Tiyatroya büyük katkıları olan, sanatçı bir ailenin bize kazandırdığı en değerli oyunculardan biri o. Güler yüzü ve pozitif enerjisi ile yıllardır ekrandan hepimizin severek takip ettiği değerli oyuncu Buket Dereoğlu'ndan bahsediyorum. Onu kimi zaman beyaz perde de kimi zaman tiyatroda kimi zaman dizilerde gördük. Hem oyunculuk serüvenini hem hayatını hem de eski yılları konuştuk. İşte Buket Dereoğlu'nun GÜNAYDIN'a özel sıcak ve samimi röportajı…
1989 yılında başlayan ve 16 yıl devam eden "Bizimkiler" dizisinde sekreter Demet karakteri ile herkesin gönlünde taht kurdunuz. O dönemlerden bahseder misiniz? 'Bizimkiler' dizisi sizin için ne ifade ediyor?
-Öncelikle tabi ki o zamanlar oyunculuğun bu kadar güzel ve yorucu, bir o kadar korkutucu ve fedakarlık isteyen bir iş olduğunu bilmiyordum. 'Bizimkiler' dizisine başladığımda da zaten hem bu kadar çok kanal yoktu hem de dizi olarak çok az yapımla karşı karşıyaydık. Yani biz o zamanlar reyting, Total, AB gibi terimleri de bilmezdik. Her sezon Mayıs sonuna kadar çalışır, haftalık sadece 50 dakika çeker, maaşlarımızı da her hafta Cuma günü alır, 3 ay tatil yapar, Eylülde yine iş başı yapardık. Ne güzel günlermiş…
Çok küçük yaşta ünlü olmak nasıl bir duyguydu?
-Ben o zamanlar liseye gidiyordum, yani okulum devam ediyordu. Bu sebeple sahnelerimi okulumu engellemesin diye hafta sonu çekiyorduk. Sürekli söylenirdim 'Çok yoruldum, hafta içi okul hafta sonu set, of bıktım ya bıktım bir hayatım olmayacak mı?' derdim…
'TELEVİZYON OYUNCULUĞU EŞİTTİR POPÜLERLİK'
-Bir süre sonra yolda yürürken insanların bana bakışları, tanıyıp gülümsemeleri hatta benden imza istemeye başladılar. Çok tuhafıma gidiyordu, alışmadığım için utanıyordum… Annem, babam da oyuncuydu, sanatçı bir ailem vardı. Emeğini yıllarına vermiş muhteşem insanlardı. Ama televizyon oyunculuğu eşittir, popülerlikti. Bambaşka bir yüktü. 'Bizimkiler' dizisi sayesinde o yaşımda çok tanındım.
HEM EKRANDA HEM TİYATRODA OLMAK MUHTEŞEM BİR DUYGU
Aynı yıllar Türk İnanoğlu ile de çalışıyordum. Babamın tiyatrosunda da (Ercan Yazgan) oynuyordum, deli gibi turne yapıyorduk. Yani 17-18 yaşlarımda hem ekrandan tanınıyorum hem Türkiye'nin her yerine gidip seyirciyle buluşuyorum. Muhteşem bir duygu inanın… İşte tüm bunları yaşamama neden olan, bu sektöre ilk attığım adımdır 'BİZİMKİLER'…
Tam anlamıyla sanatçı bir aileden geliyorsunuz, böyle bir ailede büyümek nasıl bir duygu?
-Ailem bildiğiniz gibi tiyatro oyuncusu. Sanatçı bir çiftti. 5- 6 yaşlarındayken, sahneye çıkıp şarkıları ezbere söyler, bütün oyunu baştan sona oynardım. Bir gün sahneye çıkıp bütün oyunu ezbere oynarken babamın sakin ama sert uyarısıyla kalakaldım. 'Kızım, eğer bu işi yapmak istiyorsan önce gidip bu işin okulunu okuyacaksın' dedi. Konservatuvarın da varlığını, tiyatronun bir okulu olduğunu işte o gün öğrenmiştim.
