Ekranların sevilen isimlerinden Tolga Güleç, atv dizisi 'Can Borcu'nda Yekta karakteriyle izleyiciyle buluşuyor. Diziyi ve kamera arkasında yaşadıklarını anlatan ünlü oyuncu, aşka dair de samimi açıklamalar yaptı.
'Yekta' dizinin seyrini nasıl değiştirdi?
'Yekta', hikayeye sessiz bir fırtına gibi giriyor ama bu fırtına yıkmak için değil, bir şeyleri yerinden oynatıp yeniden kurmak için. 'Mehmet'in hayatını karıştırıyor, ama bazen her şeyin rayına oturması için önce biraz sallanması gerek. 'Yekta'nın yolculuğu karanlıktan ışığa doğru, izleyenler bunu zamanla fark edecek. Kız babası bir adamın içindeki o yumuşak yan, dizinin seyrini bambaşka bir yere taşıyacak. 'Mehmet'le olan karakter çatışmaları ve hesaplaşmalar farklı bir boyuta evrilecek.
16 sene sonra babasının başka biri olduğunu öğrenen genç bir kız var. Siz 'Yekta'nın yerinde olsanız ne yapardınız?
'Yekta olsam önce sert bir tavır koyar, sonra durup düşünürdüm sanırım. Ama Tolga olarak o kıza yaklaşır, gözlerinin içine bakar, "Hayat bazen böyle ters köşeler yapar, alışsan iyi olur" derdim. Şaka değil, ciddiyim. Kız babası olmak başka bir şey, ne kadar karmaşık bir adam olsan da o bağ seni tutar. Sessizce dinler, ona zaman tanırdım. 'Yekta' da öyle, dışarıdan sert ama içinde bir yer hep o kızı kolluyor.
Böyle bir hikayede baba-kızın bundan sonra sağlıklı bir ilişki kurması mümkün mü sizce?
Mümkün, ama kolay değil. İnsanlar kırılır, dağılır, sonra toparlanır; hayat böyle bir şey. 'Yekta'nın da bir kalbi var, kızına karşı hep açık bir kapı bırakır. Önemli olan iki tarafın da vazgeçmemesi. Yaralar kapanır, yeter ki ortada sevgi olsun. En büyük sınavlar, en sağlam bağları doğurur.
İzleyiciden nasıl yorumlar alıyorsunuz?
İzleyici ikiye bölünüyor genelde. Bir kısım "Yekta ne kadar derin bir adam" diyor, bir kısım "Tolga, niye böyle yaptın bu karakteri?" diye sitem ediyor. Kızanlar var, ama ben bunu seviyorum. Eğer kızıyorlarsa, rolü iyi oynamışım demektir. Yekta kötü bir adam değil, sadece yanlış anlaşılan bir ruh. Kızanlar, onun içindeki iyiliği henüz göremedi diyelim.
'BU KADAR DA OLMAZ' DİYORUM
Aslında Avrupai, temiz yüzlü denilecek ve daha iyi karakterlerle buluşacak bir fiziğiniz olmasına rağmen hırçın karakterlerde çok beğenildiniz. Sizce bunun nedeni nedir?
Teşekkür ederim iltifata, ama sanırım yüzümle içim arasında bir tezat var. Seyirciye dışarıdan sakin, temiz bir adam görünebiliyor, ama gözlerinde bir şey saklı gibi, "Bu adam neyi gizliyor?" da dedirtebiliyor sanırım. Hırçın roller, o gizli yanı ortaya döküyor. İzleyici bunu seviyor, çünkü hepimizin içinde bir yer var, bastırılmış, asi. 'Yekta' da öyle mesela, hırçın ama altında derin bir şeyler taşıyor.
Kötü adam rollerini izleyici size çok yakıştırdı. Peki siz oynarken keyif alıyor musunuz?
Kötü adam dedikleri, aslında kendi yolunu çizen biri. 'Yekta'yı oynamak müthiş bir keyif mesela, çünkü sınırları zorluyor. Normal hayatta yapamayacağın ya da bu hayatta benim başıma gelmez diyebileceğin birçok şeyi setlerde sahneyi çekerken, o kostümü giymeye başladığında yaşamaya başlıyorsun. Örneğin sahne gereği birine bağırıyorsun, entrika çeviriyorsun, kavga edip çığlık atıyorsun. Yeri geliyor adam vuruyorsun, sonra kahveni içip evine gidiyorsun. Tamamen bunun bir iş olduğu bilincinde yaklaşıyorum oynadığım karakterlere. İyi ya da kötü olmasından daha çok hikayesini merak ettiğim adamları oynamayı seviyorum. Bende olmayan özellikleri taşıyan karakterleri özellikle.
