Türkiye, 2011 yılından itibaren Suriye'de yaşanan iç karışıklıklar ve peşi sıra başlayan çok yönlü savaş neticesinde, tarihinin en büyük kitlesel göçünü almaya başlamıştır. Bu süreçte 2016 yılına kadar Türkiye, zaman zaman hedef ülke konumunda olurken zaman zaman da Avrupa'ya mültecilerin ulaşması noktasında geçiş ülkesi görevi görmüştür. Son durumda 27 Şubat 2020 tarihi itibari ile Türkiye'de geçici koruma altındaki Suriyeli sayısının, 3 milyon 587 bin 266 olarak kaydedilmiştir.
Yaklaşık olarak 9 yıl önce başlayan ve ne zaman biteceği bilinmeyen savaş nedeni ile Avrupa'ya 2016 yılına kadar mülteci1 akını devam etmiş, 2016 yılında ise Avrupa Birliği ile Geri Kabul Anlaşması imzalanması sonrasında "18 Mart Göçmen Mutabakatı" imzalanmıştır. Bu doğrultuda, anlaşma gereği hudut kapıları ve hudut sınırları Türkiye tarafından sıkı bir şekilde korunmuş, düzensiz göçle etkili şekilde mücadele edilmiştir. Tarihler, 28 Şubat 2020'yi gösterdiğinde ise gerçekleştirilen politika değişikliği sonucu hudut kapıları ve hudutların sıkı şekilde kontrol altında tutulmasından vazgeçilmiş, ardından Edirne'ye, Yunanistan sınırına büyük bir akın başlamıştır.
Uluslararası Mülteci Hakları Derneği olarak, 28 Şubat 2020 tarihinden itibaren olayları yakından incelemekte ve Edirne'ye gönüllüler ve avukatlardan oluşan heyetler göndererek, gelişmeleri bizzat sahada ve çok yönlü olarak takip etmekteyiz. Sınırın her iki tarafı mültecilerin geçişleri, geçiş noktaları ve diğer tüm alanlarda araştırma, gözlem ve çalışmalarımız kapsamlı olarak devam etmektedir. İlk olarak, olayların yoğun bir şekilde yaşandığı, 01.03.2020 tarihinde tarafımızca özet olarak bir gözlem raporu hazırlanmıştır. Geçen 14 günlük süre içerisinde, Edirne'den Yunanistan'a geçiş noktalarında anket çalışmaları, birebir görüşme ve gözlemlerle Yunanistan makamlarının hukuk ihlallerini belgeleyerek yeni ve kapsamlı hale getirmiş bulunmaktayız ve süreç devam ettiği takdirde sahadaki çalışmalarımıza devam edeceğimizi, belirli periyotlar dâhilinde raporlar hazırlayacağımızı siz değerli kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.
Türkiye'nin birçok bölgesinden hareket ederek Avrupa sınırına akın eden mülteciler, ağırlıklı olarak Suriye, Irak, Afganistan, Cezayir, İran, Fas, Sudan, Somali ve Türkmenistan gibi ülkelerin vatandaşlıklarına mensuptur. Yasal yollarla Avrupa'ya geçmeyi bekleyen mülteciler, Pazarkule sınır kapısına yönelirken, sınır köylerinden de geçişlerin yapıldığı ya da yapılmaya çalışıldığı bilinmektedir.
Türkiye sınırında tampon bölgede bekleyişini sürdüren mültecilere, Yunanistan tarafından gaz, sis ve ses bombası ile plastik mermi kullanılarak sert bir şekilde müdahale edilmektedir. Sınırı geçtikten sonra Türkiye tarafına geri gönderilen bazı mülteciler ile yaptığımız mülakatlarda, Yunanistan tarafına geçtiklerinde Yunan polisinin, mültecilere ait olan çanta, telefon, cüzdan, pasaport ve paralara el koyduğu ve ayrıca bazılarına da fiili şiddet uyguladıkları ifade edilmiştir. Mülteciler arasında çocuklu aileler bulunsa da, genellikle bekâr ve erkek gruplar öne çıkmaktadır. Kaçak geçiş yapmak istemedikleri için kapının resmi olarak açılmasını beklediklerini belirten mültecilerde genel kanaat, Yunanistan tarafının kapıları açacağı, yasal geçişin olacağı ve iltica sistemine dâhil olacakları yönündedir.
