İmparatorun ikamet ettiği Tekfur Sarayı, İstanbul'un fethinde öncelikli hedefler arasında yer aldı. Fetihte, şehre giren müfrezelerin aldığı ilk imparatorluk binası olarak tarihe geçti. Bizans imparatorlarının 12. yüzyıldan itibaren kullandıkları imparatorluk sarayı Blahernai'nin bir parçası olarak uzun bir süre varlığını sürdürdü. 2005 yılında ilk restorasyon çalışmalarına başlanan Tekfur Sarayı müze olarak kapılarını ilk kez 2019 yılında ziyaretçilere açtı.
İMPARATORLUK EVİ BİZANS'IN İHTİŞAMLI DÖNEMİNDE İMPARATORLAR TARAFINDAN KULLANILDI
Bizans imparatorlarının 12. yüzyıldan itibaren kullandıkları imparatorluk sarayı Blahernai'nin bir parçası olarak uzun bir süre varlığını sürdürdü. Sarayın, kim tarafından, ne zaman yaptırıldığı kesin olarak bilinmiyor.
Yapı, 16. yüzyılda Avrupalılar Konstantin Sarayı (Palatium Constantini), daha sonra Porfirogenetos Sarayı olarak adlandırılıyor. Çevresine hâkim bir mevkide, şehir burçlarının muhafazası altında bulunan tarihi bina, eski kaynaklarda "Yüksek Bir Saray" olarak da nitelendirildi.
FETİHTE ALINAN İLK İMPARATORLUK BİNASI
İmparatorun ikamet ettiği Tekfur Sarayı, İstanbul'un fethinde öncelikli hedefler arasında yer aldı. Fetihte, şehre giren müfrezelerin aldığı ilk imparatorluk binası olarak tarihe geçti. Saray, Edirnekapı ve Eğrikapı arasındaki sahada fethin en sıcak muharebelerine şahit oldu. Saray, sonraki dönemlerde onarılarak çeşitli amaçlarla kullanıldı.
Piri Reis'in çiziminde üstünde çatısıyla birlikte resmedilen Tekfur Sarayı, 17. yüzyılda tekrar harabeye döndü. Bazı kısımları fil ahırı ve hayvanat bahçesi olarak kullanıldı. Daha sonraları cam ve çini atölyesine dönüşen saray, ürettiği çinileriyle şöhret kazandı.
Hatta birçok cami inşaatında "Tekfur Sarayı çinileri" tercih edildi. Kendi adıyla marka değerine ulaşan bu çiniler, Sultan III. Ahmed Çeşmesi, Hekimoğlu Ali Paşa Camii gibi tarihî yapıları süsledi.
TEKFUR SARAYI'NIN MİMARİ KURGUSU
Tekfur Sarayı'nın en etkileyici bölümü, sur hatları arasında avluya bakan kuzey cephesinde yer alıyor. Zemin kat, payeler arasında ikişerli gri granit sütunla desteklenen açıklıklarla avluya bağlanıyor.
Yüzeyi geçme motifi ile süslenen sütunların üzerindeki impost başlıklardan bir parçası günümüze kadar ulaştı. Taşıyıcılığını kaybeden sütun ve başlıklar, 1955 yılında ve son restorasyonda yenilendi.
Orta kat ve üst kat cephesinde üç sıra tuğla bir sıra taş ile inşa edilen kemerin altında pencereler bulunuyor. Bir penceredeki özgün söve örnek alınarak diğer pencerelerin mermer söveleri son restorasyonda tamamlandı. Orta katta, kemerler arasında kalan üçgen alanlarda, küfeki taşı ve tuğla parçaları ile yapılan zengin bir bezeme dikkat çekiyor.
Bir kişinin ibadet edebileceği boyutlara sahip şapelin, sarayın bu bölümünü kullanan hükümdar ya da ailesine ait olduğu sanılıyor.
Sarayın kısa kenarlı cephesinde, üstte taş konsollarla taşınan büyük ve geniş bir balkon kente bakıyor. Yapının diğer cephesi sur üzerindeki bir kule ile birleşik durumda bulunuyor.