIN SONUNDAKİ MÜZE
Horseshoe Adası'nın bu yüzünde dünyanın en ilginç müzelerinden biri var. Yüzlerce kilometrekarelik alanda tek bir insanın dahi olmadığı bu yerde bir müze var. Müze İngilizlere ait.
Burası aslında İngiltere'ye ait bir bilim üssü. Adı Base Y. 1955 yılında kuruldu. 1960 yılına kadar değişik amaçlar için kullandı. Bir süre kapalı kalan üs 1969 yılında 4 aylığına tekrar açılıp kapandı. Ardından da müzeye dönüştürüldü. Üs olarak kullanıldığı yıllardaki haliyle korunan Base Y., sürekli olarak açık tutuluyor.
Gelen herkes ziyaretçi defterini adını yazıp imzalıyor. İçeri girip çıkarken kapıdaki kurallara uyma zorunluluğu var. Müze tamamen karanlık. İçeriye girerken sırt çantanızı dışarıda bırakıyorsunuz. El feneri yada cep telefonu ışığıyla aynı anda en fazla 10 kişi müzeyi gezebiliyor. 1950'lere ait gıda ve diğer tüketim maddeleri raflarda o günkü halleriyle duruyor. Yine aynı dönemlerin dergileri de bolca duruyor.
Müzenin mutfağında masanın üstünde bir yemek kitabı var. Kitabın üzerinde ortadan bıçakla ikiye ayrılmış bir penguen resmedilmiş. Kitabı açtığımızda penguen etiyle yapılabilecek yemeklerden fokların nasıl kesileceğine kadar artık tamamen yasak olan birçok yemek tarifi var.
Penguen ve fokların avlanmasının yasaklanmasına tekrar sevinerek müzeyi gezmeye devam ediyoruz. Meteoroloji istasyonu sanki düğmeye bassak çalışacakmış gibi duruyor. Yatakhane olarak da kullanılan ve aynı zamanda ortak yaşam alanı olarak kullandığını düşündüğümüz odada duvardaki iki resim dikkatimizi çekiyor
Kraliçe Elizabeth'in 1950'li yıllardaki fotoğrafı ıslak imzalı olarak duvara asıldı. Hemen yanında ise Mozart'ın posteri var. Fokları kesmek için kullanılan testere gibi can sıkan aletler de koridora sıkıştırıldı. Binanın dışında ise o dönem Antarktika'da kullanılan Hasky cinsi köpekler için yapılmış kulübeler var. Ayrıca deniz kıyısında iki de sandal bulunuyor.
DENİZDEN GELEN IRMAK SESİ
Genel olarak kar yağışının hakim olduğu bir bölgedeyiz. Nadiren de olsa yağmur da yağıyor. Yolculuğumuzun üzerinden 15 gün geçtikten sonra gerçek manada açan güneş saklı kalan güzellikleri de ortaya çıkardı. Denizin üzerinde bulunan buz dağlarının oluşturduğu yansıma hiç bu kadar güzel durmamıştı. Hangisi yansıma hangisi gerçek ayırmak gerçekten zor. Havada kirletici hiçbir maddenin bulunmaması denizin olabildiğince temiz kalması sayesinde bu güzelliğin tadını çıkarabiliyoruz.
Deniz kıyısında sadece doğaya ait seslerin arasında kaybolup gitmemek elde değil. Denizden dalga sesi geliyor. Dalga sesine ırmak sesi eşliyor. Etrafta ne dere var ne nehir ne de ırmak. Ses denizden geliyor. Denizin ortasındaki buz kütleleri ile karadaki buz kütlelerinin erimesi sonucu oluşan doğal akış buz dağının içerisinde ırmak oluşturuyor. Denizden ırmak sesini duymak da ancak Antarktika'da yaşanabilecek bir doğa olayı sanırım.