Görüşme yapılan mültecilerden Avrupa ülkelerinde akraba ve tanıdığı olanların, onların yanına ulaşmayı planladığı ancak özellikle Afgan mültecilerin sınırı geçmeleri halinde gitmeyi planladıkları bir rotalarının bulunmadığı gözlemlenmiştir.
Mültecilerin Avrupa tarafına gitme iradelerinin genel sebepleri, Türkiye'de mülteci statüsü edinmelerinin mümkün olmaması, yasal statü edinme hususunda karşılaştıkları zorluklar, nihayetinde vatandaşlık alamamaları ve ülkedeki mülteci sayısının fazlalığından kaynaklanan çalışma imkânlarına erişim sorunları ile ekonomik sıkıntılar şeklindedir.
Süreç içerisinde Türkiye – Yunanistan kara sınırında yaşanan göç yoğunluğu ve olgusunun gözlemlerimize dayalı tablosu aşağıda şekilde açıklanmaktadır
Pazarkule Sınır Kapısı
•Pazarkule sınır kapısında yasal yollarla geçiş için bekleyen mülteci sayısı ilk günlerde artış göstermiş ise de Yunanistan kaynaklı saldırı ve tacizlerin artması, ölüm ve yaralanma hadiselerinin yaşanması nedenleri ile göç yoğunluğu azalmıştır.
• İlk gün ateş yakıp kısa süreli konaklamak üzere hazırlık yapan mültecilerin bir haftayı geride bıraktığımızda bölgedeki imkânlarla derme çatma barınaklar ve çadırlar kurduğu görülmektedir.
• Genellikle kadın ve çocukların, barınma imkânsızlıkları nedeniyle ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kaldığı gözlemlenmiştir.
• Yunan polis, asker ve milislerinin müdahalesi gün geçtikçe sertleşmektedir. Sınırda bekleyen mültecilere yönelik olarak, kadın, erkek, çocuk ayrımı gözetmeksizin, plastik mermi, gaz, ses ve ses bombası ile sürekli olarak müdahale edilmekte, mülteciler sınır kapısından uzaklaştırılmaktadır.
Doyran Köyü, Karpuzlu, Enez ve Diğer Köyler
• Edirne/Merkeze bağlı Doyran Köyü, Pazarkule sınır kapısının güney hattında, Yunanistan sınırında yer almaktadır. Meriç nehrinden sınırı geçmek isteyen mültecilerin uğrak noktalarından olan köy, Pazarkule'ye yaklaşık 6 saatlik yürüme mesafesinde bulunmaktadır.
• Mülteci yoğunluğunun yaşandığı noktalardan biri olan Doyran köyünde, Pazarkule'de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları bulunmamaktadır. Buradaki mültecilerin insani ihtiyaçları, bölge halkı ile diğer bölgelerden gelen bireylerin ve küçük çaplı kuruluşların yardımları ile karşılanmaktadır. Köy camisi, mültecilerin konaklaması için açılmış durumdadır.
• Sınır hattı boyunca hareketliliğin yaşandığı Karpuzlu, Enez ve diğer köylerde de genel durumun aynı şekilde olduğu gözlemlenmiştir.
• Son günlerde sınırı geçip geri dönen mülteciler ile yaptığımız mülakatlarda Yunan askeri tarafından yakalananların, elleri arkadan plastik kelepçelerle bağlanmak sureti ile, nehre atıldıkları bilgisine ulaşılmıştır.
• Meriç nehrinde kaybolan ya da boğularak yaşamını yitiren mültecilerin olduğu, Yunan tarafının hayati durumlarda dahi müdahaleye izin vermediği bildirilmektedir.