Yekta'nın yaptıklarına 'Bu kadar olmaz' dediğiniz oluyor mu?
Bazen evet, senaryoyu okuyup "Yekta, cidden mi?" diyorum. Ama sonra düşünüyorum: Hayat ona sert davranmış, o da aynı sertlikle cevap vermiş. Yine de bir kız babası olarak sınırları var. Yaptıkları abartılı görünebilir, ama altında bir mantık yatıyor, sadece biz faniler henüz çözemedik ama ilerleyen bölümlerde tahmin ediyorum ki göreceğiz.
ADRENALİN TAVAN YAPTI
Mehmet ile tartıştığınız ve silah zoruyla mezara girdiğiniz bir sahne var. Neler hissettiniz?
O sahne başka bir şeydi. Toprağın kokusu, silahın soğukluğu, Bülent abinin o bakışları. Adrenalin tavan yaptı ama aynı zamanda garip bir huzur vardı. Ölümle burun buruna gelmek, insana yaşadığını hatırlatıyor. 'Yekta' için o mezar bir son değil, bir başlangıç. Kısaca hem gerildim hem de içimde bir uyanış hissettim. İzleyici de bunu anlamıştır.
ÇOK KİMLİK RUHU YORUYOR
"En çok terapiye para harcıyorum" demiştiniz. Farklı kimliklere bürünmek sonrasında yardım alma ihtiyacı mı doğuruyor?
Kesinlikle. Her rolle başka birine dönüşüyorsun, sonra aynada kendine bakıp "Ben kimim?" diye soruyorsun. Çalıştığın her işte sen olmayan birine bürünüyorsun. Bir süre sonra beyin karakter karmaşası yaşayabiliyor. Bu kadar çok kimlik, ruhu yoruyor. Terapi, o karmaşayı çözmek, kendime geri dönmek için bir yol.
Çekim aralarında boşluklarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genelde sessizliği tercih ediyorum. Kahve içip kitap ya da başka bir şeyler okuyorum, senaryoya göz gezdiriyorum, sahnelere dair notlar alıyorum. O anlar, kendimle baş başa kalmak için bir mola.
AŞK HEM SIĞINAK HEM FIRTINA
Aşk size ne ifade ediyor?
Aşk, hem sığınak hem fırtına. İnsanı dağıtır ama sonra toparlar. En sert, köşeli dediğimiz insanlar bile aşkla yumuşar, çünkü en sert kalpte bile bir yer açılır. Benim için aşk, birini olduğu gibi kabul edip, onunla birlikte büyümek, her gün o heyecanı koruyup onu pamuklara sarmak demek.
Sosyal medya ile aranız nasıl?
Fena değil, ama mesafeli takılıyorum. Arada paylaşım yapıyorum, genelde story'lerde daha aktifim; mesela oyunlarımın tarihini duyuruyorum, dizinin fragmanını koyuyorum ya da kayıp bir kedi-köpek ilanı paylaşarak birine yuva bulmaya çalışıyorum. Benim için işin bir parçası, ama daha çok faydalı bir şeyler yapmak için kullanıyorum.
Kontrollü hareket ediyor musunuz?
Linç edilme korkusu yaşıyor musunuz? Sadece kendim gibi olmaya çalışıyorum. Herkes seni izliyor, ama sen hep doğal kalırsan bir şey kaybetmezsin. Tek anahtar samimiyet. Linç edilme korkusu mu? Yok, öyle bir şey hissetmiyorum.
25 YIL RÜYA GİBİ GEÇTİ
2000 yılından beri hiç durmadan çalışıyorsunuz. Nasıl geçti bu yıllar sizin için?
Hızlı geçti, sanki bir rüya gibi. 2000'de tiyatroyla başladım, sonra okul falan derken bakınca 25 yıl olmuş. İstanbul'a gelip profesyonel olarak çalışmaya başlayalı da 15 yıl. Yoruldum mu? Evet. Ama her rolle büyüdüm, her sette, her işte başka bir Tolga buldum. Geri dönüp bakınca, zaman değil, ben geçmişim. Çalışmak benim sığınağım oldu, hâlâ da öyle.
Rol aldığınız projeler genelde iyi kadroların olduğu ve reytinglerde üst sıralarda yer alan işler...
Evet biraz sezgi, biraz şans. Senaryoyu okuyunca içimde bir şey kıpırdıyor, "Bu iş olur" diyorum. Ama sonrası hayatın akışına bağlı. İyi ekiplerle çalışmak, bu işin sırrı. Şans mı? Belki, ama ben buna doğru anı yakalamak diyorum. Reyting önemli ama sette huzur buluyorsam, o iş zaten benim için kazanmıştır.