DERİNLİK ALGISI KAYBOLUYOR
Antarktika'da hava kirliliği hiç yok. Bu sayede, güneşin açtığı günlerde çok uzak mesafeleri de görme şansınız var. Bunun olumsuz yanı derinlik algınızı kaybetmenize neden olması. Yani size çok yakın gibi görünen yerler çok uzakta olabiliyor. Açık havada görüş mesafesi neredeyse 300 kilometreyi buluyor.
Gemide yada adada iken gördüğümüz kara parçalarının harita üzerinden mesafelerini hesaplayınca tüm ekip büyük şaşkınlığına uğradı. Yürüyerek yada botla bir iki saate gidebileceğimizi düşündüğümüz yerlere gemi ile bile ancak 2 günde gidebileceğimizi öğrendik. Gemi ile bile iki günde gidebileceğiniz yeri gözünüzün önünde görebilmek mucizevi bir duygu.
Şaşkınlıklarımız bununla kalmadı. Herhangi bir nesnenin büyüklüğünü-küçüklüğünü, uzaklığını-yakınlığını anlamak için farkında olmadan da olsa başka bir nesne ile kıyas yaparak anlarız. Bazen bir dağın yüksekliğini apartmanların boyları ile ölçer gözümüz mesela. Yada uzaktaki bir objeye olan mesafemizi kestirirken daha yakında olan bir nesneyi baz alırız. Antarktika'da insan eliyle üretilen herhangi bir nesne bulunmadığı için kıyas etme şansımız yok. Bu yüzden dağların yüksekliği olduğundan kısa, uzaklığı da tahmin edilenden çok daha yakın olabiliyor.
KİRLETİCİLER ARAŞTIRILIYOR
Hava kirliliğinin hiç bulunmadığını söylüyoruz ama insanoğlunun kirlettiği dünyanın kıtaya olan etkisi de araştırmacıların ilgisini çekiyor. Yıldız Teknik Üniversitesi Öğr. Gör. Elif Seda Koçoğlu da tam bunun için Antarktika'ya geldi. Antarktika bölgesinin coğrafi olarak izole bir bölge olduğunu hatırlatan Koçoğlu, bölgede çok sayıda kirleticinin önceki araştırmalarda tespit edildiğini söyledi.
Koçoğlu, ülkemizin kutup araştırmaları kapsamında organik/inorganik kirleticilerin seviyelerinin izlenmesine yönelik bir stratejiye ihtiyaç duyduğunu ifade etti. Proje kapsamında Horseshoe'dan toprak, taş, okyanus suyu ve hayvan dışkısı gibi örnekler topladığını söyleyen Koçoğlu, öncelikli olarak kirleticilerin var olup olmadığına yönelik tespit çalışması yapacağını belirtti. Sonraki aşamada ise araştırma kirleticilerin kaynağına yönelik olarak genişletilecek böylece dünyanın geri kalanın kıtayı kirletip kirletmediğinin tespiti yapılacak.
İLGİNÇ İKİ KUŞ TÜRÜ
Antarktika seyahati boyunca balinalar dahil tüm canlılar insanlar için hiçbir zaman tehdit unsuru olmadı. Sukua kuşları hariç. Martıya benzeyen ancak rengi kahverengi olan bu kuşlar karada kayalıklar arasındaki yuvalarını korumak için ekibimize sürekli olarak saldırdı. Önce yüksek sesle öterek yuvasından uzak durmamız için uyaran sukualar, başlarımızın üzerine sortiler yaparak bizi uzaklaştırmak için yoğun çaba gösterdi. Yüksek tepe ve dağlarda bulduğumuz deniz kabuklarını buraya taşıyanın da sukualar olduğunu öğrendik. Denizden kilometrelerce uzaklara bile taşınan Limpetler sukuların en önemli besin kaynaklarından biri.