• Bu insanlık dışı müdahale, geçiş yapmaya niyetli olan mültecileri geri dönmeye ya da sınır kapısının açılmasını beklemeye yönlendirmektedir.
İşkence ve Kötü Muamele Öncelikle Türkiye tarafına tamamen kendi rızaları ile gelen mültecilere, sınırı geçene kadarki süreçte kamu ve STK'lar aracılığı ile gerekli insani yardım, barınma, sağlık ve diğer hizmetlerin sunulmakta olduğu ve b mültecilere insani muamelede bulunulduğu gözlemlenmiştir.
Ancak, sınır geçiş kapıları dışında Yunanistan topraklarına kayıtdışı ulaşan ve geri gönderilen mültecilerle yaptığımız mülakatlara göre;
• Yunan kolluk kuvvetleri ve paramiliter gruplar tarafından sistematik ve kasıtlı şekilde işkence, gasp, kötü muamele ve cinsel tacize varan eziyetler yaşatıldığı ifade edilmiştir.
• Sınırı geçtikten sonra yakalananların pasaport, para, değerli eşyaları ve üzerlerindeki kıyafetlerine el konulduğu be bunların elleri arkadan bağlanarak Meriç nehrine atıldıkları onlarca ayrı vaka ve mağdurlardan teyit edilmiştir.
• Nehirden botla geçmek isteyen gruplara ateş açılmakta, botları batırılmaya çalışılmakta, hayati riskler barındırmasına rağmen, mülteci kafileleri açıkça hedef alınmaktadır.
• Kadınların üst arama bahanesiyle uzun süren cinsel tacizlere muhatap oldukları bizzat kadınların kayıt altına alınan beyanlarında yer almaktadır.
• Sınırda ilk günlerde silahla ateş ederek Suriye/Halep doğumlu bir mültecinin yaşamına son verilmesi hadisesi basına yansımıştır. Bu durum, Yunanistan Güvenlik Güçlerinin gerçek mermi kullanmış olduğuna dair duyumları ispatlar niteliktedir.
• Bebeklerin biberon ve mamalarına dahi el koyan Yunanistan kolluk kuvvetlerinin, sınır köylerinde mültecileri ihbar edenlere para ödülü vermek gibi gayri insani tutum içerisinde bulunduğu ifade edilmektedir.
• Onlarca ayrı vakada, gençlerin vücutlarında cop ve sopalarla oluşmuş ciddi yaralanmalar gözlemlenmiştir. Geri itilme süresince bekletilme alanlarının fiziki koşullarının oldukça yetersiz olduğu, cinsiyet ayrımı olmaksızın mahremiyet esasları da gözetilmeksizin sıkışık vaziyette tutuldukları ifade edilmiştir.
Araştırma Bulguları Sınır hattı ve civarında ulaşabildiğimiz çok sayıda mülteci ile gerçekleştirdiğimiz birebir mülakatlar ile bir saha çalışması gerçekleştirilmiştir. Yaptığımız değerlendirmelerde, Avrupa sınırını geçmek isteyenlerin genel profiline göre;
• Bekâr ve erkeklerin ağırlıklı olduğu, kadınların ise azınlıkta olduğu,
• Genel olarak iş bulma ve daha iyi ekonomik şartlar beklendiği,
• Gençlerin ağırlıklı olduğu ve potansiyel iş gücünü barındırdığı, • Büyük çoğunluğunun işsiz ya da herhangi bir meslek sahibi olmadığı,
• Ağırlıklı olarak Suriye, Afganistan, Mısır, Irak, Pakistan gibi savaş ve istikrarsızlığın olduğu ülkelerden geldikleri,
• Türkiye'de resmi statü sahibi olmadıkları veya geçici koruma ile ikamet izni sahibi statüsünde oldukları
• Mültecilerin sınıra daha çok arkadaşları ile geldikleri ve Avrupa'ya geçilmesi halinde çeşitli ülkelerdeki akraba ve tanıdıklarına ulaşmaya çalıştıkları kaydedilmiştir.