ÇOCUKLUĞUM, ERGENLİĞİM VE GENÇLİĞİM YOĞUN BİR HENGAMEDE GEÇTİ
- O eski yıllar tiyatrocular için turne, hafta içi her gün oyun oynamak, hafta sonları çocuk tiyatromuzda (İdil Abla Çocuk Tiyatrosu) 11:00 matinesi 13:00'da biter. Dekor değişir büyük oyununun dekoru kurulur ya da salon neredeyse oraya gidilir.
Koştur koştur saç makyaj hazırlıkları 15:00 matinesi biter, akşam 21:00'daki suare için biraz dinlenirsin(Ama makyaj bozulmasın diye yatamazsın da kafanı yaslarsın bir sandalye arkalığına) İşte hep bu hengamede geçti benim çocukluğum, ergenliğim, gençliğim… Oyunculuğumun ilk 5 senesinde Türkiye'de 10 kişiden 9'u tarafından bilinir hale gelmiştim…
'ŞIMARMA LÜKSÜM OLMADI'
-Ama şımarma lüksüm olmadı hiç. Ya da paramı istediğim gibi harcama özgürlüğü verilmedi. Aile sıkıydı… Yatılı okuyordum, büyüdükçe daha sıkılıyordum. Dolasıyla özgür, darmadağın, kişisel zevklerime uygun bir dönemin hiç olmadı. Kaldı ki iyi ki olmadı. Bir oyuncu olarak böyle yetiştirildiğim, disiplinim ve bu sistemi bana sağladıkları için aileme sonsuz teşekkürler…
Anneniz duayen tiyatrocu İdil Yazgan, oyuncu olmanızda etkisi var mı? Oyuncu olmak istediğinizi İdil hanıma söylediğinizde sizi destekledi mi? Oyuncu olmasaydınız hangi mesleği seçerdiniz?
-Evet, annemin desteği oldu elbette ki. Hatta 11 yaşındayken 'Kül Kedisi Sinderella' oyununu annemin tiyatrosu olan İdil Abla Çocuk Tiyatrosu'nda oynamıştım. İlk oyunumdu… Annem çok fedakar, çalışkan, aşırı detaycı ve çok yardımı seven bir insandır. Beni çok destekledi. Canım annem seni seviyorum, iyi ki varsın.
'OYUNCU OLMASAYDIM KESİN HOSTES OLURDUM'
- Kesinlikle hostes olurdum. Çok seviyordum kıyafetlerini, kırmızı ruj, topuklu ayakkabı, topuz saçlar çok şık ve güzel bulurdum. Dünyayı geziyorlardı. Hayranlıkla bakardım onlara, hala düşündüğümde oyuncu olmasam hostes kesin olurdum diyorum.
Çocukluk zamanlarınız gözünüzün önünden şöyle bir geçince ne hissediyorsunuz?
-Hele şimdiki çocuklarla asla karşılaştıramıyorum. Şimdi ki çocukluk sanki daha kolay. Tablet, bilgisayar oyunları, binlerce çeşit oyuncaklar, her şey var. O zaman ise benim ailemin sevgisi her şey demekti.
O kadar kıtı kıtına yaşarken bile yüzlerinde hiç mahcubiyet, korku, asabiyet ya da yoksunluk görmedim bana karşı. Aralarında ya da hayatın içinde pek çok şey yaşanmış olabilir tabi ama, hiçbir zaman hissettirmediler.
Sizi Ercan Yazgan'ın manevi kızı olarak biliyoruz. Ercan Bey'i özlüyor musunuz? Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
-Tabii ki evet, özlemez olur muyum? Bakın bu muhteşem ailem sayesinde hiç öz, üvey kavramım, sayılar, cinsler ya da şekiller, renkler, markalar en mühimi bir insanın dili ya da dini ne olursa olsun umurumda olmadı. Beni bu şekilde yetiştiren babam ve canım annemdi. Hayatta ilk eğitimi ailemizden alıyoruz. Ben de bugünüme bakarak gerekli temeli almış olduğumu düşünüyorum.