Kıtada en çok karşılaştığımız ikinci kuş türü ise Kuzey Sumrusu. Dünyanın en güneyindeki kuşun "Kuzey" ile tanımlanması şaşırtıcı geldiyse daha bir şey duymadınız. Boyu ortalama 30 santimetre olan bu kuş kuzey kutbundan güney kutbuna her yıl en az 35 bin kilometrelik yolu uçuyor. Bazı kuzey sumrularının gidiş dönüş ortalama 90 bin kilometre uçtuğu da bilimsel olarak kanıtlandı. Bu, hayvanlar âleminin bilinen en uzun göçü. Yaklaşık 30 yıllık ömürleri boyunca kuzey sumruları 2,4 milyon kilometrenin üzerinde yol gidiyorlar. Bu da dünyadan aya 4 kez yolculuk yapmak anlamına geliyor.
ULUSLARASI LİTERATÜRE KATKI
Bir sonraki gün tekrar geçici üssümüzün bulunduğu yakaya geçtim. Bugünkü randevum iki önemli bilim insanı ile. Önce İstanbul Teknik üniversitesi Geomatik Mühendisliği Bölümü Öğretim üyesi ve TÜBİTAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Hakan Yavaşoğlu ile görüştüm. Yavaşoğlu aynı zamanda seferin bilimden sorumlu lider yardımcısı.
Sefer lider yardımcılığı görevinin yanında iki GNSS istasyonunun kurulumu da Mahmut Oğuz Selbesoğlu ile birlikte gerçekleştirdi. GNSS sisteminin Geomatik yani Jeodezi bilimi için adeta bir devrim niteliğinde buluş olduğunu anlatan Yavaşoğlu, "Küresel navigasyon sistemi olmasının ötesinde iklim değişikliğinden atmosferik çalışmalara da birçok alanda bu sistemden faydalanabiliyoruz" dedi. Antarktika'da troposfer ve kar derinliğinin/kalınlığının incelenmesi başta olmak üzere su, buz ve kar seviyelerindeki değişimleri de takip edeceğiz. Kurduğumuz iki ayrı noktadaki istasyonla Horseshoe adası ve çevresine ait önemli verileri uluslararası literatüre kazandıracağız" diye konuştu.
Yavaşoğlu, "Burada yürüttüğüm diğer görevim olan Bilimden Sorumlu Sefer Yardımcılığı görevi kapsamında da çalışma yapılan diğer tüm projeleri takip ediyorum. Antarktika'daki zorlu koşullara rağmen bilim insanlarımızın ve lojistik ekibinin büyük çabaları sayesinde planlanan zamanın öncesinde tüm projelerin beyaz kıtadaki aşaması tamamlandı. Buradaki yürütülen bilimsel çalışmalarda elde edilen verilerin, onlarca bilimsel yayında kullanılabilecek düzeyde olduğunu görüyoruz. Buradan çok sayıda doktora ve yüksek lisans tezleri üretilerek Türkçe literatüre de büyük katkı sağlayacaktır" dedi.
Yıldız Teknik Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü Doktora Öğretim üyesi Mahmut Oğuz Selbesoğlu Hakan Yavaşoğlu ile birlikte projeyi yürüten diğer isim. Avusturya Viyana Teknik Üniversitesi'nde atmosfer çalışmaları yaptıktan sonra Türkiye'ye dönen Selbesoğlu, GNSS istasyonu kurmak üzere Antarktika'ya geldi. Proje kapsamında, günümüzün en önemli çevre sorunu olarak kabul edilen küresel iklim değişikliğinin izlenmesine yardımcı olacak bilimsel çalışmalar yapıyor.
Bu doğrultuda, Antarktika Bölgesinde troposferdeki su buharı miktarı, deniz seviyesi değişimleri, kar ve buz seviyesi değişimlerini izleyecek GNSS istasyonunu kurdu. Kurulan iki ayrı istasyonla iklim değişikliğine ilişkin veriler de takip edilebilecek. Ayrıca Türkiye'nin kalıcı üssünün enerji ihtiyacının deniz dalgalarından elde edilip edilemeyeceğine ilişkin veri tabanı oluşturulacak. Buzların erime hızı ve boyutunu izleyebileceklerini ifade eden Selbesoğlu, meteorolojik ölçümler de yapacaklarını ve sera gazı etkilerini izleyeceklerini söyledi.