Genel kanaatimiz, Türkiye'den Avrupa'ya geçmek isteyenlerin, sosyal ve ekonomik sebepler dolayısıyla ortaya çıkan gayri insani yaşam koşulları ve statü/vatandaşlık gibi gerekçelere dayandıkları yönündedir.
200 kişi ile gerçekleştirdiğimiz anket çalışmasına göre, Yunanistan sınırında edinilen bulgular şu şekildedir:
Mültecilerin %80'ini erkekler, %20'sini ise kadınlar oluşturmaktadır. Aileleri ile beraber gelen mülteciler olmakla beraber, kapıların açılması varsayımında da dahi Avrupa'ya gidiş yolu meşakkatli olacağından mülteciler genel olarak ailelerini yanlarında götürmemeyi tercih etmektedir. Bunların yanı sıra, Türkiye'de tek başlarına kalan mülteci genç erkekler de bu fırsattan yararlanmak amacı ile yola çıkmışlardır.
Sınır kapılarında Avrupa'ya geçmek için bekleyenler, %54.60 oranında 19-25 yaş arası, %15 oranında 26-30 yaş arası, % 14.70 oranında ise 0-18 yaş arası çocuklar, %10,20 oranında 31-40 yaş arası kişilerden oluşmaktadır. Cinsiyet ve yaş dağılımı, ülkelerindeki çatışma/istikrarsızlık nedenleri ile ayrılan ve Yunanistan sınırını geçmek isteyen mültecilerin önemli kısmının genellikle ekonomik nedenlerle hareket ettiğini ön plana çıkarmaktadır.
Sınır kapılarında bekleyenlerin %43.80 'ini işsizler oluşturmaktadır. Bu durum, kişilerin yaş ve cinsiyet grafiği ile karşılaştırıldığında bunların potansiyel iş gücünü oluşturduğu söylenebilir. Mültecilerin bir kısmı (%8), tekstil sektöründe çalıştığını ifade etmiştir.
Diğer meslek gruplarına mensup mülteciler de, Türkiye'de kaldıkları süreçte çok sayıda sektörde çalıştıklarını ifade etmekle beraber, anavatanlarında da aynı alanda çalıştıklarını ve gidebilirlerse Avrupa'da da benzer alanlarda çalışmak istediklerini belirtmişlerdir
Anavatan Sınır kapılarında bekleyen mültecilerin çoğunluğunu %54.10'luk oranla Afganistan vatandaşları oluştururken, Afganistan'ı %22.10'luk oranla Suriye ikinci sırada, %7.80'lik oranla Pakistan ise üçüncü izlemektedir.
Genel olarak ülkelerini terk edenlerin daha iyi yaşam ve hayatta kalma amacıyla ülkelerini terk ettikleri gözlemlenmiştir.
İkamet Edilen Şehir
%40'lık oranla ilk sırada yer alan İstanbul'u Ankara, Erzurum gibi şehirler takip etmektedir. Avrupa'ya geçmek isteyenlerin genellikle metropol şehirlerden oldukları gözlemlenmektedir.
Sınırı geçmek isteyenlerin %19.80'inin "Geçici Koruma", %6.30'unun ise "Oturum İzni" statü sahibi oldukları ve %73.90' nın ise, "Kayıtsız" olarak Türkiye'de kaldıkları beyan edilmiştir
Sınıra Kiminle Geldi
Katılımcıların %48.10'u yakın arkadaşları ile, %43.30'u ise ailesi ile, %7.50'si ise tek başına geldiklerini beyan etmişlerdir. Arkadaşlarıyla gelenler, ailelerini Türkiye'de bıraktıklarını fakat Avrupa'ya geçmeleri ve iş bularak düzenli bir hayat kurmaları durumunda aile birleşimi vasıtası ile tekrar aileleriyle bir araya gelmeyi planladıklarını belirtmişlerdir.