'KULİSTE HERKES BENİ BEKLİYORDU'
Çok yıl önce sanırım hala lisedeydim. Ercan Yazgan - Cihat Tamer Tiyatrosu'ndayım Kadıköy Halk Eğitim merkezinde oynuyoruz, biletler günler öncesi bitmiş, sandalyeler satılmış salon ful. 15:00 matinesi saat 17:40 gibi bitti. Saat 21:00 suareye 3 saatten fazla var.
Ben de iki oyun arasında eve gidip biraz dinlenmek istedim. Ev çok yakın Moda da. Arası yürürsen en çok 15 dakika. Neyse geldim eve, yemek yedim, annemle oturdum, sohbet falan saat 20:00 gibi çıkıp tiyatroya geldim ki kuliste herkes oturmuş beni bekliyor.
BABAMIN O SÖZLERİNİ HİÇ UNUTMAM
Ne oldu dedim. Babam kalktı ve 'Bak, eğer oyuncu olacaksan önce şunu bil, bir oyuncu oyun oynayacağı kulise en az 2 saat önce girmelidir' dedi ve odasına geçti. Hiç o kadar utandığımı hatırlamıyorum.
Sonra sonra düşündüm o zaman cep telefonu yok, sosyal medya dediğimiz dünya da… Biri seni acil aradığında şimdi her yerden bulabilir, ama o zaman böyle bir şansı yok. Bana ciddi bir şey olsa ya da en basiti evde uyuyakalsam… İşte o bana iyi bir ders oldu ve son oldu. Şimdi en az 2 saat önce giriş yaparım ben o tiyatro salonundan içeri.
Küçük yaşlardan itibaren bu sektörün içinde olmanın yıpratıcı tarafları oldu mu?
- Oldu ve olmaya da devam ediyor. Dünyanın en zor ikici mesleği diyorlar bizim meslek için, katılıyorum.
Kendinize örnek aldığınız isimler var mı? Size her daim kimler ilham verir?
-Yanlış bir söz söylemek istemem, bir ismi örnek almıyorum. Meslekteki büyüklerimi dinledim ve dinliyorum, izliyorum, izlerken düşünüyorum, hayatlarını okuyorum, düşündüklerini paylaşıyorum. Ailemin mirasını taşıyorum ve bana öğretileni layıkıyla yapmaya devam ediyorum. Eksiklerim, fazlalıklarım elbette olabilir. İddiam bildiğim şeyi yapmaktan yana, bildiğiniz işi yapınız, yapalım, yapsınlar…
Konservatuar eğitimi aldınız, pek çok tiyatro oyunu, dizi ve sinema filminde rol aldınız sırada ki hedefiniz ne? Sizin için oyunculukta zirve neresi?
-Zirve yok. Bacaklarım ve akıl sağlığım beni taşıdığı müddetçe devam edeceğim. Çünkü bu benim işim, yorulduğumda da bu işin nasıl yapıldığını, nasıl yapılmaması gerektiğini de çok iyi bildiğimden sebep, koşturmaya devam edeceğim.
Sizce Türk toplumunda tiyatroya hak ettiği değer veriliyor mu?
-Evet veriyor. Salonlar çoğunlukla doluyor, iyi bir proje sahneye konulduğunda seyircisiyle buluşuyor. İnsanlar ilgi gösteriyor, sahipleniyor. Hadi biraz da kendimize bakalım…
'POPÜLERLİK DİYE ÇILDIRMAK YERİNE…'
-Bazı arkadaşlarım kesinlikle hariç, salonlarımıza para harcıyor muyuz? Hakkını verip iyi oyuncuları oynatıyor muyuz? Popülerlik diye çıldırmak yerine ortaya koyduğumuz işin tanımını doğru ve layıkıyla yapabiliyor muyuz? Işık, kostüm, dekor, aksesuar, saç, makyaj gibi olmazsa olmazların, olmazsa vermek istediğimiz doğru efekti yansıtamayacağımızı biliyor muyuz?