Avrupa'da Kimin Yanına Gidilecek?
Yunanistan sınırından geçmek isteyenlerden %59.20'si Avrupa Birliği ülkelerinde akrabalarının olduğunu ve onların yanına gitmek istediklerini, % 14.70'i sadece akraba olmayan tanıdıklarının olduğunu ve onların yanına gitmek istediklerini, %26.10'u ise hiç kimselerinin olmadığını beyan etmiştir. Avrupa'ya geçmek isteyen her 4 kişiden birinin nereye ve kime gideceğine ve ne yapacağına dair hiçbir planının olmadığı görülmüştür
Yunanistan Sınırında Yaşanan Hak İhlalleri Ve Uluslararası Yaptırımlar
Yaşanan gelişmeler üzerine, hukuk kurulumuz tarafından, sahada takip edilen hak ihlalleri değerlendirilmiş ve hukuki yaptırımları üzerine aşağıda değindiğimiz hususlar ele alınmıştır. Yunanistan, sergilemiş olduğu işlem ve eylemleri ile kendi iç hukukunu, tarafı olması nedeni ile bağlayıcılığı bulunduğu Avrupa Birliği müktesebatı ve Birleşmiş Milletler temel düzenlemelerini açıkça ihlal etmektedir. Aşağıda, Yunanistan gözlemlenen ve çeşitli hak ihlallerine sebep olan fiilleri, uluslararası hukuk nezdinde değerlendirilecektir. Ayrıca işkence, kötü muamele, gasp ve taciz olaylarının da takipçisi olacak, konuyu birçok uluslararası merci ve mahkemelere taşıyacağımızı belirtmek isteriz.
Türkiye'nin mültecilerin Avrupa'ya geçişini durdurmama kararı üzerine on binlerce mülteci, Avrupa ülkelerine geçiş yapmak amacıyla Yunanistan sınırına hareket etmiş ancak Yunanistan güvenlik güçlerince ülkeye girişleri engellenerek çeşitli müdahalelerle sınırdan uzak tutulmaya çalışılmışlardır.
Gelişen olaylar neticesinde Yunanistan başbakanı Kyriakos Mitsotakis'in çağrısı üzerine mülteci krizini görüşmek üzere toplanan Yunanistan Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından 02.03.2020 tarihi itibari ile iltica taleplerinin bir ay süreyle geçici olarak askıya alınmasına karar verilmiştir. Bu durumda, Yunanistan makamlarının kendilerinden iltica talep eden mültecilerin geçişlerini engelleme fiilleri dışında, geri itme ve usulsüz şekilde toplu sınırdışı etmesi de uluslararası hukuk kuralları ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca Yunanistan'ın tarafı olduğu sözleşmeler uyarınca bu şekilde bir karar alması ve uygulama sergilemesi de hukuken mümkün değildir.
Öncelikli olarak, Birleşmiş Milletler nezdinde, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 14. maddesinde de "Herkes zulüm karşısında başka ülkelerde iltica talebinde bulunma ve iltica hakkından yararlanma hakkına sahiptir." ibaresi yer almakla birlikte, taraf devletlere bu hakkın süreli-süresiz olarak kısıtlanmasını-engellenmesini tanıyan istisna tanınmamıştır.
Öte yandan, Yunanistan'ın 5 Nisan 1960 tarihinde kabul ettiği Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi'nin 1'inci maddesinde sözleşmenin "Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen yahut tabiiyeti yoksa ve önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacağı" ifade edilmiştir.
Sınır hattında çocuk mültecilerin maruz kaldığı geri itilme hadiseleri değerlendirildiğinde, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 22. Maddesinde düzenlenen, "Taraf Devletler, ister tek başına olsun isterse ana–babası veya herhangi bir başka kimse ile birlikte bulunsun, mülteci statüsü kazanmaya çalışan ya da uluslararası veya iç hukuk kural ve usulleri uyarınca mülteci sayılan bir çocuğun, bu Sözleşmede ve insan haklarına veya insani konulara ilişkin ve söz konusu Devletlerin taraf oldukları diğer Uluslararası Sözleşmelerde tanınan ve bu duruma uygulanabilir nitelikte bulunan hakları kullanması amacıyla koruma ve insani yardımdan yararlanması için gerekli bütün önlemleri alırlar
Bu nedenle, Taraf Devletler, uygun gördükleri ölçüde, Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve onunla işbirliği yapan hükümetler arası ve hükümet dışı yetkili başka kuruluşlarla bu durumda olan bir çocuğu korumak, ona yardım etmek, herhangi bir mülteci çocuğun ailesi ile yeniden bir araya gelebilmesi için ana–babası veya ailesinin başka üyeleri hakkında bilgi toplamak amacıyla işbirliğinde bulunurlar. Herhangi bir nedenle kendi aile çevresinden sürekli ya da geçici olarak ayrı düşmüş bir çocuğa bu Sözleşmeye göre tanınan koruma, aynı esaslar içinde, ana–babası ya da ailesinin başkaca üyelerinden hiçbirisi bulunmayan çocuğa da tanınacaktır." hükmü uyarınca iltica başvurularının kabul edilememesi, ailenin parçalanmasına sebep olacağından söz konusu uygulama bu yönü ile de hukuka aykırılık teşkil etmektedir
Bu doğrultuda Yunanistan'ın, Türkiye'nin korumasından yararlanmayan ve iltica amacıyla sınır kapılarına gelen mültecileri ülkeye kabul etmemesi, geri itmesi, iltica başvurularının askıya alması İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi hükümlerine aykırıdır.
Devamla, Avrupa Birliği hukuku açısından bakıldığında ise, Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi'nin "Sığınma hakkı" başlıklı 18. Maddesinin, "Sığınma hakkı, 28 Temmuz 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ve mültecilerin statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol kuralları dikkate alınarak ve Avrupa Topluluğunu kuran Antlaşma'ya uygun olarak teminat altına alınmalıdır." şeklindeki hükmü ile "İhraç, sınır dışı veya iade etme yasağı" başlıklı 19. Maddesinin "1. Toplu sınır dışı etmeler yasaktır. 2. Hiç kimse, ölüm cezası, işkence veya başka insanlık dışı veya alçaltıcı muamele veya cezaya tabi tutulması konusunda ciddi bir tehlikenin bulunduğu bir Devlete geri gönderilemez, sınır dışı edilemez veya iade edilemez." Şeklindeki hükmü uyarınca da Yunanistan'ın tek taraflı olarak başvuru kabul etmediğini ilan etmesi kabul edilemezdir.
Daha önemlisi ise, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 4. Protokol'ün 4. Maddesi olan, "Yabancıların topluca sınırdışı edilmeleri yasaktır." şeklindeki hükmü nedeni ile de yapılan uygulama hukuka aykırıdır. İşbu sözleşmenin denetiminin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince gerçekleştirilmesi nedeni ile yaşanan toplu sınırdışı vakaları kaynaklı Yunanistan aleyhine ihlal kararı verilmesi kaçınılmazdır. (AİHM, Hirsi Jamaa ve Diğerleri vs. İtalya; İtalya hükümetinin açık denizlerden insanların toplu sınırdışı edilmesini, AİHS 4. Protokol 4. Maddesi ve Madde 3 İşkence yasağı kapsamında insan hakkı ihlali olarak değerlendirmiştir.)
Yine Yunanistan'ın Sisam Adası'na ulaşan aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 34 mültecinin ıssız Bayrak Adası'na terk edildiği veya deniz vasıtalarının karaya ulaşmasının engellenmesi amacı ile tehdit-taciz edilmesi şeklinde gelen bilgiler de, mültecilerin hayatlarını idame ettirebilecekleri azami gerekliliklerden yoksun koşullarda fiilen başvuru yapmalarının engellenmesi de kabul edilemezdir.